Ortadoğu ve Kuzey Afrika siyasi, ekonomik ve stratejik nedenlerle Avrupa için her zaman önemli bir bölge oldu. Bölgenin içinde barındırdığı istikrarsızlık ve çatışmalar Avrupa’nın yakından takip ettiği, zaman zaman müdahil olduğu durumlar ortaya çıkardı. Enerji, güvenlik ve göç gibi son yıllarda öne çıkan unsurlar da Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın taşıdığı potansiyel imkân ve riskleri Avrupa gündemine taşıdı. Bölgenin Avrupa için önemi özellikle 2004 yılında AB’nin genişlemesinin ardından artarak devam etti.
Arap dünyasında 2010 yılının sonunda patlak veren büyük çaplı halk hareketleri bölgede etkinlik gösteren tüm uluslararası aktörler gibi AB dış politikasını da derinden etkiledi. Dış politikasındaki parçalı ve uyumsuz yapıyı 2010’da oluşturduğu Avrupa Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği ile aşmaya çalışan AB, ortak dış politika hedefinden hala oldukça uzak olduğu dönemde karşı karşıya kaldığı Arap devrimlerine oldukça hazırlıksız yakalandı. Yüksek Temsilciliğin ilk ciddi dış politika testi olan bölgesel gelişmeler AB’yi yeni bir dış politika revizyonu sürecine sokarak dış ilişkilerde belli bir hareketlenmeye yol açtı. Ancak bu revizyon iç sorunların ve mevcut kökleşmiş politikanın etkisiyle sonuçlar açısından sınırlı kaldı. Bu durum eskinin tamamen ortadan kalkmadığı ve yeninin yanında varlığını koruduğu ikili bir yapıyı doğurdu.
Bu çalışma Arap dünyasında yaşanan halk hareketlerinin AB dış politikasına nasıl yansıdığı, AB içi tartışmaları nasıl etkilediği ve dış politika aktivizmi ile dikkat çeken Türkiye’nin AB’nin bölge politikasında nerede durduğu sorularını irdelemeyi amaçlamaktadır.