Bir önceki yazıda AK Parti ve MHP’nin üzerinde uzlaştığı Türkiye için “başkanlı siyasal sistem”in bazı önemli noktalarına değinmiş ve konunun teknik taraflarını tartışmaya devam edeceğimi belirtmiştim.
Ama önce, siyasal sistem değişimi düzenlemesinin aceleye getirildiğine yönelik itirazların tamamen konuyu mecrasından saptırmaya yönelik olduğunu belirtmem gerekir. Diğer taraftan Türkiye’nin olağanüstü bir dönemden geçtiği ve böylesine hayati bir meselenin bu ortamda tartışılmaması gerektiği tezini ileri sürenler de aynı yolun yolcusudur.
Konuyu bu iki düzlemde tartışarak, siyasal sistem tasarımının esasına değinmeyenlerin farklı bir ajandası olduğu aşikâr. Aslında bazılarının da itiraf ettiği gibi, ortaya çıkan siyasal sistem tasarımı onların beklentilerinin üzerinde. Demokratik başkanlık sistemlerinin genel çerçevesi korunmuş, hatta başkanlık sisteminin kriz üreten yönleri iyileştirilmiş. Dolayısıyla sistemin anayasal tasarımını konuşmaları durumunda, kendi siyasal pozisyonlarını tahkim edemeyecekler. Daha önceden, “ortada bir teklif olmadığına göre neyi tartışacağız” diyenler, bugün de Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu bahane ederek teklifin içeriğini tartışmayı reddetmekteler.
Şunu belirtelim. Türkiye siyasi tarihinde demokratikleşme adımları genelde sistemin tıkandığı dönemlerde atıldı. Bu adımlar, krizleri bir an önce aşmak ve sistemi işletmek için aceleye getirildiğinden, söz konusu zamanlarda yapılan düzenlemeler çoğu kez etraflıca tartışılamadı. Bu da yapılan her yeni düzenlemenin kısa bir süre sonra güncellenmesini zorunlu kıldı.
Bugün sistem krizinin ardından tekrar yeni bir döneme geçmenin arifesindeyiz. Ancak düzenleme yine bir krizi aşmak için yapılsa da, geçmiş düzenlemelerden farklı olarak, kriz sonrası iyileştirme için çok uzun süreli bir tartışma yürüttük. 1980’lerden itibaren siyasal sistemin krizini ve başkanlık sistemine geçilmesini tartışıyoruz. 2007’den sonra cumhurbaşkanını halkın seçmesi referandumundan itibaren, bu mesele daha etraflı ve derin bir şekilde ele alındı. 2014’te cumhurbaşkanını halkın seçmesinden bugüne ise Türkiye için başkanlık sisteminin kriterlerinin ne olması gerektiği yönünde yoğun bir gündemi takip ettik.
Konuyu mecrasının dışında ele alanlar, siyasal sistem değişiminin içeriğini tartışmaya şu başlıklardan başlayabilirler.
Farkında oldukları ama konuşmak istemedikleri en önemli konu, cumhurbaşkanı olacak kişinin halkın yüzde ellisinin oyunu alma zorunluluğudur. Erdoğan döneminde yapılan bazı seçimlerde bu orana kolay ulaşıldığı için hep böyle olacağı sanılmasın. Halkın beklentilerini karşılamayan, siyasal istikrarı ve toplumsal refahı sağlayamayan adayların bu orana ulaşması çok zor. Bu anlamda bazı kesimlerin çok demokratik buldukları ve niye bizde olmasın dedikleri koalisyon, bir aday üzerinde ortaklaşma bağlamında sandıkta kendiliğinden oluşacaktır. Ama, parlamenter koalisyondan farkı, seçimden önce ortak bir aday üzerinde ittifaka dayandığı için seçim sonrası siyasal krize yol açamayacaktır. Bu husus, başkanların daha geniş toplum kesimlerini dikkate almasını, makul ve mutedil siyaset üretmesini zorunlu kılacaktır.
Yine teklif ortaya çıkmadan önce, “cumhurbaşkanı kanun hükmünde kararname yetkisine sahip olacak, bu da yasamanın yerine geçmek anlamına gelir” ezberini tekrarlayanlar; mevcut tasarıda bu konunun nasıl düzenlendiğini tartışabilirler.
Evet, teklifte cumhurbaşkanına, başkanlık sistemlerinde “başkanın yürütmeye ilişkin alanlarda düzenleyici işlem yapma yetkisi” olarak bilinen kararname çıkarma yetkisi verilmiştir. Ama yetkinin çerçevesinin iyi çizildiği aşikârdır. Bu bağlamda, cumhurbaşkanı ancak kanunun düzenlemediği alanlarda ve kendi görev alanına ilişkin, sadece yürütmeyi ilgilendiren konularda kararname çıkarabilecek. Temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren alanlarda bu yetkisini kullanamayacak. Eğer Meclis, cumhurbaşkanının bir konuda çıkardığı kararnameyi uygun görmezse, bu alanda düzenleme yaparak ilgili kararnameyi boşa çıkarabilecek. Yine bütçeyi ilgilendiren konularda cumhurbaşkanı kararname çıkaramayacak.
Bu meseleyi tartışmaya devam edeceğim...
[Türkiye, 17 Aralık 2016].