Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfı uzun bir çalışma sonunda Kürt sorunu konusunda bir başucu kitabı hazırladı. Dünden bugüne Kürt sorunu hakkında kaleme alınmış tüm belge ve raporların bir araya getirildiği kitap, hem analitik, hem de ansiklopedik bir kaynak niteliğinde. Çalışma, 23 Nisan 1920 TBMM’nin açılışı ile başlayıp, Demokratik Açılım süreciyle son bulan 90 yıllık bir öyküyü belgeler üzerinden ele alıyor.
Gazi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi ve SETA Vakfı uzmanı Hüseyin Yayman tarafından uzun bir çalışmanın sonucunda hazırlanan Türkiye’nin Kürt SorunuHafızası isimli kitap, bu konuda yazılmış gizli-açık tüm belgeleri bir araya getiriyor. Çalışma, devletin belgelerinden partilerin çalışmalarına değin tüm literatürü tek tek irdeleyerek bir hafıza tazelemesi yapıyor.
‘Güvenlikçi Yaklaşım’ – ‘Demokratik Yaklaşım’ Mücadelesi Son dönemde birçok nitelikli çalışmaya imza atan ve Türkiye’nin en önemli düşünce kuruluşlarından biri olan SETA Vakfı tarafından yayımlanan kitap, geçmişi masaya yatırarak yapılması gerekenlere ışık tutuyor. Çalışma, Kürt sorunu hakkında iki temel yaklaşımın olduğunu dile getirirken bunlardan birincisini güvenlikçi yaklaşım, diğerini ise demokratik yaklaşım olarak tanımlıyor. Kitap, 1990’lı yılların Kürt sorununda milat olduğunu ve sorunun hızla toplumsallaşmaya evrildiğini ortaya koyuyor.
Çalışmada devlet adına hareket eden görevlilerin ‘devleti tarih ve toplum önünde ayıplı hale getirdikleri’ belgelerle ortaya konulurken bu yaklaşımın sorunun çözümünü zorlaştırdığı dile getiriliyor. Özellikle tek parti dönemindeki Fevzi Çakmak, İbrahim Tali Öngören, İsmet İnönü ve Şükrü Kaya raporları bu dönem çalışmalarının ana karakteristiğini oluşturuyor. Yayman, Kürt sorununun zaman içinde geçirdiği metaformofozu belgeler üzerinden ortaya koyarken güvenlikçi yaklaşımı sert biçimde eleştiriyor.
1925’ten 2010’a Kadar 70 Kürt Raporu
Kürt sorununu öğrencilik yıllarından itibaren yakından takip eden Hüseyin Yayman kitabında, sorunla ilgili kapsamlı bir bilânço çıkararak hadisenin boyutlarını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Yayman’a göre PKK ile mücadeleye harcanan parayla 120 (yüz yirmi) adet Boğaz Köprüsü yapılabilirdi. Kitapta, 1925’ten 2010 yılına kadar Kürt sorunu hakkında kaleme alınan 70 rapor tarihsel arka planı, aktörleri ve metin analizleriyle irdelenirken, konuyla ilgili ilk defa böylesine toplu ve analitik bir eser kaleme alınmış oluyor. Kitabın önemli tezlerinden birine göre, Türkiye bu konuda çokça konuşuyor, ancak kararlılık gösterip sorunu çözecek ortak iradeyi sergileyemiyor.Açılıma Kadar Türkiye’nin bir Kürt Siyaseti Yoktu
Kitapta dile getirilen önemli temel tespitlerden bir diğeri de, Türkiye’nin bir Kürt siyasetinin olmadığı tezi. Yayman, konuyu tek parti döneminden başlayıp AK Parti iktidarı dönemine kadar mercek altın alırken Türkiye’nin bugünden yarına değişmeyen bir stratejisinin olmadığını ileri sürüyor. Türkiye’nin kişilere bağlı bir bölge siyasetinin olduğu vurgulanırken, kişilerin değişmesiyle stratejinin de değiştiği belirtiliyor. Bu noktada AK Parti’nin demokratik açılım süreciyle başlattığı sürecin Kürt siyasetinde önemli bir paradigma değişikliği getirdiğine vurgu yapan Yayman, Türkiye’nin artık sorunu değil, çözümü konuşması gerektiğinin altını çiziyor.İlk Açılım Demirel ve İnönü’den…
