Zaman zaman gündeme geliyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha adını andı. Şangay İşbirliği Örgütü diye bir örgüt var. Türkiye'nin bu örgüte üye olabileceği konuşuluyor. Bir takım çokbilmişler "olamaz" ve "düşünülemez" diyor. Nedenmiş? Çünkü Türkiye Batı'ya aitmiş. Hayır, Türkiye Batıya değil, kendine ait. Bunlar Türkiye'nin batılılaşmasını bir ideolojik görev olarak benimser. Bunlara göre, Türkiye her ne pahasını olursa olsun, kendini batıda konumlandırmalıdır. Alternatifi akıldan bile geçirilmemelidir. Batı demek de, NATO demektir. Eskiden bu ses çok daha yüksek çıkardı. Azıcık sorgulayacak olsanız, ayıplanırdınız. Yavaş yavaş kırıldı bu ideolojik körlük. Çok şükür şimdi bu konuda daha çoğulcu bir ortam var. En azından rasyonel bir zeminde konuşabiliyoruz artık. Şimdi tartışabiliyoruz en azından Türkiye'nin gerçek faydası nedir diye? Nerededir diye? Düşünüyoruz en azından gerçekten batıda olmak bize yarar mı diye? Veya soruyoruz tek yol NATO mu diye? Çünkü Türkiye artık daha özgüvenli. Bu özgüveni geliştirmek kolay olmadı. Türkiye bunun bedelini ödedi, ödemeye de devam edecek. Büyük devlet olmak demek kendi ayakları üzerinde durmak demektir. Kendi ayakları üzerinde durmak bedel ödemeyi gerektirir. Bedeli ödemeyeni özgür ve özgüvenli bırakmazlar. Türkiye şimdi soruyor? Hangisi benim için iyidir diye. Çok doğal. Olması gereken tam da budur. Bağımsız devletler böyle yapar. Kendi hesabını her türlü hesabın önüne koyar. Bu yolda ödenmesi gereken bedeli öder. Türkiye artık Batılı müttefiklerinin faydasını sorguluyor. Çünkü NATO'daki "dostları" maalesef dostça davranmıyor kendisine. Çünkü kimse kimsenin dostu değildir uluslararası ilişkilerde. Bu nedenle Türkiye de artık alternatifleri düşünebileceğini gösteriyor tüm dünyaya, dosta ve düşmana. Hepsi budur. Yoksa birinden kopup doğrudan öbürüne geçmek gibi bir şey olmayacak. Bu tür kopmalar öyle üç günden beş güne olmaz. Silah sistemlerinin yeni şartlara uyumu bile belli bir zaman alır. Ayrıca birine girmek için birinden çıkmak da şart değildir. Biri diğerinin alternatifi de değildir. NATO bir ittifaktır. Şangay ise bir işbirliği örgütü. NATO ortak düşmana karşı kurulmuştur, diğeri ise işbirliği ve ticareti arttırmak için. Şangay örgütünün aslında Amerikan merkezli batı dünyasına karşı bir ittifak olduğu iddiası tam gerçekliği yansıtmaz. Aslında Şangay doğrudan doğruya Amerika'yı hedeflemekten çok uzak bir ortak güvenlik teşkilatıdır. Hatta bu örgütün üyelerinin arasındaki bağlar maalesef ki Amerika ile olan bağlarından daha zayıftır. Asıl amaç işte bu bağları Amerika'dan bağımsız bir biçimde arttırmaktır. Asya'nın güvenliğini Amerika'dan bağımsız kurgulamaktır. Fakat kabul etmek gerekir ki, geçen bunca zamana rağmen, belli bir yol kat edilmiş olsa da, Şangay henüz bu beklentileri karşılayabilmiş değil. Ancak önemli olan Şangay'ın ne derece başarılı olduğu değil. Türkiye gibi NATO üyesi bir ülkenin Şangay'a yaklaşması tek başına anlamlıdır. NATO sistemi için tehlikeli bir meydan okumadır. Diğer ülkelere örnek oluşturması ihtimali Amerikalılar için çok can sıkıcıdır. Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunun farkında ve tam da bu noktaya parmak basıyor. Batılı ülkelere Türkiye'nin önemini hatırlatıyor. Türkiye'nin elindeki araçları gerektiğinde kullanabilecek olduğunu ve bu cesarete sahip olduğunu gösteriyor. Türkiye bu anlamda birini öbürüne tercih etmeyecektir. Her ikisi de eşit derecede iyidir. Her ikisi de eşit derecede kötüdür. İdeal olan her ikisine de eşit mesafede bulunmaktır. Dost veya düşman olarak bakmamak lazım. Yıllarca Türkiye'nin tek seçeneğinin NATO olduğunu söyleyenlerin aksine Türkiye bu dengeli tavrını sürdürebildikçe kendi iyiliğini savunmuş olur. Ne birine ne diğerine eğilmek gerek. Biri kötü de, öbürü babamızın oğlu mu? Hayır, tabi ki değil. Fakat gerektiğinde ikisi ile de aynı anda iş yapabilmek en tercih edilenidir. Türkiye artık bu cesareti gösterebilir ve göstermek zorundadır.
[Takvim, 29 Kasım 2016].