Referandum sonrasında bugün MHP, Orta Anadolu'daki seçmeni tamamen kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.
MHP'nin referandum sürecindeki tutumu ve bu tutumun 2011 seçimlerine yansımaları üzerine tartışmalar hız kesmeden devam ediyor. Referandum sonrasında, Ani harabelerinde Cuma namazı kılınması, küskünlerin ve dışarıda kalmış ülkücülerin partiye davet edilmesi ve iktidar partisine yönelik sert ifadeler bu tartışmaları besleyen bir etki yapıyor. Ancak, MHP'nin referandum tutumunu ve son dönemdeki arayışlarını doğru analiz edebilmek için, tabandaki derin dönüşümü irdelemekte fayda var.
MHP, 1990'ların ortalarından beri, iki farklı toplumsal kesime dayanmaktadır. İç Anadolu'da muhafazakâr- milliyetçi, Batı'da ise "seküler-ulusalcı" seçmen MHP'yi desteklemektedir. Muhafazakâr tabanı bağlamında AK Parti, seküler taban bakımından ise CHP ile ortak paydaya sahip olan MHP, milliyetçilik parantezinde seçmenini muhafaza edebilmektedir. Bu milliyetçiliğin beslendiği temel dinamik ise, terör (PKK) ve bölünme korkusudur. Bu korkuların muhafazakârlık ve sekülerliğe galebe çaldığı durumlarda MHP, AK Parti ve CHP'li seçmeni çekmekte, korkuların laiklik ve muhafazakârlık gündemlerine karşı gerilediği durumlardaysa her iki partiye seçmen kaptırmaktadır.
Referandumun, vesayet-demokrasi eksenini milliyetçilikten daha güçlü bir siyasal dinamiğe dönüştürmesi, MHP'nin destek aldığı iki farklı tabanın tercihlerini doğal bir biçimde ayrıştırdı. Vesayet sistemini destekleyen 'Hayır' cephesinde yer alsa Orta Anadolu seçmenini küstürecek; sivil siyasetin ve demokrasinin güçlenmesini destekleyen 'Evet' cephesinde yer alsa Güney-Batı sahil şeridindeki seçmenini küstürecekti. MHP en nihayetinde 'Hayır' diyerek, CHP'ye yakın reflekslere sahip olan batı seçmeninin tutumunu tercih etti ve Orta Anadolu seçmeninin desteğini de yitirmemek için bu tercihini paketin Türkiye'yi bölmeyi amaçladığı argümanıyla milliyetçi bir söyleme dayandırdı.
MHP neden söylem değiştirdi?
MHP, neden Orta Anadolu seçmeninin tutumunu benimsemek yerine, 'Hayır'ı benimseyen batı kıyı şeridindeki seçmeninin tutumunu tercih etti? Bu sorunun cevabını verebilmek için MHP'nin TBMM'ye girebildiği 1999 ve 2007 seçimlerindeki siyasal haritalara bakmak yararlı olacaktır (Kapsamlı bir analiz için, bkz. Hüseyin Yayman, Değişim ve Süreklilik Bağlamında MHP, SETA Analiz, 2009).
MHP, 1999 seçimlerinde, Öcalan'ın yakalanmasıyla ivme kazanan yeni milliyetçilik akımından ve sistemin milli görüş geleneğindeki partilere vize vermeyeceğini düşünen muhafazakâr kesimden önemli bir destek buldu. Bu nedenle, MHP, en yüksek desteği milliyetçilik ve muhafazakârlığın bir arada bulunduğu Orta Anadolu'daki yerleşim yerlerinden aldı (Osmaniye, Yozgat, Çankırı, Kırşehir, Aksaray). MHP'nin seçim galibiyeti, hükümet ortağı olmasını sağladı ve DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti kuruldu.
Hükümet performansı, muhafazakâr ve milliyetçi kesimleri tatmin etmeyince, 2002 seçimlerinde, MHP, baraj altında kalarak oylarının önemli bir kısmını AK Parti'ye kaptırdı. AK Parti'nin, ekonomik büyüme, küresel sistemle entegrasyon, demokratik standartları yükseltme, aktif dış politika, vb. politikalarla Türkiye'nin büyüme potansiyelini aktifleştirmesi, milliyetçi-muhafazakar kesimleri dönüştürerek kalıcı tabanı haline gelmelerini sağladı. Tepkisel milliyetçilikten öte, Türkiye'nin büyüme vizyonuna dayalı pozitif milliyetçiliği benimseyen Orta Anadolu seçmeni, AK Parti ile bağlarını koparmadı. Başka bir deyişle, Anadolu'daki MHP seçmeni, geçirdiği ekonomi- politik dönüşüm neticesinde, kimlik değiştirdi ve AK Parti'yi MHP'den daha doğru bir temsilci olarak görmeye başladı.
