Herkes Musul’u “kurtarmanın” telaşına düşmüş durumda…
DAEŞ’in Musul’u ve diğer Irak şehirlerini uzun süre kontrol altında tutamayacağı zaten belliydi. Bu durumda baştan beri önemli olan, DAEŞ’ten şehirlerin kurtarılması değil, kimin kurtaracağı meselesiydi.
Aslında ABD gibi aktörler açısından önemli olan bir konu daha vardı: DAEŞ’in ele geçirdiği şehirleri kim kurtaramaz. Washington yönetimi, kendi desteği olmadan DAEŞ’in elindeki şehirlerin kurtarılamayacağını göstermek için uzun süre bu örgütün gelişip güçlenmesine kayıtsız kaldı. Bu dönemde özellikle Kürtler ve Irak yönetimi DAEŞ karşısında önemli yenilgiler yaşadılar. DAEŞ’in Bağdat ve Erbil’in kapılarına dayandığı günleri hatırlayalım. Bağdat ve Erbil gerekli mesajları alınca ABD’nin artık DAEŞ’in tasfiyesi safhasına ağırlık verdiği görülüyor. Suriye’de DAEŞ’ten temizlenen bölgelere PYD’nin yerleşmesi için çaba sarf eden Washington’un, Musul’da DAEŞ sonrası kimin hâkim olacağı konusundaki politikasının ne olduğu net olarak bilinmiyor. Bu konuda Şiilerin ve Kürtlerin çok dikkatli olması gerekiyor. Sünni Arapların zayıf duruma düştüğü konjonktürü kullanarak Musul’a hâkim olma istekleri bütün bölgesel aktörleri çok daha uzun sürecek bir çatışmaya sürükleyebilir.
Musul operasyonunda dışarıda bırakılmaya çalışılan Türkiye’nin ise sınırlarının ötesinde olup bitene ilgisiz kalması düşünülemez. Birileri gelip komşu ülkelerin siyasi yapılarıyla, şehirlerinin dokusuyla hoyrat bir şekilde oynayıp o ülkelerdeki hayatın doğal akışını bozduğunda bunun bedelini ödeyen ülkelerden biri de Türkiye oluyor. ABD’nin bazı müttefikleriyle birlikte 2003 yılında Irak’ı uluslararası hukukun bütün kurallarını ihlal ederek ve yalanlar üzerine işgalinin bütün bölgeyi nasıl bir istikrarsızlığa sürüklediği ortada.
Bu işgalin sonucunda Irak’ın sürüklendiği etnik ve mezhepsel çatışmaların sonucunda bölgede tırmanan radikalizm ve terörden en fazla etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Amerikan işgalinin doğrudan sonucu olarak ortaya çıkan DAEŞ ve dolaylı sonucu olarak bölgede oluşan otorite boşluğunu kullanan PKK Türkiye’de sayısız kanlı eylem gerçekleştirdi. Bu örgütlere karşı mücadele eden Türkiye’nin bu mücadeleyi sadece kendi topraklarında sürdürmesinin başarı şansı olabilir mi?
Birileri Irak ve Suriye’yi yerle bir edip Musul ve Halep’teki hayatı söndürürken bu şehirlere 50-100 km uzaklıkta olan Türkiye’nin istikrar ve güven içerisinde yaşaması mümkün mü? Her iki ülkeden de değişik zamanlarda yaşanan çatışma ve savaşlar yüzünden milyonlarca mülteci Türkiye’ye sığınırken, Ankara’nın bu ülkelerdeki gelişmelere duyarsız kalması ne kadar mümkün olabilir? 60’tan fazla ülke DAEŞ’e karşı mücadele bahanesiyle Irak ve Suriye’de cirit atarken, Türkiye onları seyredip yaşanan gelişmelerin sonuçlarına katlanmayı tercih edebilir mi?
Avrupa Birliği’nin Güvenlik Komiseri Julian King dün yaptığı bir açıklamada “Musul şehrinin koalisyon güçleri tarafından ele geçirilmesi sonrasında şiddet eğilimli DAEŞ savaşçılarının Avrupa’ya geri dönmesinden” duyduğu endişeyi dile getirdi. Avrupalılar Musul operasyonu konusunda bu kadar kendi çıkarlarına odaklanmışken, Ankara’nın sadece Türkiye değil bütün bölge açısından çok olumsuz sonuçlar doğrulabilecek yanlışlar konusunda uyarılarda bulunması neden bazı kesimler tarafından anlaşılmıyor?
Türkiye, açık bir şekilde Musul operasyonunun insani sonuçları konusunda uyarılarda bulunuyor. Şehrin demografik yapısıyla oynanmamasını ve kitlesel mülteci akınına yol açacak tavırlardan uzak durulmasını tavsiye ediyor. Çünkü bu hassasiyetlere dikkat edilmemesinin bedelini en fazla ödeyen ülke Türkiye oluyor. Dünyada en fazla sığınmacı barındıran ülke olarak kapasitesinin sınırına dayanmış olan Türkiye’nin bölgede yeni sığınmacı dalgasına yol açabilecek politikalara karşı çıkması çok doğaldır. Aynı şekilde, Irak ve Suriye’deki istikrarsızlıktan beslenen PKK ve DAEŞ terör örgütlerine karşı mücadele eden Türkiye, bölgede izlenecek zorlama politikalarla bu örgütlerin daha rahat besleneceği şartların hazırlanmasına da karşı çıkıyor.
Ankara’nın Musul’a yönelik ilgisini ve DAEŞ’in bu şehirdeki varlığına karşı yapılan operasyon konusundaki uyarılarını bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
[Türkiye, 19 Ekim 2016].