Kaba bir bilim tarihi okuması yaptığınızda hep bilimsel çalışmaların siyasi gelişmelere öncülük ettiği fikrine kapılabilirsiniz. Ancak bu ilişki o kadar basit değildir. Hatta çoğunlukla siyasi ve ekonomik gelişmelerin bilimsel çalışmaları da harekete geçirdiğini söylemek daha doğru olur. Bu çok da doğaldır. Zira bir ülkedeki ekonomik refah ve siyasi düzen bilim ve sanat gibi alanları etkiler, gelişmesine de katkı sunabilir.
Bilimsel çalışmalar çoğunlukla siyasetin arkasından yürür.
Ancak Türkiye'de son dönem gelişmelere baktığınızda bu mesafenin çok daha ciddi biçimde açıldığı görülüyor.
Ülkenin gündeminde birçok konu var ama akademik çalışmalar bu konulara neredeyse yetişemiyor. Yetişememek bir kenara birçok örnekte köstek bile olduğunu söyleyebiliriz. Bu söylediklerim herkesi bağlamaz ama genel çoğunluğa baktığınızda maalesef akademik dünyanın ciddi bir üretim sıkıntısı çektiğini, Türkiye'nin gündem maddelerine dair teorik açıklamalar sunamadığını görüyoruz.
Mesela ülkemizde ekonomik sorunlar yaşandığında dahi buna dair ekonomi hocalarının ürettiği söylemin ne hale geldiğini bir düşünün. Birkaç popülist ekonomist sadece yıkıcı ve sorumsuz eleştiriler yapmayı görev olarak biliyor. Klasik neoliberal ezberleri tekrar etmekten öteye geçemiyor. Küresel ekonominin ne hale geldiğini, Türkiye'nin ne durumda olduğunu ve bu çerçevede sağlam bir ekonominin nasıl kurulması gerektiğini anlatan yok.
Ekonomi böyle de siyaset alanı farklı mı? Maalesef birçoğumuz günlük siyaset tartışmalarının içinde boğuluyoruz. Son 6 yıl içerisinde ülkenin siyasetinde böylesi muazzam değişimler olurken, siyasete ışık tutan kaç tane çalışma veya iddia gördünüz?
Ülkede ciddi bir göçmen nüfus var. Hükümet bunun çözümü için türlü çabalar gösteriyor. Bürokrasi çalıştaylar düzenliyor. Yurtdışında pazarlıklar yapılıyor. Ama birkaç ismi istisna tutacak olursanız ülke akademisinin göç konusunda hiçbir gerçekçi çözüm önerisi üretemediği ortada. Çoğu akademisyen para kazanacağı birkaç proje koparıp yarım yamalak bir rapor yazma peşinde.
Türkiye Doğu Akdeniz'de kuşatmaya alınıyor ama Doğu Akdeniz ya da uluslararası hukuk uzmanımız yok denecek kadar az. Yine en parlak fikirler bürokrasi ve siyasetten geldi. Libya mutabakatı sayesinde anlamlı bir adım atıldı. Ama akademi bunu ele almaktan dahi aciz.
Türkiye Suriye savaşının en önemli parçalarından biri. Ama Suriye'de Türkiye'nin izlemesi gereken stratejiye veya çözüm arayışına dair anlamlı bir akademik öneriye rastladınız mı? Erdoğan ve hükümeti ülkedeki tartışma düzeyinin çok ilerisinde değil mi? Güvenli bölgeden tutun da, terörle mücadelenin yöntemine kadar birçok konuda uzmanlar sadece yapılmış olanı kendi siyasi konumlarına göre değerlendirmenin ötesinde pek bir iş yapmıyor. Dünya baştan başa sarsılıyor.
Avrupa Birliği, BM, NATO gibi kurumların geleceği merak konusu. Ama bu dönüşüm ve değişimleri açıklayabilen ve bu çerçevede siyasete ışık tutabilen kaç kitap gördünüz? Akademi maalesef oturduğu yerden olmuş bitmiş olaylar üzerine ahkam kesmeye bayılıyor. Maalesef Türkiye'nin son üç yılda ortaya koyduğu vizyonu bile anlayabilenlerin sayısı çok kısıtlı. Hükümet Ortadoğu'dan Doğu Akdeniz'e, Avrupa'dan Asya'ya, Rusya'dan Amerika'ya kadar yepyeni ilişki türlerinin kapağını açıyor ve bambaşka bir vizyon üretiyor ama akademi sinik bir tavırla mızmızlık etmeye devam ediyor.
[Sabah, 14 Aralık 2019].