SETA > Atölye |
Bahreyn'de Ulusal Diyalog Sonuç Verir mi

Bahreyn'de Ulusal Diyalog Sonuç Verir mi?

Bahreyn'de diyalog sürecinin başarısı parlamentonun güçlendirilmesi, seçilmişlerin atanmışlardan daha fazla görev alması, Şiilerin hükümet ve kamu görevlerine katılmaları gibi önemli sorunlara çözüm getirip getiremeyeceğine bağlı.

Bahreyn’de 14 Şubat 2011’de başlayan gösterilerin ikinci yılını doldurmasına az bir zaman kala, 22 Ocak’ta Bahreyn Kralı Hamid bin İsa el-Halife çoğunluğu Şii muhalefete ikinci kez ‘ulusal diyalog için yeni görüşmelerin yapılması’ çağrısında bulundu. Diyalog görüşmelerinin, Bahreyn Temyiz Mahkemesi’nin 2011 yılındaki gösteriler sırasında bir polisi öldürmekle suçlanan 2 aktivistin idam ve müebbet hapis cezalarını onama kararıyla başlamasıysa olumsuz bir havaya sebep oldu.

Ülkede organize durumdaki 6 etkin muhalif grup(1) diyalog çağrısını olumlu karşılayarak, ciddi ve verimli bir diyalogdan yana olduklarının altını çizdi. Taleplerini yineleyen muhalefet, Bahreyn’in “modern demokratik sivil bir sisteme geçmesi, egemenlik ve yetkilerin halkın elinde bulunmasını istiyoruz“ açıklamasında bulundu. Görüşmeler 10 Şubat’ta toplam 27 kişinin katılımıyla başladı. Görüşmelere hükümeti temsilen Adalet Bakanı Halid Bin Ali El Halife’nin yanı sıra 2 kişi, Ulusal Birlik Koalisyonu’nu temsilen 8 kişi, muhalifler ve yasama organı adına 8’er kişi katılırken, Kraliyet’i temsilen hiç kimse katılmadı. 20 Şubat’ta Es-Saff El-İslami ve Müslüman Kardeşlere yakınlığı ile bilinen El Minber El İslami adında iki Sünni grupsa, diyalog süreciyle beraber ülkedeki şiddet olaylarının artmasını protesto etmek amacıyla görüşmelerden çekildi.

Muhalefet, alınan kararların kabul edilmesi ve ciddiyetle uygulanmasını temin etmek için görüşmelerde Kral Hamad bin İsa El Halife’yi temsil eden bir taraf olmamasına tepki göstererek, bunu görüşmelerden esas tarafı çekmek ve diyaloğun başarısını istememek anlamına geldiğini ifade etti. Hükümeti temsilen yer alan Adalet Bakanı, kendisinin diyaloğu yönetmek ve alınan kararları krala iletmekle görevli olduğunu yineledi. Bu, görüşmelerin devam etmesine engel olmasa da, muhalefet dördüncü oturumdan bu yana hükümetin değil rejim temsilcilerinin esas taraf olması talebinde hâlâ ısrarcı.

Görüşmelerin altıncı oturumunda, diyalog mekanizmalarını ve temel prensiplerini belirleyecek, her siyasi gruptan bir temsilcinin bulunduğu bir çalışma heyeti kurulması kararı alındı. Bu çalışma heyeti, 13 Mart'ta yapılan 7. toplantı öncesinde diyaloğun temel prensiplerini belirleyen, sürecin nasıl işleyeceğine dair adımları tanımlayan ve muhalefetin daha önce dikkate alınmayan taleplerine de yer veren bir çalışma taslağı hazırladı. 7. oturumda taraflar müzakere gündemi ve takvimi üzerinde mutabık kalsa da, Kral’ın temsili konusunda yine anlaşmaya varılamadı. Bu noktada muhalifler, yargı mensuplarının diyalog görüşmelerinde yer almasını temsil sayısındaki dengeyi hükümet lehine değiştirdiği gerekçesiyle istemediklerini ifade etti.

Çalışma heyeti diyalog görüşmelerinde alınan kararların uygulanması için diyaloğa katılan kişiler arasından bir uygulama komitesi seçilmesine; alınan kararların referandumla halk oylamasına sunulmasına, reform gündeminin son hali onaylandıktan sonra bir uygulama takvimi belirlenmesine ve gerekli anayasal düzenlemelerin yapılmasına karar verdi.

MUHALEFET İÇİN SORUN VE ÇÖZÜM NE?

