Uluslararası düzen; Gazze, Ukrayna ve Orta Doğu genelindeki çatışmaların küresel manşetleri domine etmesiyle, küresel istikrarın ne denli kırılgan olduğunu gözler önüne seren eşi benzeri görülmemiş bir krizle karşı karşıya. Bu karmaşa, enflasyon, enerji krizleri ve tedarik zincirlerindeki kırılmalar gibi ekonomik belirsizliklerle daha da derinleşiyor ve küresel direnci birçok cephede zayıflatıyor. Aynı zamanda, ABD hem iç kutuplaşma hem de liderliğine yönelik artan şüphe nedeniyle hegemonyasına yönelik benzeri görülmemiş meydan okumalarla yüzleşiyor. Bu bağlamda, Çin'in teknolojik ve ekonomik bir güç merkezi olarak yükselişi dikkat çekiyor ve küresel nüfuz üzerindeki rekabeti daha da keskinleştiriyor. Çok taraflı kurumlar ve ittifaklar ise bu birleşik krizleri etkin bir şekilde ele almakta giderek daha fazla zorlanıyor. Bu durum, uluslararası sistemin yeniden şekillendiği kritik bir dönüm noktasına işaret ediyor.
Gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, bu kaosun ortasında Donald Trump, birkaç gün içinde ABD başkanlığına ikinci dönem için adım atmaya hazırlanıyor. Trump'ın dış politika yaklaşımıyla ilgili sorular gündemdeyken, iki başlık öne çıkıyor: ABD-Çin rekabeti ve savunma ile teknoloji sektörlerine yönelik stratejiler. Trump, bu kritik zorluklara nasıl bir yanıt verecek ve Trump'ın politikaları küresel güç dengesi üzerinde nasıl bir etki yaratacak?
ABD-Çin Rekabeti
Trump'ın ilk başkanlık dönemi, ABD-Çin ilişkilerinde belirgin bir dönüşüm başlatmış ve bu ilişkileri açıkça "büyük güç rekabeti" çerçevesine oturtmuştur. Daha önce dolaylı düzeyde seyreden ABD-Çin gerilimleri, Trump yönetiminin Çin'i "stratejik rakip" olarak tanımlaması ve ABD çıkarlarına yönelik siyasi, ekonomik ve askeri tehditlere odaklanmasıyla daha doğrudan ve çatışmacı bir boyuta evrilmiştir.
Trump'ın ikinci döneminde bu rekabetçi yaklaşımı derinleştirmesi ve özellikle Çin stratejisinde daha sert adımlar atması beklenmektedir. Bu stratejinin temel unsurlarından biri, ticari tarifelerin kullanımına dayanmaktadır. Trump, kampanya sürecinde tüm Çin ithalatına %60 oranında tarife uygulama sözü verirken, seçilmesi halinde bu ithalatın tamamına %10 vergi koymayı planladığını yinelemiştir. Rakamlar değişiklik gösterebilecek olsa da tarifelerin Çin politikası üzerindeki merkezi rolünü koruyacağı açıktır. Aynı zamanda, Trump'ın söylemleri, Çin'i ABD liderliği için birincil tehdit olarak konumlandırmaya devam etmektedir.
ABD-Çin rekabetinin kilit meselelerinden birisi de Tayvan'dır. Trump'ın Tayvan politikası, silah satışları yoluyla desteği sürdürmek ile Tayvan'ın savunma sorumluluğunu artırma çağrıları arasında gidip gelmiştir. Tayvan'ın ABD'nin küresel teknolojik stratejisi ve özellikle yarı iletken üretimindeki merkezi rolü göz önüne alındığında, bu yaklaşım bölgedeki gerginliklerin nasıl yönetileceğine dair belirsizlikler yaratmaktadır. Trump'ın Tayvan konusundaki pragmatik ve işlem odaklı diplomasiye kayma potansiyeli, bu konuyu Çin stratejisinin önemli bir parçası haline getirmektedir.
Trump'ın Çin'i yalnızca jeopolitik bir rakip olarak değil, aynı zamanda iç politikada destek kazanmak için kritik bir araç olarak gördüğü de dikkat çeken bir diğer unsurdur. Çin'i, ulusal güvenlik endişelerini ekonomik ve teknolojik rekabetle birleştirerek Amerikan gücü ve direncinin yeniden tesis edilmesi gerektiği yönündeki söylemlerine dâhil etmektedir. Yapay zekâ, savunma ve teknolojik ilerlemelerle ilgili söylemlerinde Çin'in oluşturduğu tehdidi sıklıkla vurgulayan Trump, bu rekabeti küresel üstünlük mücadelesinin odak noktası olarak konumlandırmaktadır. Bu söylem, Çin'in yükselişinin sonuçlarına dair ABD eksenli endişeleri pekiştirmektedir.
Savunma Sektörü
Trump'ın olası ikinci başkanlık döneminde savunma sektörünün dönüştürücü bir rol üstlenmesi ve yapay zekâ ile otonom sistemler gibi yenilikçi teknolojilere yönelik yatırımların önceliklendirilmesi de bir diğer başlıktır. Geleneksel savunma platformlarının ötesine geçilerek, Anduril ve Palantir gibi yenilikçi teknoloji şirketlerinin desteklenmesi, savunma sanayisinde yeni yaklaşımların geliştirilmesine neden olabilir. Bu değişimde, Elon Musk'ın teknoloji ve politika çevrelerindeki artan etkisi ile Trump'a verdiği açık destek de önemli bir faktör olarak öne çıkmaktadır.
