Hükümetlerin en önemli politika araçlarından biri olan sosyal yardımlar, Türkiye'de çok uzun süre ihmal edilen bir alan olmuştur. Öyle ki ülke 2000'li yıllara kadar sosyal adaletsizliklerinin had safhada olduğu, gelişmiş ülkelerin sosyal harcama kalemlerini gıptayla izleyen ve sosyal devletin hayal olduğu bir dönem yaşamıştır.
2002 yılında iktidara gelen AK Parti hükümeti dönemlerinde ise, yaklaşık 12 yıllık süre zarfında, toplumun tüm kesimlerine dokunan sosyal yardımlarda ciddi bir dönüşüm sağlanmıştır. Böylelikle 2014 yılında 3 milyonu aşan haneye 20'den fazla süreli ve düzenli sosyal yardımlar verilerek ihtiyaç sahiplerine ulaşılmıştır.
AK Parti sosyal yardımları en önemli kamu hizmetlerinden birisi olarak sahiplenmiştir. Bunun sonucunda sosyal yardımlar Türkiye'de ihtiyaç sahipleri açısından hak olarak kabul edilmiştir.
Sosyal yardım anlayışının toplumda yerleşmesiyle birlikte, sosyal yardımların kurumsal bir kimliğe kavuşması hız kazandı. Böylece ihtiyaç sahiplerini doğrudan hedefleyen ve ülkemizde yoksulluğun etkilerini azaltan veya yok eden yardım programları sayesinde sosyal yardımlar kurumsal bir kimliğe bürünürken, aynı zamanda yeni bir sosyal yardım sistemi kurulması gerçekleşmiştir.
Bu durum, soysal yardım ve dolayısıyla sosyal hizmet alanında Türkiye'de adeta sessiz bir devrim yaşanmasına katkı sağlamıştır.
SOSYAL YARDIM MİKTARI ARTARAK DEVAM EDİYOR
GSYH'de meydana gelen artış başta olmak üzere ekonomide sağlanan iyileşmeler sonucunda ortaya çıkan refah artışı, ihtiyaç sahiplerine sosyal yardımlar eliyle aktarılmıştır. Son 12 yılda sosyal yardım harcamaları yaklaşık 18 kart arttı. 2002 yılında 1.3 milyar Türk Lirası olan sosyal yardımlar, 2014 yılında 23 milyar Türk Lirası'na ulaşmıştır. Yani 2002 yılında milli gelirin yüzde 0.50'si oranında sosyal yardım yapılırken, 2014 yılında sosyal yardımların milli gelir içindeki payı yüzde 1.31'e yükseltilmiştir.
Sosyal yardımların daha düzenli ve objektif kurallara göre dağıtılması konusunda başlayan çalışmalarla hem sosyal yardımların mükerrerliği önlenmiştir, hem de daha çok haneye farklı sosyal yardımlar verilerek hanenin ihtiyacına göre sosyal yardımların dağıtımı sağlanmıştır.
Ayrıca, sosyal yardımların istihdama giden süreçte teşvik mekanizması olarak çalışması için de yeni bir uygulama başlatılmıştır. Sosyal yardımların kesileceği endişesiyle sosyal güvenlik sistemine girmek istemeyen, yani sigortalı olmayan kişiler de ihtiyaç kriterlerine göre yardım alabilmektedirler. Dolayısıyla sosyal yardımlar istihdamı teşvik eden bir yapıya dönüşmektedir.
Sosyal yardımlar konusunda belki de en önemli nokta, AK Parti iktidarları öncesinde Türkiye'de mali disiplin bahane edilerek sosyal harcamaların göz ardı edilmesidir. Ancak AK Parti dönemi Türkiye'sinde hem mali disiplin gerçekleşmiş, hem de sosyal harcamalar yapılmıştır. Aslında AK Parti'nin yakaladığı siyasi başarının şifrelerini burada aramak gerek.
CHP NE DİYOR?
Peki bu noktada sözde sosyal demokrat olduğunu savunan CHP ne vaat ediyor?
CHP'nin dün açıkladığı seçim beyannamesinin büyük bir kısmını ekonomi, daha doğrusu sosyal alanda yapacakları ve ileri sürdüğü vaatler oluşturuyor. Yıllarca sosyal harcamalar konusunda AK Parti'yi ve seçmenini aşağılayan sosyal yardım dili, bu kez gerçeği yansıtmayan ve temeli olmayan vaatlere dönüşmüş.
Açıkçası CHP'nin bu noktaya gelmesi “başarı”, ancak bu “başarı” kendisinin değil. CHP'yi de sosyal politika konusunda dönüştüren ve bu alana frensiz girmesi Yeni Türkiye'nin, dolayısıyla AK Parti'nin başarısı.
Türkiye'nin sosyal devlet olma yolunda sosyal yardımları etkin bir şekilde uzun süredir kullandığını ayırt edemeyen CHP, sosyal yardım ve hizmet alanında yaşanan sessiz devrimi ve bu devrimin siyasi başarıdaki rolünü, yani AK Parti'nin nasıl seçim kazandığını nihayet fark etmiş.
Buradaki soru şu: Başka zaman ifade etmediği veya aklına gelmeyen vaatleri neden seçim zamanı dile getiriyor CHP? Keşke etkili bir muhalefet örneği gösterseydi de, bu vaatlerini seçim maratonuna girmeden önce de CHP'den duysaydık.
CHP'nin “siz bana oy verirseniz ben de bunları yaparım” anlayışından kurtularak hareket etmesi gerekiyor. Çünkü bu noktada, inandırıcılık konusunda ciddi bir şüphe oluşuyor.
[Yeni Şafak, 20 Nisan 2015]