SETA DC, geçtiğimiz hafta Türk Amerikan ilişkilerinin geleceğine dair bir toplantı düzenledi. İlk oturum Suriye ve Irak'ın etkisi üzerineydi. Bu oturumda ben de Türkiye'nin pozisyonunu ele almaya çalıştım. İkinci oturumda Trump'ın Ortadoğu politikasının nasıl şekillenebileceği konuşuldu. Üçüncü oturumda ise DEAŞ'la mücadele konusu vardı. Her oturumda Amerikalı ve Türk katılımcılar, ilişkilerin halihazırdaki konumunu ve ne yöne evrildiğini değerlendirdi. Toplantıdan ve Washington'da geçirdiğim beş günden çıkardığım genel sonuç, herkesin aklının karışık olduğu. Neredeyse çok az kimse geleceğe dair öngörü üretme cesaretini gösterebiliyor. Bu nedenle de değerlendirmeler genel olarak Türk Amerikan ilişkilerinde bu noktaya nasıl geldiğimiz konusuna odaklı kalıyor. Trump gibi öngörülmesi zor bir Başkan'ın dış politika davranışları hakkında net konuşmak kolay değil. Özellikle de düşünce kuruluşu kafasına sahip arkadaşlar çok zor durumda. Sahadan veri toplayıp bilgi üretmeye çalışanlar toplayacak veri bulamıyor. Bahsi geçen toplantıda değil ama Washington'daki düşünce kuruluşlarından genel bir şaşkınlık hali var. Ortalıkta sadece dedikodular var. Herkes yarım yamalak bilgi sahibi. Trump tamamıyla kendine has özellikleriyle ortaya çıktığından neye benzeteceklerini de bilemiyorlar. Bazı tiplemeler var. Onlar kendi ürettiklerini değil duyduklarını satmaya alışık olduklarından satacak mal bulamıyorlar bu sıra. Doğru düzgün okuma neredeyse yok gibi. Hiçbir açıklama yapmadan en sonunda getirip Trump düşmeli diyorlar. Bu söylediklerini de oldukça meşru görüyorlar. Washington'daki hava insana kaçınılmaz olarak Cumhuriyet mitinglerini hatırlatıyor. Sandık sonucunu kabullenemeyen elitler Başkan'ı düşürmenin peşinde. Fakat bu hikayelerin neredeyse hiç biri analiz biçiminde değil. Aksine kendi istediklerini gerçekmiş gibi gören bir takım yanılsamalar olduğu çok belli. Aynı şeyi Türkiye için de defalarca yapmadıkları mı? Anlı şanlı düşünce kuruluşları Türkiye'deki çeşitli operasyonların parçası olmadı mı? Washington'daki bu uzman görünümlü profesyonel tetikçiler her gün Türkiye batacak türküsü söylemiyor mu? Aynı öngörüsüzlük ve aynı aymazlık bu kez Trump'a yöneltilmiş durumda. Toplantıda ise daha sağlam içerik karşımıza çıktı. Fakat genelde iki farklı bakış açısı çıkıyor. Bir grup uzman Trump'ın söylemine fazlaca odaklanıyor. Bu söylemin dış politikaya yansıma ihtimalini gerçek görüyor. Trump'ın Amerika her şeyden önce gelir söylemini dünya politikasından çekilme olarak yorumlayanlar var. Buna göre hem Türkiye hem Ortadoğu için hiç iç açıcı bir resim çıkmıyor. Dengesiz Trump her an her şeyi yapabilir. Bu çerçevede Türkiye ile de Amerika'nın arası açılabilir. Fakat bu okuma Trump'ın aynı zamanda İran karşıtı söylem de ürettiğini göz ardı ediyor. Veya DEAŞ'a da topyekün bir savaş açmayı dile getirdiğini göz ardı ediyor. Bunların hepsini aynı anda yapamaz. Bu nedenle Trump'ın söylediklerini yapacağı fikrinden vazgeçmek gerektiğini uzun süredir söylüyorum. Konuya bu açıdan bakıldığında ise bambaşka bir resim çıkar. Azınlık olmakla beraber bir grup uzman Trump'ın daha müdahil bir dış politika izleyebileceğini düşünüyor. Buna göre Türkiye ile Amerika ilişkilerinin Obama dönemine kıyasla daha yakın olabileceği fikri ön plana çıkıyor. Ben de konuşmamda aşağı yukarı bu tür iddiaları dile getirdim. Buna mukabil Washington'daki genel havadan beslenen birçok uzman buna itiraz etti. Trump'ın Suriye dahil Ortadoğu'ya müdahil olmayacağı fikrini savundular. Çünkü Washington'daki genel havanın hala müdahil olmama yönünde olduğunu düşünüyorlar. Fakat göz ardı ettikleri bir şey var. Trump onların bildikleri Washington'ı temsil etmiyor. Ve aslında o hava üç günde yeniden değişebilir. Bütün bürokratik mekanizma yeniden şekil alabilir. Washington bambaşka bir hale bürünebilir. Göreceğiz.
[Takvim, 24 Ocak 2017].