Başka işlerden başımızı alıp pek bakamadık ama Boris Johnson'ın seçimi gözden kaçmasın. Bu seçim sadece İngiltere'nin kaderini değil dünyanın gidişatını da mühürledi. Liberal kurum ve değerler yerine milli kimlik ve değerleri ön plana çıkaran bir isim daha kazandı. Hem de eşine az rastlanır bir başarıyla...
Amerika ve İngiltere liberal Batı ittifakının lokomotifleriydi. Batı'nın diğer ülkeleri Fransa ve Almanya dahil hep vagon rolündeydi. Trump iktidara geldiğinde bunun bir istisna olduğunu düşündüler. Azil veya seçim yoluyla kısa vadede gideceğini düşündüler. Veya Trump gidince yerine yine liberal küresel düzeni savunacak bir ismin gelebileceğini düşündüler. Ama bunların hiçbiri olmadı. Yetmezmiş gibi İngiltere'yi de kaybettiler. Boris Johnson adım adım yükselirken kendisiyle alay ederek bu konuyu kapatabileceklerini düşündüler. Ama Johnson seçimi eze eze kazandı.
Hiç lafı uzatmaya gerek yok. Tüm dünyada liberalizm ve küreselcilik kaybediyor. Ulus devlet fikri yeniden yükseliyor. Devamında Fransa ve Almanya da gelecektir. Hatta buralarda daha sert biçimlerde ortaya çıkabilir. İkisinde de aşırı sağın yükselişi yine göstere göstere geliyor.
Boris Johnson'ın seçimiyle birlikte hem Batı ittifakı hem Avrupa Birliği hem de Birleşik Krallık ciddi bir sarsıntı geçirecek. Johnson Brexit'in en ateşli savunucusu. Aylardır yazmaya çalışıyorum. Mesele sert çıkışa doğru gidiyor. İngiltere'nin bu tavrı diğer Avrupa ülkelerini de tetikleyecek ve AB karşıtı gruplar güç kazanacaktır. Fransa ve Almanya'nın da buraya sürüklenmesi an meselesi. Öte taraftan Brexit tartışmaları Birleşik Krallığı da sarsacak ve İskoçya ve Kuzey İrlanda krizlerini tekrar gündeme getirecektir. Avrupa için istikrarsızlığın kapısı ardına kadar açıldı. Amerikan güvenlik şemsiyesi altında kurgulanmış bir refah ve tembellik toplumunun yeni meydan okumalara nasıl karşılık vereceğini ciddi anlamda merak ediyorum. Şimdiye kadar yaptıklarına bakacak olursanız hiçbir plan olmadığı ve daha da hızla savrulacağını görebilirsiniz.
Biz bu yeni uluslararası düzenin sonuçlarıyla yaklaşık beş yıldır boğuşuyoruz. Önce göğüsledik. Şimdi alan kazanmaya çalışıyoruz. Suriye'de ve Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmeler bunun en önemli örnekleri.
Tarih yaklaşık yüz yıl sonra yeniden yazılıyor. Ya erken davranıp avantajlı çıkacağız ya da geç ve pasif kalıp bir yüzyıl daha kaybedeceğiz. Ya ulusal çıkarlar çerçevesinde bir vizyon üreteceğiz ya da kayıkçı kavgasına teslim olacağız. Şimdilik iyi gidiyoruz. En azından Avrupalı ülkelere göre daha hazırlıklı olduğumuzu söyleyebiliriz. Onlar yeni şartların farkına bile varmış değil. Varmaya da niyetleri yok.
Ancak aynı tavrı sergileyenler bizde de var. Erdoğan karşıtlığının ortak teması bu. Kimseyi ihanetle suçlamaya çalışmıyorum. Ancak Türkiye'deki siyasi istikrarı her ne pahasına olursa olsun bozmaya çalışmanın varacağı yer zayıf bir Türkiye'dir. Kişisel hırs ve çıkarları uğruna eş, dost ve akrabalardan tabela partisi kurup siyaset yapıyormuş numarası çekenler tarihe hiç de hayal etmedikleri gibi geçeceklerdir. Bazı siyasiler böyledir. Rezil olmak yetmez. İlla dibe vuracaklar.
[Sabah, 16 Aralık 2019].