AK Parti, kuruluşundan itibaren kendisini tanımlamaktan uzak durdu. 28 Şubat sürecinde hükümetten düşürülen, siyasi partileri kapatılan kadroların, “bir çıkış bulma” arayışlarının neticesi olarak kurulan AK Parti, uzunca bir süre, “ne olduğunu” tarif etmekten öte “ne olmadığını” anlatmaya mesai harcadı.
Kurulduğunda, obsesif bir tutumla darbe tezgahlamaya devam eden 28 Şubat süreci aktörlerinin şerrinden korunmaya, rejimin ideolojik aygıtlarının etkisinde kalarak kendisini “tehlikeli” olarak kodlamış toplumsal kesimlerin endişelerini gidermeye ve sistem tarafından marjinalleştirilmiş partilere sırtını çevirip “sağlam” aktör arayışını bir siyasi tutuma dönüştürmüş büyük toplumsal çoğunluğun desteğini almaya öncelik verdi.
Bu öncelikler dolayısıyla, AK Parti, kimlik meselesini öteledi. Başlarda, içinden geldiği Milli Görüş geleneğinden kopuşuna, “İslamcı” olmayışına gerekçe kılmak üzere alelacele tedavüle soktuğu “muhafazakâr demokrat” etiketini de bir süre sonra terk etti.
Bu siyasi koşullar haricinde, kitle partisi olması da AK Parti’nin kimlik meselesine uzak durmasına yol açtı. Geniş bir toplumsal kesime hitap etmenin, yaygın bir tabanın desteğine talip olmanın gereği olarak AK Parti, demokratikleşme ekseninde buluşabildiği bütün kadrolara temsil imkanı sağladı.
AK Parti, kuruluşundaki siyasal konjonktür ve geniş tabanlı bir siyasal iktidar olma hedefi dolayısıyla, koordinatları özenle çizilmiş bir kimlik edinmekten uzak dursa da, kuruluşundan itibaren siyasal misyonu olan bir parti oldu. Bu siyasal misyon, ilk günlerden itibaren, devleti milletle buluşturmak, siyaset üzerindeki kayıt-dışı güç odaklarını tasfiye ederek siyaseti güçlendirmek, toplum-siyaset-devlet arasındaki ilişkiyi normalleştirmek oldu.
AK Parti, kimlik edinmekten uzak durduğu dönemler boyunca, bu siyasal misyon üzerinden toplumla bağ kurdu. Vesayetle mücadele misyonu, AK Parti’ye, siyasal önceliklerle oy veren bir toplumsal taban kazandırdı. AK Parti, kimlik ihtiyacını siyasi misyonla ikame ederek, hem tabanına siyasi bir sorumluluk aşıladı, hem de kimliğin yükleyeceği toplumsal taban daralması dezavantajından kurtuldu.
2010 referandumundan sonra, Erdoğan ve AK Parti’ye yönelik saldırıların artması, AK Parti misyonunun gün geçtikçe kimlik formuna dönüşmesine yol açtı. Erdoğan ve AK Parti’nin siyasal eksen değişikliği önerilerini reddederek Yeni Türkiye’yi inşa misyonunda kararlılık göstermesi ve tabanın bu karar etrafında kenetlenmesi, AK Parti’nin kimlik koordinatlarının netleşmesini sağladı. Bu koordinatlar, mücadele sürecinde –cephede- belirdiği için, AK Parti’nin siyasal tasavvurlarını daraltan bir niteliğe sahipti.
Ağustos ayı boyunca, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, AK Parti kongresi ve devir teslim törenleriyle inşa süreci üzerindeki mücadele Erdoğan ve AK Parti lehine çözüme kavuştuğuna göre, şimdi, Yeni Türkiye’yi inşa misyonunun gerekleri doğrultusunda, AK Parti’nin siyasal tasavvurlarını karşılayan yeni bir kimlik tarifine ihtiyaç var.
İnşa siyaseti, tasfiye siyasetinden farklı olarak, tepkisel olmayan, konjonktüre bağımlı olmayan bir siyasal tasavvuru zorunlu kılıyor. Bu da koordinatları belirlenmiş bir siyasal vizyon gerektiriyor. Erdoğan ve Davutoğlu’nun kongrede yaptıkları konuşmalar, AK Parti kimliğinin parametrelerini belirlemeye yönelik doyurucu referanslar içeriyordu. Önümüzdeki dönemde de, AK Parti’nin en önemli önceliklerinden biri, siyasi kimliğini, Yeni Türkiye’yi inşa siyaseti doğrultusunda içeriklendirmek olacaktır.
[Akşam, 31 Ağustos 2014]