Can Acun
SETA Dış Politika Araştırmacısı
ABD'nin Irak’tan çekilmesi güçlü bir olasılık olarak önümüzde duruyor. Hamas'ın Aksa Tufanı Harekatı ardından, İsrail’in Gazze’yi işgali ve soykırıma varan saldırganlığı ile tüm bölge dinamikleri derinden sarsıldı. Çatışmanın yayılması ve tam ölçekli savaşlara dönüşmesi ihtimali büyük bir endişe kaynağı olarak görünürken, sahada somut bir gelişme olarak ABD ile İran arasında aslında uzun süredir devam eden vekalet savaşı da tahkim oldu ve kontrollü de olsa tırmanışa geçti.
İran, Gazze konusunda İsrail’in karşısında durarak ve kendi jeopolitik oyununu fırsat olarak kullanarak, vekil unsurları üzerinden ABD askeri varlığını hedef almaya başladı. Tahran açık bir şekilde ABD’yi Irak ve Suriye’den çıkartmak istiyor ve bölgesel konjonktürle ABD içi dengelerinin de bu süreçte kendi lehine olduğunu düşünüyor.
Nihayetinde ABD, Irak’a gerçekleştirdiği işgalin ardından ağır kayıplarla kademeli şekilde çekilmek durumunda kaldı. Ülkedeki nüfuzu bir nevi İran ile paylaşmaya başladı. ABD, terör örgütü DEAŞ ile mücadele bağlamında Irak’a tekrar dönmüş olsa da halihazırda Erbil’deki varlığını bir kenara koyarsak diğer bölgelerde birkaç büyük üssün yanı sıra 3 ila 4 bin civarında bir askeri varlığa sahip. Karşısında ise 100 bin kişiden fazla mensubu ile Haşdi Şabi güçleri ile yine İran’a bağlı irili ufaklı onlarca Şii milis gücü var. İran son dönemlerde artan şekilde bu asimetrik güçleri ABD’ye karşı Irak’ta zaman zaman da Suriye’de kullanmaya başladı. 7 Ekim’den bu yana Irak ve Suriye’de ABD üslerine neredeyse 200’e yakın saldırı oldu. Bunların birçoğu sembolik saldırılardı ancak Irak, Suriye, Ürdün üçgeninden Kule 22 üssüne gerçekleştirilen son saldırıda olduğu gibi, ABD askerleri ağır kayıplar vermeye başlamış durumda.
Bu son saldırının da gösterdiği üzere, ABD için artık karar anı gelmiş durumda. Ya bölgedeki askeri varlığını anlamlı şekilde artıracak, ilgili üslerini ve lojistik alt yapısını tahkim edecek ya da Irak’tan ve dolayısıyla Suriye’den çekilmek durumunda kalacak. Görece İran ile ABD arasında dengeli bir pozisyona sahip olan Bağdat’ın artık kamuoyuna açık şekilde ABD askerlerini Irak’tan çekilmesini talep ettiğini ve hatta askeri heyetler arası görüşmelerin başladığını da unutmamak gerekiyor. Bir yandan İran’a bağlı vekil unsurların saldırıları bir yandan Bağdat ile yaşanan sorunlar ABD askeri varlığı için büyük meydan okumalar olarak görünüyor.
Ayrıca ABD içi dengeler ve ABD Başkanı Joe Biden’ın bölgeye dair siyasetsizliği de dikkate alınması gereken hususlar. ABD Başkanlık seçimlerinin yaklaştığı bir dönemde Biden zayıf görünmekle yeniden büyük bir savaş başlatan başkan olmak arasında zor bir denklemi yönetmek zorunda. Biden, genel eğiliminin Irak/Suriye’de yeni bir askeri tahkimat olmadığının işaretlerini veriyor. Hatta ABD basınına yansıyan haberlerde ulusal güvenliğe ilişkin kurumların artık Irak ve Suriye’den çekilme ihtimali üzerine tartışmalar yürüttüğünü de gözlemliyoruz. Seçim sürecinde anketlerin önde gösterdiği ABD eski Başkanı Donald Trump’ın da Irak-Suriye hattından ABD askerlerini çekmeye yönelik niyet ve hareket tarzını da hatırlamakta fayda var. Son tahlilde ABD için karar anı yaklaşırken, Irak ve Suriye’den çekilme olasılığının güçlü olduğunu görmek gerekiyor. Türkiye’nin çekilme sonrası oluşacak güç boşluğunun yıkıcı güçler tarafından doldurulmaması için hazırlıklı olmasında fayda var.