MHP, Anadolu'daki seçmeninin siyasal eğilimlerindeki bu dönüşümü görerek bu tabanın kendi geleceği için güvenli bir liman olmadığını fark etti. MHP, tabanının dönüşümüne uygun bir siyasal temsili gerçekleştirebilmek için siyasal söylemini ve vizyonunu değiştirmek ve tabanının değişimine paralel bir değişim sürecine razı olmak yerine farklı bir taban arayışına girdi. Kürt kimliğinin siyasallaşması, zorunlu göç ve Öcalan'ın yakalanmasıyla, 1990'ların sonlarından itibaren Güney-Batı sahil şeridinin tepkisel bir milliyetçilik refleksi göstermesi, MHP'nin taban arayışını sonlandırdı. Orta Anadolu tabanının tepkisel bir milliyetçiliği terk etmesi ile destek yitiren MHP, sahil şeridinde yeni bir tepkisel milliyetçi taban buldu ve bu tabanın siyasal sözcülüğünü üstlenmeye başladı.
2007 seçimlerinde, Orta Anadolu'daki seçmenden de kısmi bir destek bulan MHP, asıl desteğini sahil şeridinden aldı (Mersin, Isparta, Muğla, Aydın, Manisa, Balıkesir). Kürt göçünün tetiklediği tepkisel milliyetçiliği benimseyen ve AK Parti'nin muhafazakâr imajına duyulan tedirginlikle yaşam tarzı kaygısı taşıyan sahil şeridindeki tabanı elinde tutabilmek için MHP üst yönetimi de söylem değiştirdi. AK Parti karşıtlığını ve bölünme korkusunu tetikleyen bir söylem benimsedi.
MHP'nin yol ayrımı!
MHP'nin bugüne kadar, belli konularda birbirinden oldukça uzaklaşan her iki seçmen bloğu arasında tercih yapmak zorunda kalmamış olması, orta Anadolu seçmeninin MHP üst yönetiminin siyasal önceliklerindeki dönüşümü görmesini zorlaştırmıştı. Referandum süreci, bu iki seçmen bloğunu karşı karşıya getirince, MHP, siyasal geleceği için daha garanti ve kalıcı bulduğu sahil şeridindeki seçmeninin tercihine boyun eğdi.
Referandum sonrasında bugün MHP, Orta Anadolu'daki seçmeni tamamen kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Referandumdaki tercih ve bu tercihe yönelik milliyetçi camia içinde yapılan tartışmalarla, ülkücülük, milliyetçilik, ulusalcılık gibi kavramların bileşenleri konuşuldukça, yönetim ile seçmen ve her iki seçmen bloğu arasındaki makas daha da açılacak ve ayrışma daha da örtülemez bir noktaya gelecektir. Bu makası daraltmak için, seçmenin dönüşümüne uyum sağlayan bir ideolojik revizyona girmek zorunda olan MHP, böyle bir yola tevessül etmek yerine, tercihini sahil şeridindeki ulusalcı seçmenden yana kullanmaya daha yatkın gözükmektedir.
Milliyetçi taban içindeki muhafazakârları kaybedip sahil şeridindeki taban ile baş başa kalan bir MHP'nin hareket alanı daralacak ve belli bir coğrafi bölgede CHP ile yoğun bir rekabete girmek zorunda kalacaktır. 2009 yerel seçimlerinde ve 12 Eylül 2010 referandumunda AK Parti karşıtlığında CHP ile omuz omuza mücadele veren MHP seçmeni, siyasal söylemi itibariyle CHP'ye her geçen gün daha da yakınlaşmaktadır. Milliyetçi reflekslerin yaşam tarzı kaygısıyla eklemlenerek ulusalcı bir karaktere bürünmesiyle belirginleşen bu yakınlığın, MHP'li seçmeni CHP'nin çekim alanına açık hale getirdiği açıktır.
Geride bıraktığımız iki seçimde işbirliği yapan ve siyasal perspektif itibariyle de yakınlaşan CHP ve MHP'nin 2011 seçimlerinde karşı karşıya gelmeleri kaçınılmazdır. Her iki parti için de bir varlık-yokluk mücadelesi anlamına bürünen seçimlerde, kaçınılmaz olarak bir parti diğerine rağmen büyüyecektir. Nitekim CHP'nin Kılıçdaroğlu'nun liderliğiyle arkasına aldığı rüzgâr, ilk etkisini MHP'nin bu tabanı üzerinde göstermiştir. Son günlerde yapılan anketler, kıyılarda MHP'nin CHP karşısında gerilediğini ve baraj sorunu yaşadığını açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu durum, MHP'nin kimlik ve taban arayışını önemli ve acil hale getirirken arayışları da hızlandırmaktadır.