En büyük muhalif parti olan El Vifak, Bahreyn’de yaşanan krizin asıl sebebinin 2002 Anayasası’nda Kral’a verilen mutlak yetkiler olduğunu ve bu yetkilerin, her ne kadar bir parlamentosu olsa da, Bahreyn’i mutlak krallığa dönüştürdüğünü savunuyor. Bunun yanı sıra Bahreyn nüfusunun çoğunluğu teşkil eden Şiiler, baskı gördükleri, ayrımcılığa maruz kaldıkları ve ekonomik sıkıntılar yaşadıklarını ileri sürerek reform talep ediyor. Gösterileri sadece ‘dış mihrakların oyunu’ olarak açıklamaya çalışan rejimse, yolsuzluk ve ekonomik sıkıntıları gündeme getiren Sünnilerin de rejim karşıtı gösterilere katılıyor olmasını göz ardı ediyor. Ülkedeki yolsuzluk problemi, önemli sektörlerin Halife ailesinin tekelinde ve/veya kontrolünde olması, özel sektörde çalışma şartlarının kötü olmasına karşılık kamu sektöründe işe alınmada mezhep farklarının dikkate alınması, pek çok Bahreyn vatandaşını ve göçmeni yönetimi protesto etmeye iten sebepler arasında yer alıyor.
Muhalefetin seslendirdiği problemlerin büyük bir kısmı esasında Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el Halife’nin bizzat kendisi tarafından kurulan, Mısırlı Mahmud Şerif Bassiuni’nin başkanlığındaki Bağımsız Soruşturma Komisyonu’nun raporunda da yer aldı. 500 sayfalık raporunu Kasım 2011’de açıklayan Komisyon, güvenlik güçlerinin göstericilere aşırı güç kullandığı, korku kültürü aşıladığı, tutuklulara sistematik olarak kötü davrandığı, işkence yaptığı ve şiddet uyguladığı tespitlerinde bulundu. Raporda, iddia edilenin aksine İran'ın protestoları kışkırttığına dair delil bulunmadığı belirtilirken, Şii camilerinin yıkılmasının ve Şii aktivistlerin sorgusuz tutuklanmalarının endişe verici olduğu vurgulandı. Olayların sorumlularının isimlerinden bahsedilmemesi, öldürülen kişi sayısındaki tutarsızlıklar ve Şiilere karşı yapıldığı ileri sürülen sistematik ayrımcılığın (orduda, polis teşkilatında ve hükümet görevlerinde görev verilmemesi) raporda yer almaması muhalifler tarafından eleştirildi.

Bahreyn Kralı, hükümetinin hak ihlalleri yaptığını kabul ederken, 'Ülkemizin tekrar sabotaj ve tehditlerle felç olmasını istemiyoruz, bu sebeple yasalarda reform yapacağız ve uluslararası standartları yakalamaya çalışacağız' diyerek olumlu sinyaller verse de takip eden süreçte somut bir adım atmadı. Aksine El Halife yönetimi şiddet siyasetini arttırarak, devam eden krizin gündemden uzak tutulmasıyla ilgili olarak hem bölgesel hem de küresel aktörlerle uzlaşmış durumda olduğu iddiasını güçlendirdi.

Peki, Ulusal Diyalog sürecinden ne beklenmelidir? Bahreyn’de diyalog sürecinin başarısı parlamentonun güçlendirilmesi, seçilmişlerin atanmışlardan daha fazla görev alması, Şiilerin hükümet ve kamu görevlerine katılmaları gibi önemli sorunlara çözüm getirip getiremeyeceğine bağlı. Ülkede insan hakları temsilcilerinin tutuklu bulunmaları, güvenlik güçlerinin sembolik yargılanmaları ve baskı siyaseti sona ermedikçe gösterilerin sona ereceğini beklememek gerekir. Her ne kadar Bahreynli yetkililer protestoları durdurmak için parlamentonun bazı yetkilerinin artırılmasını da içeren ‘tavizler’ vermeye hazır olduğunu söylese de, Kral’ın kabine üyelerini ve kilit konumdaki bürokratları atama yetkisi devam ettikçe, halk siyasi mekanizmaları gerçek anlamda kullanamadıkça çözüme yaklaşıldığını söylemek güç olur.

Çözüme giden yolda bir diğer önemli nokta da, Halife ailesi içerisindeki reform karşıtı radikal kanadın, reform sürecini zorlaştırdığı iddiaları. Halife yönetimi içerisinde reform yapmak konusunda homojen bir pozisyonunun olmadığını hatırlamak gerek. Bu sebeple Kral Hamad bin İsa el-Halife’nin ılımlı mesajlarıyla tanınan Veliaht Prens Salman bin Hamad El Halife’yi başbakan birinci yardımcılığına ataması reformcu kanadı güçlendirerek diyalog sürecini hızlandırma adımı olarak görüldü. Bu atamanın Batılı müttefiklere reform sürecine destek veriyoruz görüntüsü vermek için yapıldığı iddiaları seslendirilse de, atamanın pratik sonuçları hakkında konuşmak için henüz erken.

1- El Vifak Partisi, El Vaad Partisi, El Minber Partisi, Milliyetçi Demokratik Birleşme, Ulusal Demokratik Meclis, El Ekhaa Milli Topluluğu ve Ulusal Demokrasi Topluluğu.