Türkiye’nin hava sınırını ihlal eden bir Rus uçağını düşürmesinin ardından yine çok yönlü bir tartışmanın içerisinde bulduk kendimizi. İhlaller geçmişi olan bir hadiseydi. Türkiye de defaatle bu yönde ikaz yapmıştı. Birinci elden gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki Ruslar bu ihlallere olabildiğince gayri ciddi bir şekilde yaklaşıyordu. İhlalleri önemsemedikleri gibi Türkiye’nin tepkisine de yine aynı ciddiyetsizlikle yaklaşıyorlardı.
Üstüne üstlük bu ihlallerden birisini Türkiye’nin yanı başında sadece kültürel değil stratejik hassasiyetimizin de olduğu Türkmen Dağı’nı hedef alırken yapınca Türkiye angajman kuralları gereği önce 5 dakikada 10 kez uyardı, ardından da uçağı F-16’lar marifetiyle düşürdü.
Bir başka deyişle yanı başımızda en yakın müttefiklerimizi çoluk çocuk demeden hedef alan Rus uçaklarının, uyarılmasına rağmen sınırımızı ihlal etmesi karşısında Türkiye en doğal uluslararası hakkını kullanarak Rus uçağını düşürdü. Aslında açıklamalara bakarsak düşürüldüğünde uçağın Rusya’ya ait olduğunun bilinmediği ortaya çıkıyor ki bu da son zamanlarda Esed-Rusya ikilisi tarafından sıklıkla kullanılan bir stratejiye dönüşmüş durumda. Milliyeti belirsiz uçaklar daha önce de Genelkurmay açıklamalarında sıklıkla yer almıştı. Peki, milliyeti bilinse de vurulur muydu? Muhtemelen vurulurdu zira Rusların ciddiyetsizlikle yaklaştığı bu ihlal meselesine Türkiye son derece ciddi yaklaşıyor.
Olay sonrası başlayan tartışmalar ise oldukça ilginç. Türkiye uluslararası haklarına vurgu yapıp her zaman olduğu gibi elindeki bilgileri şeffaf bir şekilde uluslararası camiayla paylaşırken güç ve karizma ile Rusya’yı yöneten Putin, karizmayı kurtarma telaşıyla sert açıklamalar yaptı. Daha sonrasında ton kısmen yumuşasa da Rusya tarafı açıklamalarıyla kendilerini tam olarak gerçekleştirmesi zor bir yola itmiş oldular. Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler öyle kolay çöpe atılacak türden ilişkiler değil. Bunu iki taraf da biliyor. Karşılıklı bağımlılık ilişkisi, ikili ilişkilerin bir şekilde devam etmesinin en büyük garantörüdür.
Türkiye içerisinde ise yine artık kabak tadı veren durum ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan düşmanlığı sebebiyle dost olunmayan diktatör, darbeci, istihbarat örgütü, çıkar grubu, terör örgütü bırakmayan çevreler birden odalarına Putin posteri asacak seviyeye düştü. Tam da bu tutarsızlıkları aslında bu çevrelere tüm inandırıcılıklarını kaybettiren şey. Arada bir dezenformasyonu bırakıp meselelerin hakikatleri ile ilgilenseler belki biraz daha muteber olabilirler. Aslında olayın yaşanmasından bu güne kadar Rusya’nın resmi kanallar ve Türkiye’deki aparatları eliyle piyasaya sürdüğü trajikomik yalanlar, bu çevrelerin son 5 senede Suriye bağlamında ürettiği yalanların bir özeti gibiydi. ABD’nin Putin’e yakınlığıyla bilinen isimleri DAİŞ’le petrol ticareti yaptığından ötürü yaptırım listesine aldığı bir gün Putin’in Türkiye-DAİŞ ilişkisi yalanına başvurması, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün komik iddialarını Fuat Avni’ye dayandırması pejmürdeliği, kalitesizliği ve yalan-doğru arasındaki çizgiyi kaybetmenin getirdiği acınacak durumu göstermesi açısından önemli.
Gelelim bundan sonra olacaklara. Büyük bir tırmanışı kimse beklemiyor. Fakat Rusya asimetrik olarak saldıracaktır. PKK’nın aktivitelerine bu gözle bakmak lazım bundan sonra. Ayrıca muhaliflere yönelik saldırılarını da “level” atlatacaktır. Görünen o ki Ruslar “güvenli bölge” planını suya düşürme niyetiyle Türkmen Dağı’na saldırıp mezkur ihlalleri yapıyordu. Uluslararası toplum başta Türkiye ve ABD Rusya’nın bu planın önüne geçmesine mani olmak zorunda. Düşen uçak teferruat, önemli olan “güvenli bölge”.
[Akşam, 27 Kasım 2015]