Zamanın ve iktidarın siyasi partiler üzerinde yıpratıcı bir etkisi var. Zamanla insanlar yoruluyor, kadrolar tükeniyor. Yönetim sorumluluğu yenilenmeye imkan ve enerji bırakmıyor. Hele ki Türkiye gibi sıçrayış içerisindeki bir ülkede gündeme yetişmek, daha uzun soluklu meseleleri tasarlamak, yeni fikirlere uyum sağlamak zorlaşıyor.
AK Parti de zaman zaman tabii olarak gelişen bu etkiye maruz kalıyor. Dile kolay iktidarda geçen 18 yıl. Darbe girişimleri, uluslararası krizler, kapatma davaları, bölgemizdeki savaşlar, değişen dünya dengeleri ve nihayetinde salgın hastalık. Bu başlıkların tek bir tanesi bile tüm enerjiyi tüketebilir. Normal şartlarda beklenen AK Parti'nin de zamanın ve iktidarın yıpratıcı etkisine teslim olması. Kaçınılmaz gibi gözüken bazı arızaların AK Parti'de gözükmesi.
Ama olmuyor... AK Parti'de öyle bir yenilikçi enerji var ki zamanın ve iktidarın yıpratıcılığından etkilenmiyor. Birileri AK Parti için kaçınılmaz sonun yaklaştığını iddia ederken birden reformcu kimliği ile tekrar karşımıza çıkıyor. Düşünsenize ülkede Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı birleştiğini iddia eden, demokratik güçlerle bir cephe oluşturduğunu söyleyen, AK Parti'yi iktidardan indirip bir restorasyon dönemi başlatmayı vaat eden bir muhalefet varken ülkenin reform gündemini AK Parti belirliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan önce ekonomi ve hukuk alanındaki reformları gündeme alıyor. Reform teklifi siyasette ve toplumda yeni bir enerji doğuruyor. Açığa çıkan enerjiyi gören Erdoğan hedef büyütüyor ve Cumhuriyet'in 100. yılında sivil anayasa hedefi koyuyor. Üstelik hazırlanacak sivil anayasanın 150. yıla, 200. yıla götürecek bir kılavuz olması arzusunu toplumla paylaşıyor.
Erdoğan ve AK Parti'nin reformcu kimliği, yenilikçiliği, enerjisi tükenmiyor. Başarının arkasındaki sihirli formül belli; Erdoğan'ın ve AK Parti'nin toplumla kurduğu güçlü bağ. Sokak, gündelik hayat, insanların beklentileri ve talepleri Erdoğan'ı ve AK Parti'yi her daim yeniliyor.
[Takvim, 12 Åžubat 2021].