Avrupa'daki zayıf koalisyon hükümetleri, siyasi istikrarsızlıklar, mali sorunlar, Trump'ın gümrük tehditleri ve FED ile para politikası ayrışması beklentileri, Avrupa Birliği ekonomilerini ve finansal piyasaları olumsuz etkilemeye devam ediyor. Avro, son iki yılın en düşük seviyesinde.
Dolar ise yükselişini sürdürüyor. ABD'deki pozitif veriler ve faizlerin görece yüksek kalabileceği beklentileri (FED'in ihtiyatlı duruşu) doları güçlü tutuyor. Avrupa ekonomilerinin zayıf kalacağı beklentileri ile Avrupa Merkez Bankası'ndan (AMB) daha fazla destek ihtiyacı ise pariteyi daha fazla düşürebilir.
Bu durumda da karşımıza bir tarafta dışa bağımlılığı sınırlı, dinamik ve Trump sonrası verimliliğe, yerli üretime daha fazla odaklanması beklenen ABD ekonomisi; diğer yanda ise yaşlı, politik çıkmazları ve enerji başta olmak üzere dışa bağımlılığı çok daha yüksek Avrupa gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Dolayısıyla da yaşlı kıtanın mevcut politik ve iktisadi çıkmazları, artan belirsizlikler, yeni riskler, enerji ve aşırı sağ çıkmazı ile zayıflayan yerel hükümetler nedeniyle Avro'ya duyulan güven geriliyor. Açıkçası, Avro-Dolar eşitliği (parite), kısa vadede Avrupa için daha gerçekçi görünüyor.
Ancak, zayıf parite ve enerji fiyatları gibi etkiler, daha yüksek enflasyon ve daha sıkı para politikası ihtiyacı riskleri de doğurabilir. Bu da gözden kaçırılmaması gereken bir başka önemli faktör.
Ekonomi durgun
Bu süreçte yüksek faizler, aşırı borçlanma, ikiz açıklar ve ihracat pazarları ile ilgili risk faktörleri Avrupa ekonomilerini zorlamaya devam edecektir. Enerji de önemli bir risk faktörü olarak belirmektedir. Sanayi üretimi gerilemekte, imalat PMI verileri daralmaya işaret etmektedir.
Trump'ın ek gümrük vergisi çıkışı, ABD'ye ihracatı GSYH'sının yüzde 3-4'ünü bulan Almanya için adeta kâbus senaryosu olacaktır. Avrupalı otomobil ihracatçıları ise risk listesinin başında yer alacaktır. Almanya ekonomisindeki durgunluk ise, arz zinciri bağlantıları üzerinden, Orta ve Doğu Avrupa'ya da doğrudan yansıyacaktır. Ayrıca Trump'ın Çin ürünlerine yüzde 60, diğer ithalat ürünlerine yüzde 20 tarife uygulamasının, AB büyümesini yüzde 1 düşürmesi bekleniyor ki bu da AB'nin mevcut durumdaki beklenen büyüme oranına denk olacaktır.
Ukrayna'dan Ortadoğu'ya küresel jeopolitik gerginlikler, yeni Trump döneminin olası yeni ticaret savaşları dalgası, enerji ve emtia krizleri, Avrupa ekonomilerinin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanmaktadır. Öte yandan, borçların çevrilebilirliği de sorun olacaktır. Özellikle de Fransa ve İtalya ekonomileri ciddi risk altındadır. Almanya ise enerji üzerinden Rusya'ya olan bağı önemli bir sorundur. Dolayısıyla, dışa bağımlılık öncelikli bir konu.
Ukrayna'dan Avrupa'ya akan doğalgaz akışının 1 Ocak'tan itibaren duracak olması da örnek bir risk faktörü. Bu yüzden AB, ABD'den LNG almaya hevesli görünüyor. Trump da AB'yi verdiği ihracat fazlasını kompanse etmek için ABD'den petrol ve gaz almak için zorluyor. Bu dinamikler doğal olarak iş piyasasına ve dahi uzun vadeli dinamikleri itibariyle hisse senedi piyasalarına yansımaktadır. Dolayısıyla Avrupa'da piyasalarda genelde olumsuz bir hava oluşmuş durumda.
Avrupa'da piyasalar ve siyaset karışık
AMB'nin ekonomiyi desteklemek için daha yumuşak bir tavır takınması ve bir nebze politika ayrışması da AB için riskler getiriyor. Küresel yüksek faizler özellikle Fransa ve İtalya gibi borçlu AB üyeleri için kötü alametler. Yükselen küresel borçlanma maliyetleri, 2010'lu yıllardakine benzer sorunlar doğurma riski barındırıyor. Ayrıca, enerji krizleri ve ekonomik durgunluk ile birlikte siyasi istikrarsızlık da Avrupa'nın önündeki en önemli sorunlar arasında.
