Siyasetin yapması gereken çok şey olduğu söyleniyor. Bunun bir ayağı AK Parti bürokrasi ilişkisi ile diğeri ise Ak Parti'nin kendisi yani kültürel sermayesi ile ilgili. Ak Parti bölgede hem güvenliği hem de toplumsal kabulu yitirdi denilmek isteniyor. Askeri vesayeti ortadan kaldırma çabalarında askerin yetkilerini sınırlandıran uygulamalarının siyaset-bürokrasi bağlarını iyice gevşettiği bunun da Güneydoğu'da egemenlik kaybına neden olduğu iddia ediliyor. Siyasetçilerin bölgeyi bilmediği ve yeterince profesyonel davranamadığı da ekleniyor. Bu tezin altında yatan büyük eleştiri Ak Parti'nin güvenlikçi paradigmayı terk etmesidir. Oysa ki Çözüm Süreci devam ederken Ak Parti hala güvenlikçi olmakla eleştiriliyordu. Güvenlikçi perspektifin terk edilmesi zaten Çözüm Sürecinin ana gerekliliklerinden biriydi. Dolayısıyla denenen mutabakatta sözünde durmayan taraf PKK ve HDP'dir. Güvenlik perspektifinin terkedilmesini kötüye kullandılar. HDP'li belediyeler elverişli enstrümanlar oldular. Devletin kaynaklarını teröre akıttılar. Daha büyük yönetimlere talip olarak elde ettikleri küçük yönetme yetkilerini şiddeti çoğaltmak için kullandılar. Belediye işçileri işe alınırken aileden kaç kişinin dağda olduğunun sorulduğu ve HDP'li belediyelerin PKK'nın terör faaliyetlerine açıkça yardım ettiği, kaynak sağladığı herkesçe biliniyor. Bugünkü terör ortamına rağmen siyasi iradenin ürettiği koşulların ürünü olan Çözüm Süreci'ne duyulan inanç hala güçlü. Büyük bir halk desteği ve entelektüel destek devam ediyor.
Bugün Çözüm Süreci'nin bir oyalamaca olduğunu söyleyenler esasında daha önce de sürece inanmayanlar ve barışı imkânsız görenler.
HDP'NİN İKİRCİKLİ DİLİ
Tuhaf olan teröre destek veren türlü hallerine rağmen HDP siyasetçilerinin bölge insanının dilinden anlarmış gibi yapan-tam olarak kendini bulamamış-bir siyaset tarzını demokrasi-özgürlük yanlısı olarak sunması. Çift taraflı ateşkesin durdurulması çağrısını mütemadiyen yaparak sıkışmışlığını ve parlamentoda yer almasına rağmen tarafını seçememişliğini göstermesi. Devletin artık geride bırakmak isteği, bıraktığı ve böylece HDP'ye alan açtığı siyaset biçimini baltalayarak geriletmesi. Hem Kürt halkını hem de tüm Türkiye'yi eski siyaset biçimine mahkum etmek istemesi. Bu geri aşamayı Kürt halkına reva görmesi. Türkiye nasıl yönetilirse yönetilsin Kürtlerin geleceğini avucunun içinde hissetmek istemesi.
KÜLTÜREL SERMAYENİN ETKİSİ
Kimse inkar edemez, devlet Kürt sorununda yeni bir siyasi bilinç geliştirdi ve bunu AK Parti sayesinde yaptı. 90'lı yılların bugünlerden en önemli farkı, asker ve polisin artık halk ile PKK'nın arasını net bir şekilde ayırt edebilmesi. Bunun yüzde yüz başarılması elbette mümkün değil, mümkün olsaydı zaten PKK sözde meşruiyet alanını bu kadar genişletemezdi. Buna rağmen bugünlerin yine de o yılların mirasını taşıdığını akılda tutmak ve sıcak bölgedeki tüm aktörleri geçmişi geri çağırmamak konusunda uyarmak gerekiyor. Siyasetin yapması gerekenler asıl burada devreye giriyor. Üstü örtülmemesi gereken sosyolojik gerçekler var. Son yıllarda dağa çıkan çocukların sayısındaki artış örneğin. PKK'nın düğün, cenaze, festival gibi bulduğu her fırsatta halka baskı yapıp yada ikna edip, kandırıp (15-20 yaş arasındaki çocuklar) her seferinde 30-40 tanesini dağa götürmesi. Bu çaresizliği hisseden halkın seçimlerinde Batı'dan göründüğü kadar net olması mümkün değil. Ayrıca Kürtlerin büyük çoğunluğu demokratik özerklik ya da öz yönetim gibi kavramlara da yabancı, yapılan araştırmalara göre. Yani Kürtlerin HDP'nin siyasi hedeflerini kabul ettiğini düşünmemiz için elimizde yeterince veri yok. Oy verme oranlarındaki yükseklik ise çok sayıda faktöre bağlı. Fakat burada devreye giren üzeri örtülmeyecek sosyolojik realite HDP'nin kürt halkı ile duygusal-kültürel yakınlığı. HDP bu sermayeyi “hakkıyla” kullanmaya devam ediyor.
AK Parti'nin sahip olmadığı ve kısa dönemde de sahip olamayacağı verili bir durum bu. Bunun için sivil toplum alanında yapılacak çok şey var. Güneydoğu halkı üzerinde Batı illerinin etkisi inkar edilemez. Batı'da ya da Doğu'da HDP'nin Kürt halkını etkisi altına alabilen kültürel sermayesi hesaba katılarak davranılmalı, organize bir şekilde teröre karşı birlik mesajları verilmeli. Kürt halkının ileri gelenlerine de çok iş düşüyor. Siyasetten umudun kesilmemesi için siyasetin yapması gereken en önemli şey toplumu teröre karşı bilinçlendirmek ve bu alanda mobilize etmektir. AK Parti bölgede büyük bir umut yaratmıştı. Kürt meselesini çözecek bir AK Parti Kürt halkının ütopyası olarak kalmamalı. Kürt halkının gözünde realize olmalı, yani beş duyuya hitap edecek hale gelmeli. Uzun dönemli ve kısa dönemli politikalar geliştirilmeli. Çok zor olduğu malum, ama bu işin altından kalkabilmek için siyasetçiler biraz da mühendislik yapmalı, ya da ağzıyla kuş tutmalı.
[Yenişafak, 24 Eylül 2015]