Kürt Sorunu’nun isimlendirmesinin zamanın ruhuna uygun bir yönelim gösterdiğini belirten Yayman, ilk dönemlerde Şark sorunu, Doğu sorunu denirken, 1990’lardan itibaren bugünkü Kürt sorunu tamlamasının kullanıldığını dile getiriyor. Araştırmada devletin resmi Kürt siyasetinin tayin edildiği belgenin Şark Islahat Planı olduğuna dikkat çekilerek, daha sonra yazılan tüm eserlerin Şark Islahat Planı’nın türevi ve tekrarı olduğu ifade ediliyor. Devletin resmi Kürt siyasetinin 1991 DYP-SHP koalisyonuyla değiştiği belirtilirken, bu dönemde verilen vaatlerin düşük yoğunluklu şiddete yenildiğinin altı çiziliyor. DYP-SHP koalisyonunun sözde birçok vaatte bulunmasına rağmen bunları hayata geçiremediği söylenirken, ilk açılımı Süleyman Demirel ve Erdal İnönü’nün başlattığı hatırlatılıyor.İnkâr ve Asimilasyondan Tanıma ve Demokratikleşmeye…
Kürt sorunuyla ilgili 70 kadar raporun ele alındığı kitapta, raporların içeriği ve üslubunun, Türkiye siyasal tarihine paralel bir değişim gösterdiğine dikkat çekiliyor. Tek parti döneminde sorun, ağırlıklı olarak asayiş kaygısı ekseninde homojen bir ulus inşa etmenin önündeki engellerin kaldırılması olarak okunurken, çok partili döneme geçişle beraber, sorun ağırlıklı olarak yönetimde yaşanan aksaklıkların giderilmesi olarak kodlandı. 1990 sonrasında, gerek iç siyasette gerekse dünya siyasetinde vurgusu giderek artan sivilleşme ve sorunların siyasi çözümü eğilimine paralel bir biçimde, Kürt meselesi de bu bağlamda değerlendirilmeye başlandı. Tek parti döneminde hazırlanan çalışmalarda sorun “iskân, asimilasyon ve inkâr” yaklaşımıyla değerlendirilirken, 1990’larda inkâr siyasetinin yerini “tanıma” ve “demokratik standartların yükseltilmesi” aldı.Kürt Sorununda Toplumsallaşma
Tehlikesi Kitapta öne çıkan temel tezlerden bir diğerinde, Kürt sorununda 1990’lı yıllarda dile getirilen önerilerin %90’nın karşılanmasına rağmen, bu düzenlemelerin zamanında yapılmadığı için beklenen faydayı sağlamadığı belirtiliyor. Yayman, devletin Kürt sorunu hakkında ne yapacağına karar verememesinin bir başka sorun oluşturduğunu ifade ederken, bölgede oluşturulan basınçla devletin bir karar anına zorlandığını belirtiyor. Kürt sorununun hızla bir Türk sorununa dönüşmesinin çözümü zorlaştırdığını belirten Yayman, sürecin yanlış yönetilmesi sonucunda devletin yarattığı bir sorun olmaktan çıkarak toplumsallaştığı tehlikesine dikkat çekiyor. Çalışma Türkiye’nin sorun karşısında nerede hata yaptığının ve bundan sonra neler yapması gerektiğinin belgesi niteliğinde. Kitabın sonunda yer alan “Çözümün Neresindeyiz?” tablosu ve Raporlar Çizelgesi Türkiye’nin Kürt sorunu hafızasını fazla söze gerek bırakmadan ortaya koyuyor.SAYILARLA KÜRT SORUNU HAFIZASI
Kitapta 1920–2010 yılları arasını irdeleyen Yayman, toplam 70 raporu, sorunu tarifi, çözüm önerileri ve aktörleri bağlamında ele alıyor. Raporların iki ana dönemde yoğunlaştığı görülüyor. Birincisi tek parti döneminde, ikincisi ise 90’lı yıllarda yapılan çalışmalardır.· Rapor yazma geleneğiyle sorunun şiddeti arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır. Sorun yoğun biçimde gündeme geldiği dönemlerde daha çok rapor yazma ihtiyacı duyulmuş normal zamanlarda sorun yok sayılmıştır.
· Konuyla ilgili, devlet, siyasal partiler, sivil toplum örgütleri tarafından değişik zamanlarda yapılmış çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bir anlamda bu konuda söylenmemiş bir söz, yazılmamış bir cümle kalmamıştır.
51 Yıllık Olağanüstü Hal!
- Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan 5 Genel Müfettişliğin 3’ü Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindedir. Bölgedeki olağanüstü uygulamalar bununla da sınırlı kalmamış 1987 yılında Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kurulmuştur.
- Bölgede 1925 Şeyh Sait İsyanından sonra ilan edilen sıkıyönetim fiilen 1950’de kaldırılmıştır. Bölge 25 yıl boyunca örfi idare(sıkıyönetim) koşullarında tutulmuştur.
