Propagandanın önlenmesi
Saldırı sonrası propagandanın önlenmesi, öncelikle radikalleşmenin önlenmesi açısından kritik bir safhadır. Bir saldırıdan hemen sonra aşırılık yanlısı içeriğe maruz kalmak, duygusal olarak savunmasız olan veya cevap arayan bireyleri radikalleştirebilir. Bu durumun önlenmesi radikalleşme döngüsünün durdurulması için çok önemlidir. Diğer yandan taklitçi saldırıların önlenmesi saldırı sonrasında güvenliğin ve istihbari sürecin yönetilmesi açısından hayati derecede önemlidir. Terör propagandası genellikle saldırganları yüceltir, onları sözde “kahraman” olarak gösterir. Bu durum radikalleşme sürecindeki bireylere "taklitçi saldırılar" gerçekleştirme konusunda ilham verebilir ve acil önlem alınmasını gerekli kılar. Nitekim pazar günkü saldırıdan sadece birkaç saat sonra terör örgütü PKK benzer bir yöntemi kullanarak sosyal medyada hareketli bir etkileşim alanı oluşturarak saldırının üzerinden kendi alanını genişletmeye çalıştı. Toplumsal bütünlüğün korunması saldırı sonrasında dikkate alınması gereken bir hedeftir. Terör propagandası toplumlarda bölünme ve anlaşmazlık yaratmayı amaçlayarak psikolojik endişelerin derinleşmesini hedefler. Bir saldırıdan hemen sonra bu anlatıya karşı koymak, sosyal uyum ve birliği korumak için çok önemlidir. Kamu güvenliğinin sağlanması ise saldırı sonrası sürecin yönetimi açısından karşı propagandanın önlenmesinde en kritik süreçlerden biridir. Bu nedenle doğru bilgi ve açık iletişim kamu güvenliğini sağlamak için hayati önem taşır. Propaganda yoluyla yayılan yanlış bilgi veya söylentiler paniğe veya yanlış yönlendirilmiş eylemlere yol açabilir. Bu noktada Türkiye’nin son yıllarda hayata geçirdiği ve İletişim Başkanlığının başını çektiği yeni iletişim mimarisi ve modeli (özellikle Dezenformasyonla Mücadele Merkezi) süreç yönetimi açısından doğru bilgiyi yanlış bilgiden ayırmada kritik bir rol üstleniyor. Resmi bilginin resmi olmayan bilgiyle yer değiştirmesi sosyal medyanın gücü dikkate alındığında oldukça zor olsa da hızlı reaksiyon propagandanın yayılarak kök salmasını engeller. Bu nedenle terör tehdidiyle etkin bir şekilde mücadele edebilmek için terör propagandasını önlemenin ve terör saldırılarının ardından stratejik iletişimi yönetmenin büyük önem taşıdığını kabul etmeliyiz. Terör propagandasını önlemek, bir fikir savaşında olduğumuzu kabul etmekle başlar. Kazanmak için sadece aşırılık yanlısı ideolojilere meydan okumakla kalmayıp aynı zamanda alternatif bir umut, hoşgörü ve barış vizyonu sunan karşı söylemler inşa etmek gerekir. Bu karşı söylemler inandırıcı, duygusal açıdan yankı uyandırıcı ve aşırılık yanlılarının etkisine en açık kitlelere yönelik olmalıdır. Dahası, bu savaş herhangi bir kuruluşun tek başına mücadele edebileceği bir savaş değildir. Hükümetler, devletin farklı kurumları, teknoloji şirketleri, medya, STK’ler ve toplum bu varoluşsal tehditle mücadele etmek için ancak entegre bir strateji bünyesinde hareket ettiğinde başarılı olunabilir. Bu bakımdan mücadelede, medyanın ve teknoloji şirketlerinin hayati sorumlukları bulunuyor. Medyanın olayı aktarma sırasında kullandığı dil, saldırı sırasında elde edilen görüntülerin paylaşımı, uzmanların seçilmesi ve hukuku zeminin dikkate alınarak idarenin prosedürlerine uygun hareket etmesi hem saldırının hedeflediği ortamın oluşmasını engellemek hem de stratejik iletişimin etkili bir şekilde hayata geçirilmesini sağlamak açısından kritiktir. Pazar günü gerçekleşen saldırıda görüldüğü gibi bazı medya platformlarının açık kaynağa düşen görüntüleri izleyici veya takipçileriyle paylaşması yapılmaması gereken en büyük hataların başında geliyor. Medyaya ek olarak, teknoloji şirketleri aşırılık yanlısı içerikleri tespit etme ve platformlarından derhal kaldırma sorumluluğuna sahiptir. Ancak günümüzde teknoloji şirketlerinin anlık tepki verme kapasitesi oldukça sınırlıdır. Bu konudaki yasal düzenlemelerin, Türkiye’de var olsa bile etkin bir şekilde uygulanması konusunda sorunlar hala varlığını sürdürüyor. Bu alanda tam anlamıyla başarılı olmak da mümkün görünmüyor. Zira toplumsal farkındalığın zayıf olması bu konuda en büyük engellerden biridir. Bu noktada eğitim ve STK alanının yeniden gözden geçirilmesi bir zorunluluktur. Sosyal medyada bireysel sorumluluk nerede başlar ve nerede biter sorusunun cevabını vermek tam olarak mümkün olmasa da Milli Eğitim Bakanlığının yeni dünyanın yeni gerçekliği olan sosyal medya kullanımına dair projelere daha çok imza atması çok faydalı olabilir. Öyle ki bu alanda yeni derslerin müfredata, STK’lerin de sürece dahil edilerek eklenmesi mücadelenin kamusal ve toplumsal ayağını daha etkin yönetmek için kritiktir.Stratejik iletişim neden hayati?
