CHP'nin Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşıtlığı beklenmeyen bir durum değildi. Özellikle 2011 seçimleri sonrasında yeni bir anayasanın hazırlanması için kurulan komisyonlarda CHP'nin başkanlık sistemini kırmızı çizgileri olarak belirlemesi ve bu konuda uzlaşmaya yanaşmaması partinin teklife karşı takınacağı tutum hakkında belli ipuçları vermekteydi. Sonuçta parti, 16 Nisan'da halkoyuna sunulacak Cumhurbaşkanlığı sistemi odaklı Anayasa değişiklik teklifine karşı çıkarak "hayır" kanadında yer aldı ve referandum kampanyasını, söylem ve stratejilerini bu doğrultuda şekillendirdi.
Siyasal sistem tartışmalarında CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu, son haftalara kadar mevcut sistemi sahiplenici reflekslerle hareket ederek sert söylemler üzerinden başkanlık sistemi karşıtı tarafta yer almaktaydı. Referanduma giden süreç evvelinde "Başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz" gibi açıklamaları bulunan Kılıçdaroğlu, süreç başladıktan sonra ise "federalizm", "ülke bölünmesi", "üniter yapının bozulması" gibi daha çok milliyetçi kesimin hassasiyetlerine dokunan bir söylem üzerine kurdu. Hatta bunun da ilerisine giderek "Abdullah Öcalan da başkanlık sistemini istiyor" argümanıyla özellikle MHP tabanına yönelik çalıştı. Daha sonrasında ise parti, "rejim değişikliği" söylemiyle çoğunlukla kendi tabanındaki ulusalcı- Kemalist seçmene ulaşmaya çalıştı ve Cumhuriyet değerleri üzerinden eleştirilerde bulundu.
AK Parti ve MHP uzlaşısı sonucu ortaya çıkan Anayasa değişiklik teklifinin açıklanmasının ardından ise CHP söylemine "Erdoğan karşıtlığı" endeksli "tek adam", "otoriterleşme" ve "diktatörlük" gibi argümanlar ekledi ve yeni sisteme karşıtlık Cumhurbaşkanı Erdoğanüzerinden temellendirildi. Bu söylemle birlikte söz konusu karşıtlık üzerinden politize olan kesime ulaşılmaya ve özellikle de son yıllarda HDP'nin liderliğini yaptığı fakat eş başkanlar ve vekillerin tutuklanmasıyla zayıflamaya başlayan bu söyleme liderlik edilmeye çalışıldı.
Son döneme bakıldığında ise, CHP'nin söyleminin nispeten yumuşadığı ve sert karşıtlık yerine seçmenle uzlaşma ve onları ikna etmek üzerinden bir söylem geliştirme eğiliminde olduğu görülmektedir. Yapılan birçok kamuoyu araştırması ve anketin gösterdiği üzere kararsız seçmen sayısının fazlalığı ve referandumun sonucunun bu kesim tarafından belirleneceği düşüncesi CHP'yi bu tutuma iterken, parti bu doğrultuda ilk adımı değişiklik teklifini Anayasa Mahkemesine götürmeyerek attı. Ardından ise "Erdoğan karşıtlığı" üzerinden oluşturulan söylem terk edildi ve milliyetçi- muhafazakâr seçmenin bir kısmını rahatsız eden "tek adam", "diktatörlük", "padişahlık" gibi söylemlerin yerine "beşer şaşar", "akıl akıldan üstündür", "tek kişi hata yapar" gibi argümanların kullanılması kararı alındı. Bunun da ötesinde teşkilatlara "AKP" yerine "AK Parti" yahut "Adalet ve Kalkınma Partisi" ifadelerinin kullanılması söylenerek söz konusu kesimin hassasiyetlerine uygun davranılması gerektiği beyan edildi.
Sonuç olarak CHP, lider ve kurmayların yaptığı açıklamalara göre kavgasız, kutuplaştırıcı tartışmalardan uzak bir kampanya diliyle taktiksel bir yeni yöntem denemekte. Fakat her ne kadar pozitif anlamda kampanya yürütülmek istendiği belirtilse de söylemlerin alt metninde gelecek üzerinden bir korku yaratılmaktadır. Kampanyanın sloganının "Geleceğim için Hayır" olması ve görsellerde bir kız çocuğunun yer alması da bu durumun en bariz örneklerinden birisidir.
[Sabah, 11 Mart 2017].