Uzun süredir AK Parti’nin çeşitli kademelerinde değişimin devam ettiği siyaseti izleyen herkesin malumu olsa da, belediye başkanları ile ilgili süreç diğer değişimlere nazaran toplumun ve siyasetin gündemini daha çok meşgul etti.
Partiye dönmesinin ardından Erdoğan, belediyeler dâhil partide değişimin belirli bir düzey ve oranda yaşanacağını sürekli tekrarladı. Hafta sonu Afyon’da yapılan 26. İstişare Toplantısının hem açılış hem de kapanış konuşmasında, milletin AK Parti’den “değişim”, “yenilenme”, “reform” ve “projeler” konusunda beklentisi olduğunu bir kez daha vurguladı.
16 Nisan’dan sonra AK Parti’de devam eden ve edecek “değişim” ve “yenilenme”nin tartışılan birçok boyutuna da açıklık getirdi. Erdoğan’ın her iki konuşmasında, bu yenilenmenin perspektifi, amacı, nereye kadar süreceği ve hangi bakış açısıyla yürütüldüğü ile ilgili hem parti çevrelerinde hem de kamuoyunda sürdürülen tartışmalara cevap olabilecek birçok yön bulunmaktaydı.
Erdoğan değişimin gerekli ve zorunlu olduğunu, “değişimi biz yapmaz isek sandıkta millet yapar” sözleri ile açıkladı. Değişimin geçmişle bağları tümüyle koparmak anlamına gelmediğini, yenilenmenin kadroların tümüyle tasfiyesini içermediğini ve reformun mevcudu bir kenara atmak olmadığını özellikle vurguladı.
Belediye başkanlıklarında değişimin devam edip etmeyeceği hususunda yapılan tartışmalara da “değişim ve yenilenme gerekli ise bu süreç devam eder” diyerek son noktayı koymuş oldu.
Erdoğan’ın konuşmasında, “Türkiye değişirken, AK Parti’nin de olduğu gibi kalmasının yanlış olacağı” vurgusu altı çizilmesi gereken hususlardan biriydi...
***
Özel olarak AK Parti, genel olarak da Türkiye siyasetinde yenilenme ve değişim tartışması yapılırken, çoğu zaman son 15 yıllık dönemdeki değişim ve dönüşüm gözden kaçırılıyor.
Türkiye siyasetinin uzun dönemli analizinde kalıplaşmış, alışılmış kendi içerisinde tutarlı kavram setleri ve analiz çerçeveleri var. Bu analiz çerçevelerinden bakarak ve söz konusu kavram setlerini kullanarak her meselenin anlaşılabileceği gibi de bir yanılsama var.
Türkiye toplumunu ve siyasetini makro açıdan ve uzun dönemli analizlerde bu kavram setlerinin kullanılmasında bir sakınca yok.
Ama değişim ve dönüşümün bizzat içinden geçildiği dönemlerde, meselelere daha mikro düzeyde yaklaşmak gerekiyor. Böyle yapılmadığı takdirde mevcudun analizinin ıskalanması büyük olasılık.
Örneğin seçmen bloklarının oy verme davranışını AK Parti’nin ilk iktidar dönemlerindeki kavram setleri ile açıklamak eksiklik olur.
Türkiye’de AK Parti’nin iktidara geldiği dönemdeki, “merkez-çevre”, “sağ-sol”, “laik-anti laik”, “orta ve alt sınıf” gibi ayrımların karşılık geldiği toplumsal katmanlarda, bugün önemli oranda değişiklikler var.
AK Parti iktidara geldiği dönemden itibaren oy kullananlar için hâlâ bu ayrımların önemli bir karşılığı var. Çünkü çevreyi temsil etmenin ve çevrenin değerlerinin savunucusu olmanın ne anlama geldiğini biliyorlar. Aynı zamanda, bu çevrelere ve değerlere karşı eski Türkiye’nin iktidar bloklarının baskıcı, dışlayıcı ve ötekileştirici siyasetini ve davranışlarını yaşayarak görmüşler.
Ama diğer taraftan, AK Parti döneminde ilk defa oy kullanmaya başlayan, eğitim ve gelir düzeyi kendi ailesinden farklı bir toplumsal sınıfı temsil eden yeni seçmen kitlelerinin oy verme davranışını çok farklı saikler belirlemekte.
Örneğin onun için, iktidarın makro projelerinden daha çok mikro projeleri anlamlı olabilir. Yapılan büyük yatırımları, ekonomideki istikrarı ve bu iktidar dönemindeki her alandaki rakamsal büyümeleri her iktidarın başarabildiği sıradan gelişmeler olarak değerlendirebilirler. Çünkü başka iktidar dönemlerini yaşayarak görmediği için sahici bir karşılaştırma yapma ihtiyacı duymayabilirler.
Mahallesindeki yerel bir teşkilat mensubunun davranışı, ilçesindeki yerel bir siyasetçinin siyaset yapma biçimi, ilindeki belediye başkanının icraatları onun oy verme motivasyonunu belirleyici olabilir. Sırf söz konusu kişileri cezalandırmak için, kendi dünya görüşüne yakın ve genel icraatlarında bir sorun görmediği partisine oy vermeyebilir.
Sonuç olarak, Türkiye’deki seçmen algıları ve davranışları giderek farklı saiklerle şekilleniyor. Bu anlamda toplumsal talepleri iyi okuyabilen ve buna göre değişimleri şimdiden yapabilen siyasal yapılar, 2019 seçimlerine daha rahat hazırlanabilirler.
[Türkiye Gazetesi, 10 Ekim 2017]
.