Bilgay Duman
ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü
Ben Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Irak'tan kısa vadede tam olarak çekilebileceğini düşünmüyorum. Belki bir strateji değişikliğine gidilebilir. ABD’deki başkanlık seçimleri öncesinde iç politikaya dair verilen bir mesaj olabileceği gibi, Şii milis grupların Irak’taki Sudani hükümeti üzerinde ortaya çıkardığı baskıyı azaltmak amacı da taşıyor olabilir. Bu anlamıyla ABD Irak’tan çekilecek söylemi ile Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'ye bir nefes alanı açılıyor olabilir. Zira ABD'nin Irak'taki askeri varlığının sürdürülmesi bölgedeki karmaşık ve çok boyutlu dinamikleri göz önünde bulundurarak ele alınmalıdır. ABD’nin Irak’taki varlığı sadece ABD-Irak ilişkileri açısından değil bölgesel denklem açısından da önemlidir. Bu yüzden ABD açısından Irak’ta kalmak bölgesel çatışma ve işbirliği dinamiklerini de barındırıyor.
Öncelikle, bölgesel güvenlik ön plana çıkıyor. Irak, İran, İsrail ve Körfez Arap Ülkeleri gibi bölgesel güçler arasındaki dengeyi korumak açısından kritik bir konumdadır. ABD'nin varlığı ise, bu güç dengesini sürdürmek ve potansiyel çatışmaları önlemek için hayatidir. Özellikle İran'ın artan etkisi, bölge için bir tehdit unsuru oluşturuyor ve ABD'nin varlığı bu tehdidi dengelemek için bir araç olarak görülebilir.
Terörle mücadele bağlamında da ABD'nin Irak'taki rolü büyük önem taşıyor. DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı yürütülen mücadelede, ABD'nin askeri varlığı, bölge için bir güvenlik şemsiyesi işlevi görüyor. Bu varlık, terör örgütlerinin yeniden güç kazanmasını önleyerek, bölgesel ve uluslararası güvenliği korumakta büyük bir rol oynuyor. Zira ABD ve Suudi Arabistan gibi savunma ve güvenlik konusunda işbirliği yapan ülkeler açısından ABD’nin Irak’taki varlığı bu bölgedeki aktörler için de önemlidir.
Enerji güvenliği ve ekonomik çıkarlar da ABD'nin Irak'ta kalma kararını etkileyen önemli faktörler arasındadır. Irak, dünya petrol rezervlerinin büyük bir kısmına sahip ve bu durum, küresel enerji piyasaları için stratejik önem taşıyor. ABD'nin bölgedeki varlığı, bu kaynakların güvenliğini sağlama ve küresel enerji arzının istikrarını koruma açısından kritik bir role sahip.
İran'ın nükleer programı ise bölgedeki denklemin başka bir önemli parçası. Bu program, bölgedeki güç dengelerini etkileyebilecek ve silahlanma yarışını körükleyebilecek bir faktör. ABD'nin Irak'taki varlığı, İran'ın nükleer kapasitesine karşı bir caydırıcılık unsuru olarak hizmet edebilir ve bölgesel güvenliği sağlamada önemli bir rol oynayabilir.
Ancak, ABD'nin Irak politikası, sadece bölgesel dinamiklerle sınırlı değil. Rusya ve Çin'in Orta Doğu politikaları da bu kararı etkileyen önemli global faktörler. Rusya, özellikle Suriye'de artan etkisiyle bölgede önemli bir aktör haline geldi. ABD'nin Irak'ta kalması, Rusya'nın bölgedeki etkisini dengelemek ve bölgesel dengeleri korumak için kritik. Aynı zamanda, Çin'in "Bir Kuşak, Bir Yol" girişimiyle artan ekonomik ve siyasi nüfuzu, bölge için yeni bir dinamik oluşturuyor. ABD'nin bölgedeki varlığı, Çin'in artan etkisine karşı bir dengeleyici rol oynayabilir.
Sonuç olarak, ABD'nin Irak'tan çekilmeme kararı, sadece bölgesel güvenlik, terörle mücadele, enerji güvenliği ve İran'ın nükleer programı gibi faktörlere dayanmakla kalmıyor, aynı zamanda Rusya ve Çin gibi global aktörlerin bölgedeki etkilerini de göz önünde bulunduruyor. Irak'taki ABD varlığı, yalnızca askeri bir mesele değil, aynı zamanda küresel güç dengelerini şekillendiren çok yönlü bir politik hamle olarak ele alınmalı.
[AA, 5 Şubat 2024]
Karşıt Görüşler: ABD Irak'tan Çıkar mı?
SETA Dış Politika Araştırmacısı Can Acun ve ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü Dr. Bilgay Duman, son dönemde tartışılan ABD'nin Irak’tan çıkıp çıkmayacağı konusunu kaleme aldı.
Paylaş
Etiketler »
İlgili Yazılar