SETA > Yorum |

Kıbrıs Atağı

Türkiye'nin yoğun gündemi arasında Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, geçtiğimiz hafta Türkiye'ye gelerek bir dizi üst düzey görüşme gerçekleştirdi. Kıbrıs sorunu, AB ile ilişkileri yavaşlatan, Türkiye-NATO-AB ilişkilerini geren nitelikleriyle Türk dış politikasının öncelikleri arasında yerini korumakta. Bu sorun aynı zamanda Türkiye'nin bölgesinde geliştirdiği sivil / ekonomik güç imajına zarar veriyor. Öte yandan sorunla en fazla yüzleşenler, doğrudan sonuçlarına maruz kalanlar ise Kuzey Kıbrıs Türk toplumu.

Türkiye'nin yoğun gündemi arasında Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, geçtiğimiz hafta Türkiye'ye gelerek bir dizi üst düzey görüşme gerçekleştirdi. Kıbrıs sorunu, AB ile ilişkileri yavaşlatan, Türkiye-NATO-AB ilişkilerini geren nitelikleriyle Türk dış politikasının öncelikleri arasında yerini korumakta. Bu sorun aynı zamanda Türkiye'nin bölgesinde geliştirdiği sivil / ekonomik güç imajına zarar veriyor. Öte yandan sorunla en fazla yüzleşenler, doğrudan sonuçlarına maruz kalanlar ise Kuzey Kıbrıs Türk toplumu.

Türkiye'nin Kıbrıs uyuşmazlığı ile ilgili algısı ve politikası 2004 yılında değişim geçirdi. Birleşmiş Milletler iradesiyle hazırlanan Annan planına Kıbrıs Türk kesimi yüzde 64 oranında evet derken, Kıbrıs Rum kesiminin ezici çoğunluğu çözüm planına hayır dedi. Bu tarihten itibaren Türkiye ve Kıbrıs Türk kesimi uluslararası toplum nezdinde ahlaki bir üstünlük kazandı. Türk tarafı çözüme taraf, Rum kesimi ise sorunu çıkmaza sürükleyen aktör olarak anılmaya başladı. Ancak Türk tarafının ahlaki üstünlüğü Kuzey Kıbrıs'a ekonomik ambargonun kaldırılmasını sağlayamadı. Güney Kıbrıs adanın tamamını temsil kapasitesiyle AB'ye üye olarak kabul edildi. Türkiye'nin tepkisi limanları Güney Kıbrıs gemilerine kapatmak oldu. 2005 yılında imzalanan ek protokolün Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanıma anlamına gelmediği ifade edildi. Sonuçta "Kıbrıs Cumhuriyeti" AB içerisinde Türkiye'yi zora koşan bir konuma erişirken, Kuzey Kıbrıs ambargo ve izolasyonla cezalandırılıyor.

Bu zor şartlar altında, Talat'ın barışa verdiği desteğin arkasında yönettiği toplumun sorunlarının farkında olması yatıyor. Sorumlu lider bilinciyle 2006 yılında Tasos Papadopulos ile başlattığı görüşmeler bir sonuç üretemeden sona erdi. Dimitri Hiristofyas'ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra, Talat Mart 2008'de Hiristofyas ile görüştü. Aynı yılın Eylül ayında iki lider sonucu referanduma götürülecek kapsamlı bir görüşme süreci başlattılar.

Görüşmeler, yönetim, güvenlik, mülkiyet ve toprak başlıkları altında yürütülüyor. BM Güvenlik Konseyi kararları ile uyum içerisinde iki toplumlu, iki bölgeli ve siyasi eşitliğe dayalı bir çözüm hedefleniyor. Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum oluşturucu devletleri eşit statüde bir ortaklık tesis edecek. Masada bekleyen zor sorunlar oluşturucu devletlerin iç sınırları, ortak devletin idari yapısı, adanın kuzeyine yerleşecek Rumların sayısı, Türk askeri varlığının statüsü ve Türkiye'nin garantörlüğü konularıdır. Türk tarafı gevşek bir federasyonu çözüm olarak görürken, Rum tarafı güçlü bir federal yapıdan yana. Türk tarafı yeni bir devlet kurulmasını isterken, Rum tarafı Türklerin mevcut yapılarına entegre olmasını istiyor. Kamuoyu anketleri her iki kesimde görüşmelerin başarısız olacağına dair pesimist bir bakışın hakim olduğunu gösteriyor. Görüşmelerin yakın zamanda askıya alınacağı ve statükonun devam edeceği görüşündeler.

Kıbrıs uyuşmazlığında etkili olma potansiyeli en fazla olan aktör AB'dir. Ancak AB'nin bu rolü kısmen kavraması için 5 yıl geçmesi gerekti. İlerleme raporu ve genişleme strateji belgesinde, AB'nin Türkiye üzerinde Kıbrıs sorunu ile ilgili dayatmalarında gevşeme gözleniyor. Bu tavır Başbakan Erdoğan'ın BM'de yaptığı konuşmada Kıbrıs'ta görüşmelerin süresiz devam edemeyeceği ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun 2009 yılı sonuna kadar mesafe alınması gerekliliğine yaptığı kararlı vurgunun sonucu.

Öte yandan, ABD Başkanı Obama'nın AB ve NATO vizyonu, Kıbrıs üzerinden NATO-AB kurumsal yapısının kilitlenmesine izin vermiyor. Türkiye NATO'daki veto hakkını kullanırken, AB'nin dış politika ve güvenlik çerçevesi dışında kalıyor. Kısır döngüden çıkış yolu soruna iki tarafın kabul edeceği bir çözüm bulmak. Türkiye, AB, Amerika ve BM'de oluşan olumlu atmosferi arkasına alarak, geniş ölçekli bir diplomatik atakla sorunun çözümü için girişim başlattı. Türkiye'nin diplomatik atağı ve Talat'ın yürüttüğü görüşmeler, 2009 yılı içerisinde Türk kesimine yönelik ambargonun kalkması ve Türkiye'nin limanları açmasını hedefliyor. Bu gelişme ile birlikte Kıbrıs sorunu 2010 yılının ilk yarısında tarihe mal edilebilir. Bu ümitle Kıbrıs atağını önümüzdeki altı ay boyunca izlemeye devam edeceğiz.

Sabah - 04.11.2009