Acı ama gerçek. Kahrolası bir gerçek hem de.
2017'ye gelmişiz, Türkiye demokrasisi bunca badire atlatmış ne gam! CHP tarihsel rolünü ifa etmeye devam ediyor. Bir kez daha demokrasi dışı aktörlerin yardımıyla iktidara taşınmak istiyor.
Hani şu "zinde güçler!" Daima bu zinde güçlere güvenerek siyaset yaptı CHP. Daha doğrusu siyaset yaptığını sandı.
Zinde güçler dediğimizde ilk akla gelen kuşkusuz silahlı kuvvetlerdi.
En kritik dönemlerde "ordu göreve" pankartlarıyla sahne aldı CHP'liler.
Darbelerden medet umdu. Darbelerle birlikte yeniden iktidarın merkezine taşınabildi.
Gelgelelim "zinde güçler"i silahlı kuvvetlerden ibaret de görmedi CHP. Dışarıda, Batılı müesses nizamın temsilcilerini de yeri geldiğinde, yardıma ihtiyaç duyulduğunda Türkiye'ye müdahale edebilecek "zinde güçler" olarak da gördü. Milletle, ancak "zinde güçler"in yardımıyla başa çıkabileceğini düşündü.
Çok zorlandı, kan ter içinde kaldı. Ancak 2000'lerin başına kadar bu milleti dizginleyebildi.
2002'den sonra Türkiye bambaşka bir dönüşüm süreci içine girdi. Siyasetin de, toplumun da, iktidarın da merkezi dönüştü. Güçlü bir değişim dalgası baş gösterdi.
CHP bu değişim dalgasının önünü kesmek için her yola başvurdu.
Silahlı kuvvetleri tahrik etmeye çalıştı, bürokratik oligarşiden destek istedi. Batılı müesses nizamın temsilcilerinden beklediği ilgiyi bulamadı. Onlara göre "CHP'nin toplumla bağı ciddi şekilde zayıflamıştı" ve bu haliyle CHP'ye destek verilemezdi.
2007'de CHP, tam da bu algıyı kırmak için Cumhuriyet mitinglerini başlattı. Hem orduya, hem Batılı müesses nizamın temsilcilerine seslendi. Bir karşılık bulamadı.
Batı'da "CHP'nin kabuk değiştirmesi gerektiği" tavsiyeleri dile getirilmeye başlandı.
Nitekim 2010'da bir FETÖ kumpasıyla CHP yönetimi değiştirildi.
Kemal Kılıçdaroğlu CHP genel başkanı yapıldı ve "yeni CHP" söylemi devreye sokuldu.
Bu tarih, tam da Erdoğan karşıtlığının Batı'da yükselişe geçtiği tarihti. Batılılar, o tarihten sonra Türkiye siyasetinin merkezine Erdoğan düşmanlığını yerleştirmeye başladılar.
Gezi kalkışmasıyla, Türkiye'ye ve Erdoğan'a yönelik yıpratma savaşının ilk adımını attılar.
Sonrası malum...
***
Kılıçdaroğlu bu süreçte bir yandan partisinin toplumda bir karşılığı olduğu izlenimi yaratmaya çalıştı. Selefi Deniz Baykal'ın ağzından düşürmediği "irtica tehdidi" gibi lafları ağzına almaz oldu. Ne var ki Kılıçdaroğlu zinde güçleri ayartma siyasetinden vazgeçmedi. Hem dışarıdaki hem içerideki "zinde güçler"i kışkırtmaya, Türkiye'ye müdahaleye çağırdı.
Bu süreçte Kılıçdaroğlu, daha önceki CHP yöneticilerinin elinde olmayan bir "imkân"a da sahipti. Devletin kritik kurumlarına sızmış, büyük gizlilik içinde ve koordineli hareket edebilen bir kapalı örgüt Kılıçdaroğlu'nu dosya dosya besliyor, ona propaganda desteği veriyor ve onu farklı araçlarla sevk ve idare ediyordu.
Evet FETÖ'den bahsediyorum.
FETÖ, Kılıçdaroğlu'nun içerideki ve dışarıdaki zinde güçleri ayartma siyasetinde onun hep başucunda yer aldı. Hep beraber Türkiye'de bir yönetim değişikliği meydana getirme amacını hayata geçirmeye uğraştılar.
***
Kılıçdaroğlu ve partisi bugün de, hem askeri hem Batı'yı kışkırtmak amacıyla "siyaset" yapıyor. 15 Temmuz'un hatırası bu kadar canlıyken yapıyor bunu. Belki de 15 Temmuz'un hatırasını kirletmeye çalışması bununla ilgili.
Kılıçdaroğlu, önce 15 Temmuz'a "kontrollü darbe" diyerek yaptı bunu. Şimdi de darbeci askerlere sahip çıkarak, onlar için güya "adalet" çağrısında bulunarak yapıyor...
Maksadı açık ve net. Askeri ve Batı'yı kışkırtmak. Daha önce de söyledim, beyhude bir uğraş bu. Ancak gözü açık olmakta fayda var. Gördük ki bu türden kirli operasyonlar bizi yıkamıyor, ancak yoruyor, devletin kabiliyetleriyle milletin enerjisinin birleşmesine engel oluyor.
[Sabah, 22 Haziran 2017].