SETA > Yorum |
Bağımsız Kürdistan' Hedefi Gericiliktir

Bağımsız Kürdistan' Hedefi Gericiliktir

PKK çizgisindeki Kürt hareketi, postmodern bir bölgesel düzene geçişe destek vermek yerine modern dönemde kendilerinden esirgenen bağımsız ulus-devlet hedefinin peşine düştü.

PYD lideri Salih Müslim, 22 Temmuz’da Suruç’ta yaşanan bombalama eyleminin ardından Türkiye’nin PKK’nın Kuzey Irak’taki kamplarına yönelik hava saldırısı başlatmasına tepki olarak Londra merkezli Al-Hayat gazetesine bir röportaj verdi. Röportajda Müslim, PYD’nin silahlı kanadı YPG’nin Esad yönetiminin ordusuna katılabileceğini belirtiyordu. Lakin PYD’nin elde ettiği mevcut kazanımların heba edilmeyeceği, yani Kürtler açısından eski Baas düzenine dönülmesinin söz konusu olmadığının da altını kalın harflerle çiziyordu. Bu, bağımsız Kürdistan hedefinden geri dönülemeyeceğinin net bir şekilde ifade edilmesiydi. Müslim’in açıklamalarını daha da ilginç kılan ise, Beşar Esad’ın yerel yöneticilere yaptığı konuşmanın Suriye televizyonunda yayınlanmasından hemen sonra gelmiş olmasıydı. Esad konuşmasında rejime bağlı ‘Suriye Arap Ordusu’nun insan gücü sıkıntısı yaşadığı ve bazı bölgelerde taktiksel geri çekilmelere gidildiğini belirtiyordu.

PYD-ESAD YAKINLAŞMASI

Her şeyden önce bilinen bir gerçeği hatırlatalım, Esad rejimi ile PYD arasında yakınlaşma ve iyi ilişkiler yeni bir durum değil. Suriye’de Kürt hareketi, Arap Baharı’nın Suriye’ye sıçradığı 2011 yılı başlarında Suriye muhalefetiyle birlikte hareket etmişti. Ancak sivil gösterilerin aynı yılın yaz aylarında silahlı çatışmaya evrilmesiyle birlikte Suriye muhalefeti içerisinde yer alan diğer gruplardan bağımsız hareket etmeye başladı. Türkiye’nin tüm çağrılarına rağmen Suriye muhalefetiyle arasına mesafe koydu ve kendisine farklı bir yol çizdi. Esad rejimini demokratik reformlara zorlamak ya da silahlı mücadeleyle iktidardan uzaklaştırmak hedeflerinden vazgeçerek, Suriye’nin kuzeyinde otonom bir Kürt bölgesi ve Türkiye sınırı boyunca kantonlardan oluşan bir Kürt koridoru oluşturma hedefine yöneldi. Bunun karşılığında Esad rejimi de bu bölgeyi PYD’ye bırakarak dikkatini diğer alanlara çevirdi. Bunun neticesinde, rejim karşıtı muhalif blok parçalanıyor, bu blok içerisinde yer alan farklı gruplar arasında çatışmaların yaşanmasına zemin hazırlanarak Esad rejiminin ayakta kalması kolaylaşıyor ve aynı zamanda Kürt kartı üzerinden Arap Baharı sürecinde muhaliflere destek veren Türkiye cezalandırılıyordu.

DAEŞ ÜZERİNDEN MEŞRULUK

Bununla birlikte, Suriye’de iç savaş şartlarının yerleşiklik kazanmasıyla ortaya çıkan otorite boşluğu, DAEŞ gibi bir terör örgütünün büyüyüp serpilmesiyle sonuçlanmaktaydı. DAEŞ zamanla, Esad rejiminden zaman zaman aldığı destek ve ülkede yerli ve savaşan radikal unsurları peyderpey bünyesine katmak kaydıyla bölgede önemli bir siyasi nüfuz elde etmekteydi. DAEŞ’in PKK çizgisindeki Kürt hareketi açısından en önemli işlevi, Batı’da bir çok ülkenin terör listesinde yer alan örgütün “radikal İslamcı terörü”ne karşı mücadele veren seküler bir güç imajı altında tekrardan meşrulaştırılması oldu...

PKK’nın Suriye kolu olan PYD konusunda ise Batı bu süreçte daha ileri bir noktaya gelmiş bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin DAEŞ ve PKK terör örgütlerine yönelik başlattığı askeri operasyon sürecinde ABD’nin, PKK ile PYD’yi birbirinden ayrıştırma konusunda gösterdiği özende kendini belli etmektedir. ABD’li yetkililer Türkiye’nin PKK’nın Kuzey Irak’taki kamplarına yönelik operasyonlarını ‘öz-savunma hakkı’ başlığı altında kabul ederken, ısrarla PYD’ye yönelik bir askeri operasyona karşı old