Britanyalıların ayrılma kararı Avrupa'da "birlik" fikrine büyük darbe vurdu. Hem kendi ülkelerinin bütünlüğü hem de Avrupa'nın Birliği anlamında.
Zihinlerdeki soru "AB'nin sonu mu geldi?" yönünde. Referandum sonuçları belli olur olmaz İskoçya ve Kuzey İrlanda'dan Britanya'dan ayrılık sesleri yükseliverdi. Yine AB'nin 6 kurucu üyesinden üçünde, Fransa, Hollanda ve İtalya'da, göçmen karşıtı, sağcı siyasetçiler kendi ülkelerinde de referandum yapılması çağrısında bulundular.
İki dünya savaşının ardından bir "barış" projesi olarak hayat bulan AB bugün ciddi bir yol ayrımında. Krizin yeni olduğu da söylenemez. "Anayasa" ve daha fazla "derinleşme" konularında bir türlü anlaşamayan Avrupalı ülkeler iki çetin görevle karşı karşıya. İlki Britanya'nın ayrılmasını yönetmek. İkincisi de AB projesini yeniden "icat etmek."
***
Britanya'nın ayrılması Lizbon Anlaşması'nın 50. maddesine göre yürüyecek muğlak bir süreç. Ve hangi şartlarda olacağına diğer 27 üye karar verecek. Bu ayrılış Almanya Şansölyesi Merkel'in dediği gibi "yakın bir ilişki" kurularak sağlanırsa Britanya ve AB ekonomik olarak daha az zarar görecek. Bunun anlamı "imtiyazlı ortaklık" türü bir "yakın ilişkinin" kurulması demek. Ayrılmanın ilk sıkıntıları aşıldıktan sonra da "çok halkalı AB" yaklaşımı ağırlık kazanabilir. Böylece Almanya ve Fransa'nın merkezde olduğu hızlı bir derinleşme yaşanabilir.
AB'nin Britanya'ya "3. ülke" gibi muamele etmesi ise sancılı bir dönemi getirebilir. Birlik kurumlarındaki "demokrasi açığından" ve Almanya'nın "hegemonyasından" rahatsız olan ülkelerde ayrılma fikri ağırlık kazanabilir.
Bunun ortak güvenlik ve dış politika oluşturmakta zaten zorlanan AB'yi istikrarsızlaştıracağı ortada. Böylesi bir Avrupa küresel sorumluluklarından bıkmış ABD ile Doğu Avrupa üzerinde baskısını artıracak Rusya arasında sıkışacak.
***
AB liderlerinden gelen ilk açıklamalarda "reform" fikrinin öne çıktığı, 27 üyenin birliğinin yeniden ele alınacağı anlaşılıyor. Bunun anlamı AB projesinin yeniden icat edilmesi yönünde bir kararlılık sergileneceği.
Ancak bu kararlılık yeterli değil. Zira Brexit "Avrupa" fikrinin krizini dünyaya deklare etti. Milliyetçi İngilizlerin ayrılma tercihlerinin ulusal bağımsızlık kaygılarına ve göçmen tehdidine dayanması Avrupa siyasetini yeni bir doğuma zorluyor.
Zaten yükselişte olan aşırı sağcı-milliyetçi ve popülist siyaset yeni bir Avrupa tasavvuru üretebilir. Yeni dediğime bakmayın... Bu "yeni" "Avrupa Kalesi" fikrinin zaferi olur.
Yani; reaksiyoner ve içine kapanan, yeni bir Avrupa "politikleşmesi" oluşabilir. Daha Müslüman karşıtı, ırkçı ve kültüralist...
Gerard Delanty'nin söylediği gibi "Avrupa'nın her modeli, daima karşıt modelini üretmiştir. Doğası gereği olarak, barış ve birleşme ile bağlantılı olmayan Avrupa, bölücü bir olgu olmaya eğilimlidir. Kıtayı birleştirme girişimlerinin her ana bölünme döneminin ardındantezahür etmiş olduğu, Avrupa tarihinin bir gerçeğidir."
***
Baştaki sorumuza dönersek, bence Brexit ile Avrupa yeni bir birleşme girişimine sahne olacak. Ve bir çırpıda "Brexit AB'nin sonunu getirdi" demek doğru olmaz. Avrupalı siyasetçilerin önünde hâlâ iki seçenek var. Ya "Müslüman göçmen" ve "Türkiye" korkusuna dayalı yeni bir AB projesi ile içe kapanmak. Ya da çoğulcu, çok kültürlü bir "ortak ev" olarak AB'yi yeniden icat etmek.
Ne yazık ki gidişat birinci seçenek yönünde.
[Sabah, 25 Haziran 2016].