Tarih boyunca barış anlaşmalarının büyük savaşların ardından yapıldığı görülmektedir. Her ne kadar dillendirilmese de barışı tesis etmenin en önemli yolu savaş safhasını bitirmektir. Keza bazı yaklaşımlara göre de barış, yalnızca yeni bir savaşa hazırlık safhasıdır. 2011’de başlayan ve on birinci yılını geride bırakmak üzere olan Suriye halk ayaklanmasında da nitelikli bir ateşkesi temin eden son savaş 27 Şubat 2020’de başlamıştır. Nitekim, İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıraya Ek Protokol’ün imzalandığı 5 Mart 2020’den bu yana yaklaşık iki yıl boyunca herhangi bir toprak değişimi yaşanmazken, söz konusu süreç Suriye iç savaşında bir ilk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bahar Kalkanı Harekatı’na nasıl gelindi?
2015’te İdlib şehir merkezi ve çevresinin muhalifler tarafından ele geçirilmesi ve akabinde devam eden süreçte Halep’in rejim tarafından kontrol edilmesi, İdlib ve çevresini muhalefetin merkezi yaparken çatışmaların da odağı haline getirdi. Rusya’nın Suriye iç savaşına müdahil olması ve akabinde başlatılan Astana süreci kapsamında “gerginliği azaltma bölgeleri” oluşturulmuş ve bu süreç neticesinde Türkiye, İdlib ve çevresinde on iki askeri gözlem noktası inşa etmişti. Türkiye’nin askeri gözlem noktaları inşa ettiği süreçte İdlib dışında muhaliflerin kontrol ettiği bölgeleri (Humus, Doğu Guta, Kalamun, Dera, Kuneytra), “gerginliği azaltma bölgeleri” anlaşmasına rağmen ele geçiren Rusya ve İran destekli rejim unsurları, namlularını kısa süre içerisinde İdlib’e çevirdi. Türkiye’nin diplomatik çabaları neticesinde 17 Eylül 2018’de Türkiye ile Rusya arasında Soçi Mutabakatı imzalandı.
Kaynak: Suriye Gündemi
Mutabakat imzalanmasına karşın bölgede istikrarlı bir ateşkes rejimi tesis edilemedi. Rusya ve rejim unsurları sık sık muhalif bölgelere yönelik saldırılar düzenlemeyi sürdürdü. Bu süreçte muhalif gruplar da rejim unsurlarına mukabele ederken İdlib içerisinde dengeler de HTŞ lehine değişerek, örgüt kentte neredeyse tam hakim konumuna yükseldi. Türkiye’nin Ekim 2019’da başlattığı Barış Pınarı Harekatı’nı başarıyla neticelendirmesinin ardından aynı yılın Kasım’ında rejimin yeniden İdlib’de ilerleyişi hedefleyen saldırıları başladı. Rusya’nın yoğun hava desteği sağladığı saldırılar neticesinde rejim; Latamina, Morek, Han Şeyhun ve Maaret el Numan gibi yerleşim yerlerini muhaliflerden alırken, bölgedeki Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) ait gözlem noktaları da kuşatma altında kaldı.
Şubat 2020’de rejim, Serakib şehrine geldiğinde TSK, İdlib’deki askeri varlığını artırarak ve Serakib çevresinde askeri gözlem noktaları oluşturarak bir anlamda İdlib’de rejim ilerleyişine yönelik yeni sınırları belirleme yoluna gitti. Ancak rejimin ısrarlı ilerleyiş arzusu TSK ile rejimi karşı karşıya getirdi. Nitekim, Serakib ele geçirilse de 27 Şubat’ta otuz dört Türk askerinin şehit edilmesinin ardından TSK, SİHA saldırıları başta olmak üzere rejim unsurlarını İdlib içinde ve dışında hedef almaya başladı. Böylelikle Bahar Kalkanı Harekatı da başlamış oldu.
Bahar Kalkanı Harekatı neyi gösterdi?
Bahar Kalkanı Harekatı, 27 Şubat - 5 Mart aralığında TSK’nın Esed rejimi ve müttefik unsurlarına karşı gerçekleştirdiği konvansiyonel bir askeri harekat olarak nitelendirilebilir. Türkiye, Suriye’de daha önce gerçekleştirdiği harekatlardan farklı olarak ilk kez görece düzenli sayılabilecek bir orduya karşı, özellikle SİHA’lar ile oldukça kısa sürede büyük askeri sonuçlar elde ederek, rejimi İdlib sahasında durdurmayı ve hatta geriletmeyi başardı. TSK, SİHA ve tahrip gücü yüksek konvansiyonel araçları ile birlikte Bahar Kalkanı Harekatı neticesinde 3 binin üzerinde rejim ve müttefik unsurunu etkisiz hale getirirken, 2 savaş uçağı, 8 helikopter, 135 tank, 77 zırhlı araç, 5 hava savunma sistemini imha etti. Bu harekat ile birlikte SİHA’lar uluslararası medyada ve kamuoyunda game-changer olarak görülmeye başlandı. Söz konusu SİHA’ların Libya, Karabağ ve günümüzde de Ukrayna’da sonuç elde etmesi bu nitelendirmeyi tahkim etmeyi sürdürmektedir.
En uzun süreli ateşkes
Suriye iç savaşı boyunca ilk kez Bahar Kalkanı Harekatı neticesinde iki yıl boyunca herhangi bir toprak değişimi yaşanmadı. Böylelikle İdlib’de muhalif varlığı ve yerel nüfus korunurken Türkiye olası bir mülteci akınının da önüne geçmiş oldu. Elbette iki yıl boyunca ateşkes sürdürülebilmiş olsa da ne İdlib’de ne de Suriye’de nihai çözüme ulaşılamadı. Söz konusu duruma rağmen Suriye ve özellikle de İdlib sorunu “dondurulmuş çatışma” tanımına giderek uygun hale gelmektedir. Gelinen noktada Türkiye’nin İdlib inisiyatifi göründüğünden büyük anlamlar ihtiva etmektedir. Yeni bir mülteci akınının önlenmesi yalnızca Türkiye’yi değil Avrupa Birliği ülkelerini de büyük bir sorundan kurtaran hamle oldu. Bunun yanında Türkiye İdlib’e gerçekleştirdiği askeri tahkimat ile birlikte bölgeyi korumaya alırken Suriye’de Rusya ve İran yayılımını da bir anlamda sınırlamış oldu.
Kaynak: Suriye Gündemi
Özellikle İdlib ve diğer harekat bölgelerindeki yerel Sünni nüfusun korunması da Suriye’nin geleceğinde demografik yapı açısından kritiktir. Türkiye İdlib’i ve dolayısıyla diğer bölgeleri koruma altına alarak ulusal güvenliğini sağlamanın ötesinde Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmayı sürdürecektir. Rusya’nın Batı tarafından Ukrayna’da daha “net” görülen agresif ve yayılmacı yaklaşımının Suriye ve Libya gibi sahalardaki müttefiklik dengelerini etkileyebilecek sonuçlar doğurması durumunda, Türkiye’nin söz konusu bölgelerdeki varlığı kritik öneme sahip olacaktır..