Batılıların Türkiye takıntısını anlamaya başladık da bir de başımıza İran'ın Türkiye karşıtlığı çıktı. Aslında İran'ın uzun yıllardır tüm sahalarda Türkiye'nin karşısında olmaya özel bir çaba sarf ettiğini biliyorduk ama bunu böylesi açıktan iki ülke arasındaki bir gerilime çevirmemeye çalıştıklarını da görmüyorduk.
Suriye'de takındıkları tavır ortada. Sırf uluslararası çatışmaları kendi topraklarından uzak tutmak gibi anlayışla Suriye'de her türlü zulmün içinde oldular. Türk askeri Afrin gibi kritik bölgelere hareket ederken milislerini gönderip Türkiye'ye karşı savaştırmak için Ruslar'dan bile daha hevesli davrandılar. Astana görüşmelerinde hep oyunbozanlık çıkartacak gibi durdular.
Ama tüm bunlara rağmen doğrudan doğruya Türkiye'yi tehdit etmek gibi bir işe kalkışmamışlardı. Ne olduysa oldu son günlerde rejimin içinde Türkiye karşıtı söylemler hatta açık açık tehditler yükselmeye başladı. Önce Cevad Zarif kışkırtıcı bir mesaj paylaştı. Sonra bir milletvekili Saddam Hüseyin'in idam resimlerini paylaşarak doğrudan Başkan Erdoğan'ı tehdit etti. Bunlara sözlü olarak verilecek cevap tabii ki vardır. Ama asıl önemli olan ne söz söylediğiniz değil ne yaptığınızdır.
Türkiye zaten yapılması gerekeni yaptı. İran'ın saldırgan tutumu da bu yüzden. Kendi sınırına yakın coğrafyada Azerbaycan'ın zararına kurulmuş olan statükoyu ısrarla destekliyordu. Karabağ operasyonları başladığında da Ermenistan'a önce açıkça destek vermeye kalkıştı. İran içindeki Türk nüfusun tepkisiyle karşılaşınca da desteğini gizlemek zorunda kaldı. Ama hepimiz Ermenistan'a sürekli silah ve mühimmat sevkıyatı yaptığını biliyoruz. Buna rağmen hem Ermenistan hem de İran kaybetti. Türkiye ve Azerbaycan kazandı.
Mesele sadece Karabağ'dan da ibaret değil. Mesele Karabağ sonrası doğan yeni denklem. İran'ın yıllarca uyguladığı kurnaz bir politika ağır yara aldı. Dahası bunun İran'da toplumsal bir kırılganlık doğurması ihtimali de var.
Uluslararası sistemden uzun yıllar boyunca dışlanmış olan İran aslında askeri bakımdan zayıf bir aktör olduğunun farkındadır. Bu nedenle tüm savunma stratejisini iki unsura emanet eder. Birincisi herhangi bir savaşta, sonuç almayacak olsa da, karşı tarafın canını yakacak füze sistemleridir. İkincisi de yine çözümsüzlük ilkesine dayanan İranlı milislerdir.
Bu ikisini kullanarak çatışmaları kendi sınırından uzak tutmak peşindedir. Başka coğrafyalarda devam eden çatışmalar çözümsüz kaldıkça İran kendini güvende hisseder. Suriye'den Yemen'e kadar dünyanın dört bir tarafında karışıklık çıkarma hevesi bundandır. Şimdi tuhaf bir şey oldu. Karabağ'da yani İran'ın burnunun dibinde muazzam bir dönüşüm oldu. Zıplaması bundandır.
[Sabah, 14 Aralık 2020].