Terörle mücadele terör propagandasını önlemekle bitmiyor; terör saldırılarının ardından stratejik iletişime kadar uzanıyor. Bir saldırı sonrasında etkili iletişim, krizin yönetilmesi, kamu güvenliğinin sağlanması ve toplumun dayanıklılığının artırılması açısından hayati önem taşır. Yanlış yönetilen iletişim paniğe, yanlış bilgilendirmeye ve sosyal uyumsuzluğa yol açarak saldırının neden olduğu travmayı daha da kötüleştirebilir. Bir terör saldırısından sonra stratejik iletişimin net hedefleri olmalıdır: Doğru bilgi sağlamak, kamu güvenliğini sağlamak, söylentileri ortadan kaldırmak, mağdurlar ve aileleri için empati ve destek göstermek, aşırılık yanlısı söylemlere karşı koymak ve toplum katılımını teşvik etmek en başta gelen kontrol listesini oluşturuyor. Bu noktada iletişimi yönetecek en yetkili kişinin süreci yönetimi, iletişimin merkezileştirilmesi ve şeffaflığın teşvik edilmesi bu stratejinin kilit bileşenleri arasında yer alıyor. Pazar günkü saldırı sonrası süreç yönetimi bu açıdan iyi bir örnek teşkil ediyor. İçişleri Bakanlığının süreç yönetimi, İletişim Başkanlığının mesajları kamuoyuna duyurması, medyanın ise bu sürecin yönetimine kolaylaştırıcı etkisi saldırının terör örgütünün hedeflerini boşa çıkardı. Ancak sosyal medya her zaman olduğu gibi saldırı sonrası iletişimde iki ucu keskin bir kılıç olarak ortaya çıkmıştır. Sosyal medya bir taraftan bilginin yayılması için güçlü bir platform sunarken, söylentileri ve yanlış bilgileri de güçlendirme etkisine sahiptir. Bu bakımdan etkili sosyal medya yönetimi; izlemeyi, yanlış bilgileri düzeltmeyi ve doğru güncellemeler için resmi hesapları teşvik etmeyi içerir. Elbette bu çabanın önünde pek çok zorluk bulunuyor. İfade özgürlüğü ve güvenlik arasında bir denge kurmak, hükümetlerin ve teknoloji şirketlerinin gerçekleştirmesi gereken bir sorumluluktur. Bu, iyi bir yasal düzenleme gerektirdiği kadar yapay zeka başta olmak üzere sosyal medyada dezenformasyonla mücadelede ulusal ve kurumsal teknolojik kabiliyetlerin de genişletilmesini gerekli kılıyor. Bu noktada ilk sorumluluk, sosyal medyanın ve iletişim araçlarına dair platformların kullanılmasında resmi görevlilerin uygulaması gereken prosedürlerin her bir kurumun kendi faaliyet alanındaki bağlam dikkate alınarak yasal mevzuatlarla düzenlenmesi noktasında devlette olmalıdır. Resmi görevlilerin, bir kriz anında sahip olduğu bilgiyi, görüntüyü ve hassas bilgileri paylaşması yasalara aykırı olmasının yanı sıra ciddi güvenlik zaafları da oluşturuyor. Pazar günü yaşanan saldırı girişiminde bu noktada ciddi eksikliklerin olduğu görüldü. Saldırganın ceset görüntüsü dahil olmak üzere saldırı anını gösteren bir güvenlik kamerası görüntüsünün çeşitli platformlarda paylaşılması son derece yanlıştır. Nitekim İçişleri Bakanlığı, görüntüleri paylaşanlar hakkında soruşturma başlatıldığını belirterek görüntülerin silinmesi çağrısında bulundu. Bu noktada kurumların sorumluluk alması önemlidir. Buna yönelik yeni düzenlemelerin yapılarak resmi personelin eğitiminin sağlanması kritiktir. Nihayetinde, terör propagandasının önlenmesi ve stratejik iletişimin yönetilmesi sadece güvenlikle ilgili zorunluluklar değil, aynı zamanda ahlaki yükümlülüklerdir. Terörizmle mücadele sadece savaş alanlarında değil, aynı zamanda toplumumuzun vicdanında ve zihinlerinde de yürütülüyor. Terör propagandasını önlemek ve stratejik iletişimi yönetmek terörizmle mücadelenin tamamlayıcı araçlarının en önemlisidir. [AA, 3 Ekim 2023]https://www.setav.org/odak-ankara-saldirisinin-gosterdikleri/