Türkiye'de son 10 yılda IMF'ye olan borç bitmiş, borcun ve bütçe açığının GSYH içindeki payı azalmış, Kürt meselesinin çözülmesi için çözüm süreci başlatılmış, ülke risk primi tarihi seviyelere düşmüş ve uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmiştir. Ekonomideki bu iyileştirmeler ile faiz oranlarının düşmesi yüksek faizden haksız kazanç sağlayan kesimlerin işine gelmemiştir. Bu yüzden, Gezi Parkı ile başlayan gösteriler yıllarca tartışma konusu olan faiz lobisinin tekrar gündeme gelmesine neden olmuştur.
Peki kim bu faiz lobisi ve nasıl çalışmakta?
Bu kuruluşlar Türkiye gibi ülkelerden elde ettikleri çok yüksek faizlerle devasa gelir elde eden bazı finans kuruluşları, bankalar ve fonlardır. Türkiye'deki birçok banka ve finans kuruluşu da bunlara aracılık etmektedir. Bu lobi, birçok ülkede farklı şekillerde ortaya çıkmakta ve faaliyette bulunmaktadır. Şöyle ki;
Kamu dengesinin bozulması faiz lobisine yapılacak ödemelerin artmasına neden olmaktadır.
Faiz lobisinin en belirgin şekli, kamu kesiminin borçlanma gereksiniminde belirgin artışlar yaşandığı dönemlerde, bu finansal kuruluşların üretim yapmadan kamuoyunu fonlayarak kazanç sağlamalarıdır. Böyle dönemlerde bütçe açıkları ve cari açıklar sürdürülemez boyutlara yükselmekte, faiz oranları artmakta ve bunun sonucunda iç borç faiz ödemeleri bütçeye ciddi boyutlarda yük getirmektedir. Türkiye'de 1990'lı yıllarda yaşanan siyasi ve ekonomik istikrarsızlık faizlerin artmasına neden olmuş ve 1994 ekonomik krizinde de bono faizi yıllık ortalaması yüzde 152,3'e yükselmiştir. 2002 sonrası ise ekonomik göstergelerdeki iyileşmeler ve siyasi istikrar, bono faizi yıllık ortalamasının 2013 yılı itibariyle tarihin en düşük seviyesi olan yüzde 4.61'e inmesini sağlamıştır.
Bunun sonucunda, faiz giderlerinin GSYH içindeki payı 2002 ile 2012 yılları arasında 5 kat azalmıştır. 2002 öncesi dönemlerde vergi gelirlerinin tamamına yakını faiz giderlerine giderken, 2012 yılında yüzde 17'si faiz giderlerine aktarılmıştır. Son 10 yılda faiz lobisine ödenen miktar yaklaşık 700 milyar TL iken, 2002 öncesi şartların devam etmesi durumunda toplam olarak yaklaşık 1 trilyon 700 milyar TL olacaktı. Dolayısıyla, AK Parti hükümetlerinin uygulamaları yüksek faizlerden rant sağlayan ve faiz lobisi olarak adlandırılan kesimin işine gelmemiştir. Bu haksız ve kolay kazancı kaybedenlerin, faiz lobisinin siyasi istikrarsızlık ve AK Parti karşıtlığı için büyük çaba harcadıkları görülmüştür.
Faiz lobisi haksız kazançlar için faizleri yüksek tutacak spekülasyonlar yapmaktadır.
Faiz lobisinin ikinci şekli, Türkiye'ye yatırıma gelen fon ya da banka, ülkeye getirdikleri döviz ile yatırım yapmak amacıyla önce Türk Lirası almakta ve bu Türk Lirası'nı hisse senedi ya da iç borçlanma senedine yatırmaktadırlar. Ülkeden çıkarken de Türk Lirası'nı dövize çevirmeleri gerekmektedir. Ancak, yabancı yatırımcılar ülkeden çıkarken ülkedeki faizin artmasını istemektedirler. Çünkü faiz yükselirse Türk Lirası'nın dövize karşı değeri yükselecektir. Dolayısıyla, faizin yüksek kalmasını sağlayacak spekülasyonlar yapılmaktadır. Bu nedenle, faiz lobisinin bu dönemde atağa kalkması, Türkiye'yi ekonomik ve siyasi açıdan sıkıntıya sokma çabaları ve eski günlere dönmek istemeleri çok manidar ve zamanlaması önemlidir.
"Faiz lobisi büyük projelerin hayata geçirilmesi ile telaşa düşmüştür."
Diğer bir şekil ise faiz lobisinin ülkede gerçekleşecek büyük projelerin finansmanı için mevcut iyi koşulları ortadan kaldırma çabasıdır. Ekonomide en önemli yapısal sorun olan cari açığı düşürecek ve Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığını azaltacak olan nükleer enerji santrallerinin kurulması kararı bu lobiyi endişelendirmiştir.
Faiz lobisini en çok telaşlandıran bir başka gelişme de, İstanbul Finans Merkezi projesidir. İstanbul'un finans merkezi açısından bölgesel bir güç haline gelecek olması ve hatta Avrupa'da Londra ve Frankfurt'a alternatif olacak olması ile birlikte Türkiye'nin ihtiyacı olduğu finansmanı yurtiçinden karşılaması imkanı doğacaktır. Bu da yabancı sermaye giriş ve çıkışlarını istikrarsızlık unsuru olmaktan çıkaracaktır. Bununla beraber, başta İstanbul olmak üzere, Türkiye için büyük öneme sahip olan 3. köprü, Kanal İstanbul Projesi, Marmaray Projesi ve 3. havalimanı gibi önemli ve neredeyse zorunlu hale gelen bu projeler hayata geçirilecektir. Bu projelerin kredi notunun yükseldiği ve ülke risk priminin düştüğü bu dönemde finanse edilecek olması ve bu projeler tamamlandığında, faiz lobisine ihtiyacın azalacak olması da bu kesimi telaşlandırmıştır.
Bazen de, bankaların beraber hareket ederek tüketicilere büyük zararlar verdikleri görülmüştür. Mesela, Rekabet Kurulu'nun bu yıl Türkiye'de faaliyet gösteren 12 bankanın mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri alanında anlaşma ve uyumlu eylem içerisinde bulunduğunu saptaması ve bu bankalara ceza vermesi faiz lobisinin ne kadar güçlü olduğunun da açık göstergesidir. Son olarak, 2013 ilk çeyrek verilerine göre faiz lobisinin yüzde 12,9 ile gelişme hızı en büyük ikinci iktisadi faaliyet kolu olması bu sektörün ne kadar canlı olduğunun ispatıdır.
[Sabah Perspektif, 15.06.2013]