Her sene eylülün üçüncü haftası dünya liderleri New York'ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu için bir araya geliyorlar. Bu sene de önümüzdeki hafta dünya liderlerinin yıllık en büyük toplantısı gerçekleşecek. BM örgütünün kurucu babaları bu geniş katılımlı toplantıları planlayıp hayata geçirirken elbette bunların devletlerin birbirleri arasındaki problemleri çözebilecekleri birer forum olması umudunu taşıyorlardı. Sadece kurucu babaların değil İkinci Dünya Savaşı'nın travmasını bir şekilde yaşayan uluslararası toplumun farklı milletleri ve cemiyetleri de aynı umuda bel bağlamıştı. BM kurulduktan sonra kurumsal gelişimini tamamladı, genişledi ve artık adından saygıyla bahsedilen birçok yan kurumunun ve programının kuruluşuna önayak oldu. Ancak üzerinden on yıllar geçmesine rağmen uluslararası çatışmaların önlenmesi ve bu sorunların çözümünde BM beklenilen rolü oynayamadı. Soğuk Savaş atmosferi bahanesinin ortadan kalkmasından hemen sonra başta Bosna Hersek olmak üzere yaşanan birçok trajedide özellikle BM Güvenlik Konseyi sadece "zaman kaybı" yaratacak bir efor olarak ortaya çıktı. Ne yaşanan insani trajedinin sona erdirilmesinde caydırıcı güç ne de sorunun barışçıl yollarla çözülmesinde diplomatik bir yaratıcılık süreci sergilenebildi. Bu süreçte daha da belirginleşen kurumsal ve yapısal problemler de bir şekilde hasıraltı edilmeye çalışıldı. Özellikle de BM Güvenlik Konseyi'nin iç dinamikleri ve artık iyiden iyiye hem kuruma hem de dünyaya zarar veren bu yapı konusundaki reform çağrıları duymazdan gelindi.
Son birkaç yıl içinde Suriye'de yaşanan insani dram karşısında sergilenen etkisizlik örgüte olan uluslararası güveni de iyiden iyiye düşürdü. Bir devlet eliyle düzenlenen katliamların engellenmesi için o devlete silah satışının durdurulması gibi bir konuda dahi karar çıkaramayan bir örgütün uluslararası barış ve güvenlik açısından yapabileceği katkılar sorgulanır oldu. Bu durumun ötesinde dünyanın farklı ülkelerinde yaşanan benzer durumlarda BM'nin sadece insani yardım yönünün ortaya çıkıyor olması da kurumun özellikle Güvenlik Konseyi'nin ayırıcı ve belirgin olma özelliğinin ne olduğu konusunda soru işaretlerini beraberinde getirdi. Bu süreçte Türkiye'nin de içinde bulunduğu birçok ülkenin seslendirdiği itirazlar ve BM'nin yapısı ile ilgili beklentilerin gerçekleşmemesi de örgütün gelecekte uluslararası sistem için ne anlama geleceği konusunda kaygıları artırdı.
TRAJİK BİR KOMEDİ
Bu sene 72. kez bir araya gelecek olan BM Genel Kurulu farklı meselelerin gündeme getirildiği bir forum olacak. Bu toplantının gündeminde ne kadar ve ne şekilde yer alacağından bağımsız olarak hala dünyanın farklı bölgelerinde yaşanmaya devam eden çatışmalar ve insani dramlar bu toplantıları gölgelemeye devam edecek. Son bir ayda Myanmar'da patlak veren Rohingya krizi bu çatışma ve dram alanlarından sadece biri. Senelerdir uluslararası örgütler tarafından ya görmezden gelinen ya da "çaresizce izlenen" Rohingya trajedisinde yeni bir sahne ortaya çıkmışken BM'nin bu yaşananlar karşısındaki etkisizliği artık büyük bir karamsarlık olarak bu trajediden etkilenen herkesin üzerine çökmüş durumda. Önce Myanmar hükümeti yaşanan katliam, işkence ve tecavüzler konusunda bilgi toplamak için İnsan Hakları Konseyi kararı sonrası oluşturulan BM araştırma ekibinin ülkeye girişine izin vermedi. Bu misyon daha önce aynı bölgede aynı şekilde yaşanan katliamlar sonrası oluşturulmuştu. Yeni şiddet olaylarının ortaya çıkması sonrasında yaşananlar BM'nin İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından "etnik temizlik" olarak adlandırılmaya başladı. Hatta bu konuda gelen sorulara bu konudaki en yetkili isim olan Zeid Raad Huseyin Rohingya'nın "tipik ve ders kitaplarına girecek" bir etnik temizlik vakası olduğunu söyleyerek cevap verdi. Bunu müteakiben İnsan Hakları yetkililerinin yaptığı bu yorum sonrasında Genel Sekteter Antonio Guterres de Myanmar'da yaşananları bir insani afet olarak tanımlamadı. Kendisine sorulan etnik temizlik bulgusu ile ilgili bir soruya da Rohingya nüfusunun üçte birinin kaçmak zorunda kaldığı bir durum karşısında yapacak başka bir yorum bulamadığını söyleyerek cevap verdi.
Bu noktada Myanmar gibi bir ülkede on yıllardır devam eden bir trajedi karşısında BM yetkililerinin etnik temizlik olarak adlandırdığı ve BM Genel Sekreteri'nin aciliyetle ilgilenilmesi gerektiğini ifade ettiği bir olay karşısında BM Güvenlik Konseyi'nden beklenti ne kadar iyimserlik içeriyorsa yaptığı toplantı sonrasında verdiği karar da bu Konsey'in ne kadar anlamsız bir hale dönüştüğünü bir kez daha gözler önüne serdi. Güvenlik Konseyi dün yaptığı kapalı toplantıda Rohingya'da "güvenlik operasyonlarında uygulanan aşırı şiddetten duyduğu kaygıyı dile getirdi." Bunun yanında mevcut gerginliğin sona erdirilmesi, düzenin sağlanması ve sivillerin korunması konusunda da çağrıda bulundu. Ortaya çıkan tüm yazılı ve görsel kanıtlar, tüm insan hakları örgütleri ve örgütün kendi insan hakları yüksek komiserinin açıklamasına rağmen BMGK bir kez daha kimseyi şaşırtmamış oldu. Olay tamamen bir trajik bir komediye döndü. Ha bu arada Nobel Ödüllü Myanmar Hükümet Başkanı Aung San Suu Kyi'e BM Genel Kurulu toplantılarına katılmayacağını açıklayarak BM'ye tepkisini koymuş oldu.
72. Genel Kurul öncesi bu Rohingya kararı dahi örgütün en ali organının ne durumda olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Genel Kurulun asıl gündeminin neden yapısal bir değişim olması gerektiğini de gösterdi. Başta Türkiye olmak üzere birçok ülkenin Rohingya'da yaşanan bu trajediyi yapılacak toplantılarda gündeme getirmesi bekleniyor. Ancak mevcut BMGK yapısının dünya gerçekliğinden uzaklaşmış hali iyimser olmamız için çok fazla sebep sunmuyor.
[Sabah Perspektif, 16 Eylül 2017].