SETA > Yorum |
Bir Tür Medya

Bir Tür Medya

Haberciler teröristlerin de o anda haber sitelerine ulaşabildiklerini ve bu haberin savcının hayatını tehlikeye atabileceğini kestiremiyorlardı veya ortaya çıkabilecek herhangi bir kötü neticeyi umursamıyorlardı ve belki de en fenası kötü netice haberciler için pek de kötü değildi.

Bundan altı yıl önce İstanbul-Amsterdam seferini yapan uçak kalkıştan hemen sonra birçok yolcusunun yaralanmasına ve ölmesine neden olan bir kaza geçirmişti. Kazanın duyulmasının hemen ardından televizyon kanallarımız bölgede bulunan muhabirlerine canlı bağlantı gerçekleştirdiler.

Muhabirler ulaşabildikleri kısıtlı bilgileri tekrarlayıp duruyor ve bolca ucuz hamaset içeren bir üslupla Hollandalı gazetecilerin henüz yaralanan ve ölen yolcuların adına ulaşamadıklarından bahsediyorlardı. Bir taşla birçok kuş; bir yandan Hollandalı gazetecileri kendileri kadar 'acar' olmamakla suçlarken, diğer yandan yaralıların ve hayatını kaybedenlerin çoğunlukla Türk olduğu için meselenin Hollandalı yetkililer tarafından fazla önemsenmediğini ima ediyorlardı.

Kazanın üzerinden saatler geçti ama tek bir isim bile medyaya yansımadı. Habercilerimiz buna da anlam veremediler; 'Hollanda gibi gelişmiş bir ülkenin hâlâ isimleri açıklayamamış olması manidar' idi. Aslında hayatını kaybedenler ve yaralılar belli olmuştu ama beklenen açıklama ve haberler bugün bile yapılmış değil. Çünkü Hollanda medyası ve yetkilileri isimleri açıklamayı kazazedelerin ve yakınlarının kişisel haklarına bir saldırı olarak değerlendirdi ve isimleri hiçbir zaman açıklamadı.

MEDYA UTANCI

Salı günü Çağlayan adliyesinde gerçekleşen menfur terör saldırısı sırası ile önce sosyal medyada ve internet medyasında, sonra televizyonlarda ve en sonunda gazetelerde haber yapılırken aklıma düşen uçaktaki kazazedelerin isimleri meselesi geldi. Çünkü malum medya organlarımız aynen düşen uçak meselesinde olduğu gibi terör saldırısında da gazetecilik mesleğinin en temel ahlaki ilkelerinden habersizmiş gibi davranıyordu.

Medya adına utanç silsilesi, bazı haber sitelerinin şehit savcının rehin alınmasından hemen sonra özel kuvvetlerin adliye binasından içeri girip operasyon yapmak üzere savcının odasının bulunduğu kata çıkmalarını flaş haber olarak vermesiyle başladı. Hepsi feci üç ihtimal vardı: Haberciler teröristlerin de o anda haber sitelerine ulaşabildiklerini ve bu haberin savcının hayatını tehlikeye atabileceğini kestiremiyorlardı veya ortaya çıkabilecek herhangi bir kötü neticeyi umursamıyorlardı ve belki de en fenası kötü netice haberciler için pek de kötü değildi.

Ve maalesef bu daha başlangıçtı. Daha sonra o meşum fotoğraf gazete ve televizyonlarda yerini aldı; boy boy örgüt flamaları ve amblemleri evlerimizin içerisine girdi, canlı bağlantılarla teröristlerle girilen büyük olasılıkla hayali diyaloglar aktarıldı ve en kötüsü özenli bir şekilde terör kelimesini telaffuz etmekten kaçınan bir türün varlığıydı.

Eğer terörü destekleyen medya organları bunu sorumsuzluk, kifayetsizlik ve beceriksizlik eseri yapsaydı bu yazıyı meslek ilkelerine, habercilik kurallarına, terör saldırıları karşısında gösterilmesi gereken dayanışma ruhuna dikkat çekerek bitirmek isabetli olurdu. Ancak karşı karşıya kaldığımız durum çok farklı.

Söz konusu medya kuruluşlarının geçmişte değişik terör örgütlerini, onlarla irtibatlı grup ve kişileri haberleştirirken kullandığı dil, askeri müdahale, cumhuriyet mitingleri, Gezi şiddeti ve benzerleri ile deviremedikleri iktidarı terör ile zor durumda bırakma düşüne karşılık geliyor. Abartılı bir tespit mi? Maalesef hayır! Karargahta brifing alıp, bugün basın özgürlüğünden bir türden bahsediyoruz.

[Sabah Perspektif, 4 Nisan 2015]