Trump'ın savunma harcamalarında maliyet etkinliğine yaptığı vurgu, büyük savunma yüklenicileri ile yeni nesil teknoloji girişimlerinin iş birliğini teşvik etme potansiyelini taşımaktadır. Özellikle Çin'in artan askeri yeteneklerine karşı, yapay zekâ destekli sistemler ve insansız platformlar gibi modüler ve ekonomik çözümlere yapılan yatırımların hızlandırılması beklenmektedir. Pentagon'un eski sistemlerden uzaklaşarak gelişmiş ağlara ve insansız sistemlere öncelik verme çağrıları, Trump yönetimi altında daha da somut adımlarla karşılık bulabilir.
Savunma sanayisindeki dönüşüm, büyük savunma şirketleri ile teknoloji girişimleri arasında yeni iş birliklerine yol açabileceği gibi, rekabet ve gerilimlerin artmasına da neden olabilir. Girişim destekli firmaların yenilikçi uzmanlıklarından faydalanılması, sektörün modernizasyonunu hızlandırabilir, ancak bu süreçte köklü savunma devleriyle çıkar çatışmaları yaşanabilir. Dolayısıyla sektörün gelecekteki yönünün nasıl şekilleneceği önemli soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir.
Öte yandan, ABD savunma tedarik süreçlerinin uzunluğu ve verimsizliği, özellikle yapay zekâ tabanlı silah sistemlerinin geliştirilmesi ve uygulanmasında büyük bir engel teşkil etmektedir. Trump yönetiminin, bu süreci sadeleştirmek için bürokratik reformlara odaklanması ve daha küçük teknoloji şirketleriyle iş birliğini artırarak bu engelleri aşmaya çalışması muhtemeldir. Trump'ın Savunma Bakanı adayı olarak öne çıkan Pete Hegseth'in, savunma tedarik süreçlerinin basitleştirilmesi ve inovasyonun hızlandırılması gerektiğine dair görüşleri, bu stratejinin temelini oluşturabilir.
Söz konusu yaklaşımlar, ABD'nin askeri gücünü modernize ederken, aynı zamanda küresel güç dengesinde, rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde savunma sanayisinde yenilikçi başlıkları ön plana çıkarabilir.
Gelişen Teknolojiler ve Yapay Zekânın Geleceği
Trump'ın yapay zekâ ve gelişen teknolojilere yönelik yaklaşımı, onun serbestleşme ve özel sektör odaklı inovasyonu önceliklendiren genel felsefesini yansıtacaktır. Biden döneminde yapay zekâ alanında getirilen düzenlemelerin, inovasyonu engellediği gerekçesiyle eleştirildiği düşünüldüğünde ve bu düzenlemeleri yürürlükten kaldırma planlarının Trump yönetiminin öncelikleri arasında yer alacağı öngörülebilir. Trump, özellikle askeri yapay zekâ uygulamalarında daha esnek ve özel sektörle iş birliğini artıran bir politika çerçevesi oluşturmayı hedeflemektedir.
Düzenlemeler konusunda Trump'ın yaklaşımı, uluslararası yapay zekâ standartlarını benimsemekten ziyade, ABD'nin teknolojik üstünlüğünü koruma ve güçlendirme odaklı olacaktır. Bu tek taraflı strateji, "Önce Amerika" doktriniyle uyumlu bir şekilde, ulusal çıkarları küresel iş birliğinin önüne koymayı tercih etmektedir. Ayrıca, Trump'ın girişim sermayedarları ve teknoloji liderleriyle olan yakın bağları, özel sektör hedefleri ile ulusal güvenlik arasında karmaşık bir denge gerektiren bir ortam yaratabilir.
Trump, ilk başkanlık döneminde ABD'nin yapay zekâ liderliğini sürdürmek amacıyla yürütme emirleri imzalayarak, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini desteklemiş ve düzenleyici yükleri hafifletmeye çalışmıştır. İkinci döneminde, geçmişte atılan temelleri güçlendirmesi ve özellikle askeri yapay zekâ teknolojilerinde sınırlamaları ortadan kaldırmaya öncelik veren politikalar geliştirmesi beklenmektedir. Ancak bu piyasa odaklı yaklaşım, belirli riskler de barındırmaktadır.
Çin'e uygulanan yüksek tarifeler ve kritik teknolojilerin ihracatındaki kısıtlamalar, küresel tedarik zincirlerinde aksamalara yol açabilir ve ABD inovasyonunu istemeden engelleyebilir. Olası politikaların, Çin'e yapay zekâ ve yarı iletkenlerin gelişmelerinde üstünlük sağlama fırsatı tanıma riski de bulunmaktadır. Trump yönetiminin, bu rekabeti kontrol altına almak için yarı iletkenler ve yapay zekâ gibi kritik tedarik zincirlerini Çin'den ayırmayı hedeflemesi muhtemeldir.
Uygulanması beklenen strateji, Trump'ın "Önce Amerika" vizyonuna uygun olarak, ABD menşeili üretimi destekleyen CHIPS Yasası gibi girişimlerin bazı revizyonlarla devamını içerebilir. En nihayetinde, Çin'e yönelik tarife ve kısıtlamalar teknoloji sektörünü derinden etkileyerek, sektörün hem kısa hem de uzun vadede nasıl şekil alacağını belirleyecek temel faktörlerden biri olacaktır.
Sonuç olarak, Trump'ın teknolojik üstünlüğü koruma odaklı politikaları, inovasyonu teşvik etmekle birlikte küresel tedarik zincirlerinde riskler yaratabilir. Çin ile süregelen rekabet, yapay zekâ ve yarı iletken teknolojilerinde ABD'nin liderliğini sürdürmek için stratejik önceliği olmaya devam edecektir.
[Sabah, 17 Ocak 2025]