AB'nin iki ana motoru Almanya'da koalisyon, Fransa'da ise hükümetin çökmesi önemli sorunlar. Bu ekonomik ve siyasi ağırlık merkezlerinin halihazırda siyasi belirsizlikler yaşıyor olması bir diğer değişken. İtalya ise uzun yıllardır düşük büyüme ve yüksek borçlar ile boğuşuyor. Dahası; Brexit, pandemi, Ukrayna'daki savaş, enerji krizi, resesyon riskleri, enflasyonist süreç, mali tablolar, gerileyen alım gücü ve göç dalgaları ile hırpalanan Avrupa'da, önümüzdeki yıllarda aşırı sağın yükselişi ile siyasi istikrarsızlık daha da artabilir. Çünkü gerileyen alım gücü, geçim sorunu, gelecek kaygıları Avrupa'da aşırı sağı güçlendiriyor. Dolayısıyla politik belirsizlikler artıyor. Artan belirsizlikler ise yeni yatırımlar ve üretimi de sekteye uğratma ihtimalini doğuruyor. Ayrıca aşırı sağın yükselişi, yeşil dönüşüm ve jeopolitik gerginlikler ekonomik ve politik yansımaları da beraberinde getirebilir.
Küresel resim
ABD piyasalarında ise Trump'ın gelişi ile birlikte, içeride daha düşük vergiler, deregülasyon ve şirket dostu yaklaşımlar nedeniyle teknoloji odaklı endeksler yükselişte. ABD'de veriler genelde güçlü bir reel ekonomik aktiviteye işaret ediyor. Cumhuriyetçilerin genelde müdahale karşıtı, şirket dostu ve sendika karşıtı duruşları ve Cumhuriyetçi Trump'ın piyasa dostu, daha az müdahaleci tavrı, daha düşük vergilerle deregülasyon trendi ve enflasyonu körükleyebilecek daha gevşek düzenlemeler beklentisi de etkin olacaktır.
Öte yandan FED müdahalelerinin azalması, kotalar ve yüksek tarifeler ise enflasyonu artırabilir. Bu anlamda, II. Trump dönemi, enflasyonun artabileceği ve ekonomik büyümenin zayıflayabileceği bir senaryoyu da doğurabilir.
Trump'ın korumacılık eğilimi uluslararası ticaretin azalmasına, üretimi ABD'ye kaydırma ve ABD'yi içine kapatma arzusunun ise ABD ve ilişkili ülkelerde daha fazla finansal, iktisadi ve politik negatif yansımalara neden olabilir. Dünyanın geri kalanında da ticaret savaşları ve içe kapanmaların getirebileceği daha düşük büyüme ve daha yüksek enflasyon da olası.
Zayıf Avro şans da olabilir
Avro bölgesi ekonomileri tüm bu gelişmelerden, enerji şoklarından ve yüksek faizlerden olumsuz etkilendi. AMB, altı ay önce faizleri ilk indirmeye başlayan merkez bankalarından biri oldu. Buna rağmen, 2024 için büyüme ve enflasyon beklentileri düşürüldü. AB'nin lokomotifi Almanya'da da imalat sanayi olumsuz etkilendi.
Bu olumsuz girdilere karşın AB'nin pazar çeşitliliği, mevcut riskli ortamda önemli bir avantaj. Özellikle de AB'nin sattığı lüks kategorisindeki ürünlerin fiyat-talep esnekliğinin düşük olması da yüksek gümrük vergilerine rağmen talebi çok fazla düşürmeyebilir. Yeni tarifelerin ABD'deki enflasyonist etkisi ve daha yüksek kalacak faizler de avroyu değersiz kılarak, AB ürünlerinin fiyatlarını daha cazip kılabilir.
Bu açıdan zayıf avro, AB ekonomileri için bir şans da olabilir. Avrupa ekonomilerinin kısa vadede, yeniden rekabet avantajı kazanması, verimlilik ve inovasyonda kaybettikleri avantajı bir süre için kompanse etmelerine destek sağlayabilir. AB üretimine artan talep ise sanayi üretimi ve istihdamı tekrar güçlendirebilir.
Mali bir birlik ile tamamlanmayan bir parasal birliktelik nedeniyle AMB'nin borçlarını çevirmede sorun yaşayabilecek ekonomilere finansman sağlaması tek çıkış yolu olarak görülüyor. Ancak, AB'nin ve AMB'nın, borçların çevrilmesi ile ilgili desteklerden ziyade, rekabet ortamının, inovasyon ve verimliliğin artışına ve KOBİ'lerin desteklenmesine çok daha fazla ihtiyacı olacak gibi.
Nitekim, Avrupa ekonomileri, Çin ve ABD ile rekabette, inovasyon ve verimlilikte geri kalmış durumda. Buna yönelik uzun vadeli çözümler düşünmeleri gerekecek. Öte yandan, AB'deki durgunluk ve yaşlılık, ticaret açısından olumsuz görünse de Türkiye, örneğin Trump'ın olası ticaret savaşlarından, yeniden konumlanma ile avantajlı da çıkabilir. Trump, jeopolitik gerginlik ve savaşları bitirerek de Türkiye gibi dış açık veren ülkelere ciddi faydalar sağlayabilir.
[Sabah, 4 Ocak 2025]