AK Parti'nin seçim başarılarını toplumda kutuplaşma yaşandığı üzerinden okumak bu başarılara etki eden asıl dinamikleri kaçırmaya ve önemli bir yanılgıya yol açar.
Siyasetteki kutuplaşma toplumda varmış gibi sunularak ve bunun muhtelif tehlikelerine dikkat çekilerek siyasetteki ayrımlar manipüle ediliyor. Muhalefet kutuplaşma söylemini araçsallaştırarak topluma karşı güvensizliğini ve iletişimsizliğini tazeliyor. Siyasetteki kutuplaşmanın topluma yayılacağı endişesi bir dönem "endişeli modernler" kategorisi ile anlatılmaya çalışılmıştı. Gittikçe zayıflayan bu endişenin asıl kaynağının yaşam tecrübeleri değil siyasi bilinç ve toplumsal bellek olduğu ortaya çıktı. Değerler çatışmasının yaşam biçimlerini alt üst ettiği ve temel hakların kolayca çiğnenebildiği bir geçmişe sahip hafızanın ürettiği kutuplaşma endişesi, gittikçe azalsa da belki her zaman potansiyel bir gerilim hattı üretecek.
Yaşam tarzı ve değerler üzerinden yapılan kimlik siyasetinin en çok kime yaradığı yanında hangi partilerin buna ne kadar kapı açtığı ve Türkiye'deki serencamı malum. Bunun en kötü neticesinin başka -daha hayati- problem alanlarının üstünü örtmesi ve ülke gündeminin belli konulara kilitlenmesi olduğu hep söylenir. Fakat öylesine hayat tarzı tartışmaları ile dolu bir siyasi tarihimiz var ki bu konuda bir adım ileriye gitmek mümkün olamayabilir. Kaldı ki bugünkü atmosfer, bu toplumsal şizofrenimizin bir adım ileri değil birkaç adım geriye gittiğinin işaretleri ile dolu. Farklı kimlik ve değerlerin -siyasi tutumların değil- aynı anda varlık gösterebildiği bir dönemden geçiyoruz. Hatta aynı kültür ve değer sistemlerine ait siyasal grupların gerilen ilişkilerini hesaba katarsak tabloyu daha net görebiliriz. Bu açıdan Türkiye siyasetinin en büyük mücadelesinin paralel yapıyla olacağının ilan edilmesi herhangi bir dünya görüşü ile değil hukuksuzillegal ilişkilerle mücadele edileceğinin ilanıdır. Türkiye siyasetinin hayaletlerden ve söylentilerden kurtulduğu, gerçek kişiliklerin, değerlerin ve beklentilerin aynı anda sahne aldığı son derece sahici bir gündemin içindeyiz. Bugünlerde resepsiyonlardaki kılık kıyafetleri değil siyasi söylemleri ve siyaset manevralarını konuşuyor olmamız, siyasi partilerin gelecek ya da geleceksizlik vaatlerini tartışıyor olmamız Türkiye siyasetinde değerler üzerinden yapılan savaşın gerilediğini gösteriyor. Daha da önemlisi siyasette zaman zaman artan tansiyonun ve değerler kutuplaşmasının topluma yansımasının nasıl engellenebileceğine ilişkin siyasi bir beceriye ve devlet ahlakına şahit oluyoruz.
Yakın tarihlerde yapılan ve kamuoyuna ilan edilen nicel araştırmalarda dindar, muhafazakâr yaşam tarzına sahip insanların oranı yaklaşık yüzde 25-30 arası çıkarken AK Parti'nin seçim başarısını değerlere bağlamak iyi bir analiz olmaz ve kutuplaşma yanılgısını üretir. Bir Türkiye hali olarak siyasette artıp azalan değerler kutuplaşmasının topluma yansımaması bir kazanım olarak düşünülmeli. Siyasi bir iktidarın hayat tarzına ilişkin tercihlerinin olmasını ve bunun toplumda görünür bir hale gelmesini bir hayat tarzı dayatması olarak görmemek gerekir. AK Parti değerler vurgusunu başkalarının değerlerine ve yaşam tarzına karışmadan sahici ve belki de hala savunmacı bir dille yapıyor.
Türkiye resmi söylemine içkinleşmiş değerler çatışmasının bugün tersten yeniden üretilmesinden ne kadar söz edemiyorsak kutuplaşmadan, ayrımcılıktan ve hatta şiddetten de o kadar söz edemeyiz.
Milliyetçilik düşüncesinin toplumdaki ayrışmayı artıran en önemli faktör olduğu bilimsel bir kabuldür.
Sadece çözüm süreciyle birlikte Kürt meselesinde gelinen aşama düşünüldüğünde, yaşam tarzı ve değerler üzerinden değil ama etnik ayrımlar üzerinden yapılan kutuplaşmadan değil kaynaşmadan konuşmak gerektiği ortaya çıkar. Terk edilen ayrıştırıcı dil hem Kürt toplumunda hem Türklerde ve Türkiye'de yaşayan bütün kimliklerde büyük bir memnuniyet yaratmıştır.
Türkiye toplumunda var olan eskiye dair çatlakların iyileştirilmesi çabası, görülen iyiye gidiş ve demokratik kültürün geliştiği alanlar kutuplaşma söylemi ile siyasi dile kurban ediliyor. İnsanların siyasi parti tercihi yapar gibi yaşamsal tercihlerini de ikiye böldükleri varsayılıyor. Son üç yılda kendisini ispatlamış araştırma şirketlerinin kutuplaşma ile ilgili yaptıkları alan araştırmalarında siyasi kutuplaşmanın çok keskin ama toplumsal kutuplaşmanın azalma yönünde olduğu görülmesine rağmen, bu verilerin titiz bir analizi yerine kutuplaşma endişesinin yeniden üretilmesi çok sahici durmuyor. Siyaset, medya ve ekonomi dünyasındaki gerilim hatlarının değerler üzerinden topluma genelleştirilmesi son derece yüzeysel ve sahici olmayan tartışma gündemleri doğuruyor.
[Sabah Perspektif, 23 Ağustos 2014]