Demokratik bir sistemde sivil toplumun siyaset, iktidar ve devletle ilişkisi nasıl olmalı?
Bu sorunun cevaplanmasına yardımcı olacak yoğun bir tartışma sürüyor.
Tartışma Gülen Cemaati ve AK Parti üzerinden yürü(tül)düğü için, çoğu zaman, ilkelerden çok pozisyonlar öne çıkıyor. Bu nedenle, özneleri paranteze alarak, sivil toplumun siyaset, iktidar ve devletle ilişkilerini normatif düzlemde tartışmaya ihtiyaç var.
Eski Türkiye'de, siyasal sistemin vesayetçi niteliği siyasetin, iktidarın ve devletin toplum karşısındaki konumunu tahrif ettiği için sivil toplumun normatif zeminini tartışmak anlamlı bulunmuyordu. Şimdi, bu ilişkileri yeniden tanımlamamızı mümkün ve gerekli kılan gelişmeler yaşanıyor. Elbette, yüzyılı aşkın köklere sahip birçok sorunumuzun çözüme kavuşması için bir süre daha beklememiz gerekecek.
Ancak, niteliği ne olursa olsun, her türlü sorunun çözülme zemini netleşti: Siyaset toplumsal eğilimlere duyarlı hale geldi, devlet de siyasetin güdümüne girme sürecinde yol alıyor. Toplumla rejim arasındaki ilişkiyi onaracak/normalleştirecek yegâne mekanizma olan siyasetin özgürleşmesi, mevcut sorunlarımızın çözülme ihtimalini güçlendiriyor. Bundan ötesi, zaman ve çaba meselesidir. Toplumla siyaset arasındaki kanallar genişledikçe, siyasetin iktidar ve devlet üzerindeki nüfuzu da güçlenecektir. Bu zemin tahrip edilmediği müddetçe, rejimin niteliği siyaset dolayımıyla toplum tarafından belirlenecektir.
SİYASET ZEMİNİNİ GÜÇLENDİRMEK
Siyaseti savunmak; devleti kutsallaştırmak, siyasi iktidarı tekelleştirmek değil, bilakis devleti ve iktidarı milletin denetimine ve hizmetine sokmaktır.
Siyasetin kalitesi, büyük ölçüde, toplumun siyasallık düzeyine bağlıdır. Toplum, bireysel veya kolektif enstrümanlar üzerinden siyasete müdahil oldukça siyaset güçlenerek rejim üzerindeki hâkimiyetini pekiştirecek, devleti milletin hizmetine sokacaktır. Bu nedenle, demokratik sistemlerin en önemli güvencesi, toplumun siyasetle ilişki kurma kanallarının açık olması, sivil toplum faaliyetlerinin güçlü olmasıdır. Sivil toplum, gücünü gizli resmi belgelerden, etkili kişi ve kurumlarla ilgili istihbari bilgilerden, stratejik kurumları yönlendirme potansiyelinden almaz. Bu mekanizmalar, sivil toplumu güçlendirmek yerine enfekte eder; toplumu ve siyaseti güçlendirmek yerine zayıflatır.
Sivil toplum faaliyetlerini çerçeveleyen meşruiyet zemini siyasal iktidar için de geçerlidir. Siyasal irade, meşruiyetini toplum tarafından seçilme ve denetlenme süreçlerinden alır. Sivil toplumun siyaseti denetleme ameliyesi, siyaseti vesayet altına almak bir yana siyasete meşruiyet sağlar. Toplum sandıkla belirlediği siyasi iktidarı yine sandığın yanı sıra sivil toplum faaliyetleriyle denetler.
GÜLEN CEMAATİ'NİN TERCİHİ?
Buradan güncel tartışmamıza, Gülen Cemaatinin siyaset, iktidar ve devletle ilişkisine geçebiliriz. Gülen Cemaati, Türkiye'deki en yaygın ve güçlü sivil toplum organizasyonlarından biridir.
Birçok alanda yürüttüğü sivil toplum faaliyetleri aracılığıyla, siyaseti ve iktidarı etkileme- denetleme potansiyeline sahiptir. Oysa son dönemlerde, Gülen Cemaati, sivil alandaki gücünü tahkim ederek siyaseti ve iktidarı denetlemek yerine, devletin stratejik kurumlarındaki mensupları üzerinden siyasal mühendisliğe soyunduğu iddiasıyla eleştirilmektedir. Başka bir deyişle, Gülen Cemaati, yürüttüğü sivil toplum faaliyetleri dolayısıyla değil, resmi-stratejik kurumlardaki nüfuzuyla siyaseti biçimlendirme ısrarı yüzünden sorgulanmaktadır. Gülen Cemaatine yönelik eleştiriler bu noktaya odaklanmaktadır.
Lafı evirip çevirmenin, tartışmayı dallandırıp budaklandırmanın bir gereği yok. Tartışmaya konu olan mesele, bir sivil toplum örgütünün sivil faaliyetleri değil, sivil alandaki güç ve meşruiyetini bürokratik örgütlenmeye tahvil etmesidir. Eleştiriler, Gülen Cemaatinin Türkiye'nin yanı sıra yüzü aşkın ülkede yürüttüğü eğitim, kültür, hizmet alanlarındaki faaliyetlerine değil, cemaat mensuplarının yargı, emniyet ve daha birçok resmi kurumdaki görevlerini cemaatin gündemi doğrultusunda yerine getirme olasılığına yöneltilmektedir. Bu çerçevede, Gülen Cemaatinden talep edilen; siyasete, iktidara ve devlete biat etmesi değil, sivil alandaki faaliyetlerini güçlendirerek siyasal topluma güç aktarması; siyasi iktidarı ve devleti, sivilliğinden aldığı meşruiyetle denetlemesidir.
Gülen Cemaatine mensup kalemler, siyasetin cemaat tarafından vesayet altına alınma teşebbüsünden başka bir anlama gelmeyen bu yönelimi, siyasal sistemin henüz demokratikleşmemiş, devlet-toplum ilişkilerinin henüz normalleşmemiş olmasıyla gerekçelendirerek meşru gö(ste)rmektedirler.
Onlara göre, devlet normalleşinceye kadar, Cemaat, yürüttüğü sivil faaliyetleri korumak-güvenceye almak üzere, bu tür bürokratik-vesayetçi faaliyetlerde yer alabilir.
Oysa biraz daha serinkanlı ve uzun vadeli bir projeksiyonla düşünüldüğünde görülecektir ki, Gülen Cemaatine en güçlü güvence, emniyet ve yargıdaki örgütlenme değil, siyasetin bürokrasiden özgürleşerek topluma yaslanması ve yapılan hizmetlerin milletin gönlündeki yeridir. Bunu oldukça basit bir mukayese ile netleştirmek mümkün:
Gülen cemaati, sivil alanda yürüttüğü ulusal veya küresel hizmetlerle anıldığında mı, yoksa siyaseti, bürokrasiyi ve iş dünyasını baskı altına alacak 'stratejik' bilgilere sahip olduğu iddialarıyla gündem bulduğunda mı, daha korunaklı, kalıcı ve yararlı bir hareket hüviyetini almaktadır? Bu soruya verilecek cevap, Gülen Cemaatinin istikbalini ve mâşeri vicdandaki yerini belirleyecektir.
[Sabah Perspektif, 14 Aralık 2013]