- Bunun yanında 1978’den 2002 yılına kadar bölge sıkıyönetim ve OHAL uygulamalarıyla yönetilmiştir. Başka bir ifadeyle bölge 51 yıldır olağan olmayan yönetim usulleriyle yönetilmiştir. · 51 yıl Olağan üstü usullerle yönetilen bir bölgede sorun çıkmaması ilginç olacaktır.
Terörün Maliyeti: 120 Atatürk Barajı, 150 Boğaz Köprüsü…
- 1984 yılından bu yana terörle mücadeleye ayrılan kaynağın 300 milyar dolar olduğu öne sürülmektedir. Terörle mücadeleye ayrılan 300 milyar dolarla, 15 bin adet 24 derslikli okul, 900 adet 400 yataklı tam teşekküllü eğitim ve araştırma hastanesi, 150 adet boğaz köprüsü, 120 adet Atatürk barajı yapılabilirdi.
- Türkiye 120 adet Atatürk Barajını bölgeye yapmış olsaydı bugün zaten böyle bir sorunu olmayacaktı. Türkiye sorunla gerçek anlamda yüzleşmediği için geçici ve günübirlik tedbirlerle problemi çözmeye çalışmaktadır.
- Osmanlı’dan günümüze toplam 29 Kürt isyanı çıkmıştır. İsyanların en yoğun olduğu dönem 1925–1937 arasıdır. En uzun isyan 33 yıldır devam eden 29. isyandır.
- TBMM Göç Komisyon’un raporuna göre, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde güvenlik nedeniyle boşaltılan yerleşim birimi sayısı 3 bin 428’dir. Bu yerlerde yaşayan 2 milyona yakın yurttaşımız zorunlu göçe maruz kalmışlardır.
- Türkiye terörle mücadele amacıyla sınır ötesine bugüne kadar irili ufaklı toplam 25 sınır ötesi operasyon yapmıştır. 50 Bin Can Kaybı!
- Türkiye Cumhuriyeti Devleti PKK ile mücadelede Kurtuluş Savaşından daha büyük kayıplar verilmiştir. Genel Kurmay Başkanlığının verilerine göre Türkiye Kurtuluş Savaşında 10 bin 885 şehit verilirken PKK ile mücadelede 11 bin 735 şehit verilmiştir. Benzer bir durum Mete Tunçay’ın ifadesiyle Şeyh Sait isyanı için de geçerlidir.
- PKK ile mücadelede verilen kayıplar konusunda farklı istatistikler bulunmakla birlikte bütün bu rakamlar alt alta toplandığında Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan 50 bin insan hayatını kaybetmiştir.
- 1984 yılından bu yana 5 Cumhurbaşkanı, 8 Başbakan, 8 Genelkurmay Başkanı, 22 İç İşleri Bakanı görev yapmış, 15 hükümet değişmiş, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kurulup kapatılmış ancak sorun hep yerinde kalmıştır.
- Kürt sorunu hakkında en çok rapor hazırlayan partiler sosyal demokratlar olmuştur. Sosyal demokratların hazırladığı 11 raporda çok sayıda öneri yer alırken bu önerilerin çok az bir kısmı sosyal demokrat partiler tarafından hayata geçirilmiştir.
- Kürt sorunu hakkında ilk kapsamlı çalışmayı yapan parti kamuoyunda bilinenin aksine DSP’dir. DSP’nin Güneydoğu Raporu sorun hakkında yapılmış ilk çalışma özelliği taşımaktadır. İlk Açılım DYP-SHP Hükümeti’nden…
- Kürt sorununda ilk ‘Açılım’ 1991 DYP-SHP koalisyonuyla olmuştur. Koalisyon protokolünde sorunun çözümüne dair çok sayıda öneri yer almasına rağmen süreç doğru yönetilemediği için ‘düşük yoğunluklu savaş’ konseptiyle son bulmuş ve ağır bedeller ödenmiştir.
- AK Parti, Demokratik Açılım süreciyle DYP-SHP Hükümetinden sonra II. Açılım sürecini başlatmıştır.
- 1990’larda dile getirilen önerilerden sadece anadilde eğitim ve af konusu çözülmemiştir. Son on yılda ve özellikle AK Parti iktidarı döneminde yapılan iyileştirmelerle Kürt sorunuyla ilgili taleplerin önemli bir kısmı karşılanmış ve Kürt sorunu, Kürtçe sorununa dönüşmüştür.
Hüseyin Yayman, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden mezun oldu. Yüksek Lisansını Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde yaptı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde “Türkiye’nin İdari Reform Politiği” isimli doktora tez çalışmasıyla, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Doktoru unvanını aldı. Halen Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Kürt sorunuyla ilgili çalışmalarıyla bilinen Yayman, 2010 yılından bu yana aynı zamanda çalışmalarını SETA’da sürdürmektedir..