Bir önceki yazıda, “Türkiye iki partili bir sisteme mi gidiyor?” sorusu etrafında Türkiye’nin parti sisteminin geleceğine yönelik bir girizgâh yapmıştım. Ve söz konusu soruyu cevaplandırma açısından faydalı olduğunu düşündüğüm bazı ülkelerin parti sistemlerinin özelliğine değinmiştim. İlgili sorunun cevabını da bu yazıda tartışacağımı söylemiştim.
Öncelikle Türkiye’de siyasi sistemin, iki partili bir yapıya dönüşüyor olduğunu tespit etmek için erken.
Ancak yönetim sisteminin başkanlı bir siyasal sisteme dönüşmesinin bir sonucu olarak, parti sisteminin iki blok etrafında şekilleneceğini şimdiden söylemek mümkün.
Toplumun mevcut ideolojik yönelimleri, sosyal bölünmelerin oy verme davranışına etkisi, partiler arasındaki oy geçişkenliğinin tarihsel seyri ve siyasal ve toplumsal kutuplaşma eğilimleri üzerinden bu tespitin altını doldurabiliriz.
Türkiye siyasetinin partiler açısından tarihsel seyrine bakıldığında merkez-çevre-sağ-sol, muhafazakâr-laik tanımlamaları, aynı zamanda bu iki blokun sınırlarının belirlenmesinde işaretleyici olarak kullanılan kavram setleridir.
1946-1960 arasında işleyen saf iki partili sistemin temel belirleyici dinamiği, yakın geçmişin siyasal mirasıydı. Dolayısıyla bu dönem sonrasında, Türk parti sisteminin iki ana ekseni de bu kurucu dönemin toplumsal ve siyasal konumlanması üzerinden yürümüştür.
1965 sonrasında “sağ ve sol siyaset” hâlinde devam eden bu iki eksen, istisnai dönemler hariç, “blok” özelliğini korumuştur.
Bu iki blokun içerisinde merkeze yakınlığı ve uzaklığı farklı olsa da birçok parti kurulmuştur. Ancak iki bloktaki partilerin her birinin temel özelliği ideolojik yönelimleri ve seçmen profilleri açısından birbirine benzemeleridir.
Bu iki blok arasındaki en belirleyici unsur, seçmenlerin bloklar arası değil blok içi geçişkenlik özelliği göstermesidir. Daha da netleştirirsek, ideolojik yönelimleri benzer seçmenlerin aynı blok içinde, (sağ ya da sol) yer değiştirmesi yaygındır.
Bu açılardan bakıldığında blok içi oy geçişkenliği fazla iken; ideolojik bloklar arasındaki oynaklık düşüktür.
Partiler ne kadar bölünürse bölünsün, oylar bloklar içinde yer değiştirmiştir. Blok içi oy geçişkenliğinin fazla olması ise, askerî darbelerden dolayı partilerin uzun ömürlü olamaması ve parti-seçmen özdeşliğinin uzun dönemli olarak sağlanamamasıdır.
Örneğin sağ muhafazakâr bir seçmenin, farklı seçimlerde ANAP, DYP, RP vb. partilere oy vermesi yüksek ihtimal iken; CHP, DSP ya da SHP gibi sol partilere oy vermesi istisnai bir durumdu.
1973-77 ve 1999’daki seçimlerde sol partilerin (CHP, DSP) seçimlerde en yüksek oyu alması konjonktüreldir. Biri Kıbrıs’a müdahalenin, diğeri ise terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın yakalanması ile doğrudan ilgilidir. Her iki seçimde de seçimlerden birinci sırada çıksa da tek başına iktidar olacak çoğunluğu elde edememiştir.
Bu bağlamda demokratik çok partili hayata geçilmesinden bu yana CHP geleneği hiçbir zaman tek başına iktidar olamamıştır.
Ama tek başına iktidar olamasa da, parti isimleri bazen değişmekle birlikte, siyasetin sol-Kemalist blokunun kesintisiz ve sürekli taşıyıcılığını yapmıştır.
1950 seçimlerinden bu yana, darbe hükûmetleri hariç, sağ-muhafazakâr partilerin içinde olmadığı hiçbir hükûmet de kurulamamıştır.
Bu açılardan bakıldığında, aslında sistemde birçok farklı parti bulunmasına rağmen, seçmen tercihleri açısından iki ana blok siyasal sistemin taşıyıcı kolonu vazifesi görmüştür.
Bu iki blok içinden, ideolojik konumlanmanın ötesinde etnik hassasiyetlerin daha belirleyici olduğu milliyetçi Kürt partilerinin, bu iki bloktan hangisine yakın olduğu seçmen kimliği ve parti ideolojileri arasındaki mesafe açısından farklı bir tartışmanın yapılmasını gerekli kılmaktadır.
2002’den itibaren Türkiye’nin parti sistemi, “hâkim parti”li bir yapıya doğru gitmektedir. Sistemde hâkim bir partinin olması, bu iki bloklu siyasetin belirginleşmesini daha da kolaylaştırmaktadır. Ancak, hâkim partinin sistem üzerindeki esas etkisi, uzun dönemli olarak iki bloklu bu yapıda muhalefet kanadının iktidara gelmesinin gittikçe zorlaşmasıdır.
Bu bağlam üzerinden, bir sonraki yazıda hâkim partili bir siyasi sistemde blok siyasetinin ne anlama geldiğini tartışacağım.
[Türkiye, 6 Şubat 2018].