TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeye açılan 4+4+4 yasa teklifi ile ilgili tartışmalar devam ederken, Başbakan Erdoğan’ın Güney Kore yolunda özel dershanelere ve özel okullardan hizmet alımına ilişkin açıklamaları eğitim camiasının ve kamuoyunun en sıcak gündemi oldu. Özel dershane sahiplerinin ilk defa bu kadar yoğun şekilde kaygılandığını gördük. Özel dershaneler ile ilgili “bundan sonra ne olacak sorusu?” gündemdeki yerini korurken, hem sınavlar ve özel dershanelerle ilgili durumun hem de özel okullardan hizmet alımı ile ilgili projenin iyi analiz edilmesi gerekiyor.
SINAVSIZ GELECEK MÜMKÜN MÜ?
Ülkemizde özel dershanelerin büyük çoğunluğu sınavlara hazırlık işlevi gördüğünden, özel dershanelere duyulan talep genellikle eğitimin kademeleri arasındaki geçiş sınavları ile yakından ilişkilendirilmektedir. Ancak, sınavların özel dershanelere duyulan talebin yegâne nedeni olarak değerlendirilmesi gerçek sorunların gizlenmesine neden olmaktadır. Sınavlar, arkasında gizlenen farklı sorunların görünen yüzüdür ve esas bu gizlenen sorunların çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Nedir peki bu sorunlar? Öncelikle, sorunun kaynağında, eğitim sisteminin sınavları zorunlu ve önemli kılan yapılanması ve yükseköğretime erişimindeki sınırlılıklar yatmaktadır. Ortaöğretim kurumlarının çeşitliliği ve kendi içerisindeki hiyerarşik yapısı (Fen Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi, Anadolu Lisesi, vb.) ilköğretim öğrencileri arasında ciddi rekabete neden olmaktadır. Bu hiyerarşik yapının devam etmesi, bir değerlendirmeye bağlı olarak yapılan öğrenci seçimini zorunlu kılmaktadır. Merkezi sınav yerine başka değerlendirme şekilleri olabilir. Ancak bunun için öncelikle öğretmenlerin yaptıkları değerlendirmeye güvenmek gerekiyor.
Rekabet sadece ilköğretim öğrencileri arasında değil tabi ki. Yükseköğretimde arzın her geçen yıl artan talebi karşılayacak düzeyde olmaması, ortaöğretiminden yükseköğretime geçişte bir rekabet ortamı oluşturmaktadır. Tabi yükseköğretime geçişte yaşanan bu rekabet, sadece arz-talep dengesizliğinden, yani üniversiteye girişte yaşanan darboğazdan kaynaklanmamaktadır. Üniversitelerin ve bölümlerin kalite bakımından hiyerarşik olarak sıralanması ve bazı meslek gruplarının istihdam-edilebilirliğinin, sosyal statüsünün ve gelirinin yüksek olması, öğrencilerin daha çok belirli üniversitelere ve/veya belirli meslek gruplarına yönelmesine neden olmaktadır. Yani rekabet sadece üniversiteye giriş için değil aynı zamanda belirli üniversitelere ve/veya belirli bölümlere giriş için de yaşanmaktadır. Japonya gibi Uzakdoğu ülkelerinde yükseköğretimde arz talebi karşılayacak nitelikte olmasına rağmen, özel ders ve dershanecilik sektörünün hem daha yaygın olması ve hem de daha küçük yaşta öğrencilere hitap etmesi, özel dershanelere duyulan talebin sadece arz-talep dengesizliğine bağlı olarak gelişmediğini göstermektedir.
İşte bu sorunlar görmezden gelinerek tek başına sınavların hedef alınması, aslında bu sorunların sonucu olarak ortaya çıkan özel dershane talebini ortadan kaldırmakta etkisiz kalabilir. Ama bu tespit, eleme sınavının nasıl yapılması gerektiğine ilişkin tartışmaları tamamen göz ardı etmemiz için bir neden teşkil etmemeli. Uzun vadede, üniversiteye geçişte öğrencilerin ortaöğretimdeki notlarının ve başarısının esas alınması ortaöğretim kurumlarında verilen eğitimin kalitesini artıracaktır. Ama bunun için yine öğretmenlerin değerlendirmesine güvenmek ve/veya bu değerlendirmeleri dene