MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Seçim ve Siyasi Partiler Kanunu gibi önemli yasalarda değişiklik yapma çağrısı farklı açılardan tartışılıyor.
Mevcut seçim ve siyasi partiler kanununun değiştirilmesine yönelik tartışma, her dönemde siyasi gündemin öncelikleri arasındadır. Tartışma başlıkları yeni de değildir. Mevcut kanun, 1980 darbesinin ürünü olduğundan, birçok değişiklik yapılmasına rağmen, kanunun sorunlu tarafları hâlâ mevcuttur. Geçmişte yapılan tartışmalar, “siyasi partilerin kapatılması”, “parti içi demokrasi”, “temsilde adalet” ve “partilerin finansmanı sorunu” gibi konulara odaklanmaktaydı.
Yeni başlayan tartışmada ise, “milletvekili transferinin yasaklanması”, “seçim barajının düşürülmesi” gibi temalar öne çıkıyor.
Tartışmada süreklilik sağlayan unsurların olması kaçınılmaz. Ancak geçmişten bugüne tartışmaların önceliklerini, konjonktürün ve dönemin siyasi gerçekliklerinin belirlediğini göz ardı etmemek gerekir.
Örneğin seçim barajının 1990’lardaki tartışılma şekli ve gerekçesi 2000’lerden farklıdır. Yine siyasal sistemin değişmesiyle birlikte bu konuda farklı ve yeni gerekçeler ileri sürülebilir.
Siyasi partiler ve seçim kanunlarında yapılacak değişiklikte her şeyden önce dikkate alınması gereken genel hususlar söz konusudur. Bunlardan en önemlisi siyasi kültürdür. Türkiye’nin siyasi hayatına bakıldığında, siyasi alanın parçalı yapısı ve dolayısıyla partilerin parçalanmışlığı temel sorunlardan biridir.
1946 sonrasında çok partili hayata tekrar geçilmesinden bu yana 270’in üzerinde siyasi parti kurulmuştur. Bunlardan 88’i hâlâ aktif durumdadır. Bu partilerin azımsanamayacak bir oranı mevcut bir partinin parçalanması üzerinden kurulmuştur.
Siyasi alanın parçalanmasında öne çıkan en önemli dinamik ise, dışarıdan yapılan müdahaleler, siyaset mühendislikleri ve siyasi parti kültürünün kurumsallaşamamasıdır.
Siyasi parti kanunları da bu parçalanmışlığı teşvik etmiştir. Seçim kanunları sürekli değiştirilerek ve seçim barajları ihdas edilerek bu parçalanmışlık önlenmeye çalışılsa da sistem içi değişikliklerle hedeflenen başarı bir türlü sağlanamamıştır.
***
Siyasi alanın parçalı yapısı ile siyasi istikrarsızlık arasında önemli bir bağ vardır. 2002 sonrasında siyasi alanda hâkim bir partinin olması, siyasi parçalanmışlığı azaltmış ve istikrasızlık sorununu geçici olarak önlemiştir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin getirilmesi de siyasi alandaki parçalanmışlık sorunundan kaynaklanan yönetimde yaşanabilecek istikrarsızlığı kurumsal olarak engellemeye yönelikti. Bu bağlamda, yeni yönetim sistemi, yürütmede istikrarsızlığı giderecek kurumsal yapıyı üretmiştir.
Ancak siyasi partilerin aşırı parçalı yapısı ve parlamentoya Latin Amerika ülkelerine benzer şekilde irili ufaklı birçok partinin girmesi hâlinde istikrarsızlık sorunu tekrar baş gösterebilecektir.
İttifak düzenlemesinin mevcut hâli bu riski artırmıştır. Kâğıt üzerinde bir araya gelen partiler için seçim barajı söz konusu değildir. Dolayısıyla, yeni siyasal alanın oluşumu için mevcut küçük partiler ve yeni kurulan her parti aktörleştirilmeye çalışılarak, sistemdeki büyük partilerin aşağı çekilmesi amaçlanmaktadır. Son iki seçimdir bu tip taktiksel hamleler denenmektedir.
Özellikle kutuplaşmış toplumlarda, siyaset mühendislikleri ile taktiksel oyları şekillendirerek siyasal alanı yeniden dizayn etmek nispeten kolaydır.
İtiraz edecekler için baştan söyleyeyim. Bir sistemde onlarca partinin etkin olması o sistemin daha demokratik olduğu anlamına gelmez. Aksine Türkiye gibi siyasi kültüre sahip ülkelerde; siyasetin aşırı parçalanmışlığından geniş toplum kesimleri değil, örgütlü çıkar ve vesayet grupları yararlanır.
Dolayısıyla, siyasi partiler kanununun değiştirilmesi ile ilgili yapılacak tartışmalarda, siyasi alanın istikrarının hâlâ önemli olduğu unutulmamalıdır.
[Türkiye, 29 Mayıs 2020].