SETA > Yorum |
ABD ile Nereye Kadar

ABD ile Nereye Kadar?

ABD'nin içindeki güç kavgasını görüyor ve anlıyoruz. Koca ABD'yi CIA'in bir tarafa Pentagon'un bir tarafa Dışişlerinin bir başka tarafa çektiğini de.

Uzun süredir gergin bir düzlemde yürüyen Türkiye-ABD ilişkileri bir krize dönüştü. Konu, kamuoyuna vize krizi olarak yansıdı. ABD Büyükelçiliğinin vize başvurularına getirdiği kısıtlamaya Türkiye de karşılık verince sabık Büyükelçi John Bass yalpalamaya başladı. Görünen o ki Türkiye'den öyle bir tepki beklemiyorlardı. Aksine FETÖ ile irtibatlı çalışanları ile ilgili beklentilerinin karşılanacağını umuyorlardı. Peki neydi bu beklentiler? Tutukluların avukatları ile görüştürülmesi, dava dosyalarının kendilerine iletilmesi hatta tutukluların serbest bırakılması vs. Yani hukuki prosedürün dışına çıkılarak isteklerinin yerine getirilmesini dayatmaya çalıştılar.

Ama olmadı. Türkiye direnince işlerine geldiğinde kullanıverdikleri müttefiklik ilişkisini hatırladılar. Üstelik tehdit dolu cümlelerle. Neymiş, sekiz buçuk aydır DEAŞ saldırmıyorsa yapılan işbirliği sayesindeymiş. İyi de madem DEAŞ'a karşı bu kadar etkili istihbaratınız vardı da o dokuz ay önce nerdeydiniz? Ankara'da, Hatay'da, İstanbul'da bomba patlarken o istihbaratı kendinize mi sakladınız? DEAŞ sınırımızın dibine yerleşirken Türkiye DEAŞ'la iş tutuyor yaygarasını kim kopardı?

Kilis'e bombalar düşerken de sesiniz çıkmadı. Darbeden bir buçuk ay sonra her türlü riski göze alarak başlatılan Fırat Kalkanı Harekâtını sekteye uğrattığınızı da hatırlıyoruz. Dabık'tan sonra ilerlemenize gerek yok diyen de sizdiniz, Menbiç'te PKK'yı sahiplenen de. Havadan talep ettiğimiz desteğin %5'ini bile karşılamadı başında bulunduğunuz anlı şanlı uluslararası koalisyon. Bütün bunlar yetmedi, üstüne bir de "müttefiklik" ilişkisini iki FETÖ'cüye mahkûm ettiniz. Daha PKK ve FETÖ'yü saymadım bile.

İşlerin sarpa sardığını anlayınca da hem Washington, hem de büyükelçilikten peş peşe açıklamalar geliverdi. John Bass üç yıldır medyaya yapmadığı açıklamaları bir hafta içinde yaptı. Hem Washington'daki Türkiye düşmanlarına hem de Türkiye'deki karavaşlar da saldırı için sıraya girdi. Türkiye'nin NATO'dan çıkarılmasını dillendiren mi çıkmadı TRT World, AA ve SETA DC'nin kapatılmasını istemeyen mi? Bizim Amerikan muhiplerine de John Bass'ın buruk vedasına ağlamak düştü. Amerika ile gerginlikten medet uman CHP'liler ise "valla biz yapmadık AKP yaptı, onları cezalandırın" türküsünü tutturdu. Türkiye'nin ne demek olduğunu anlamayınca böyle çıkışlar da oluyor işte.

ABD'nin içindeki güç kavgasını görüyor ve anlıyoruz. Koca ABD'yi CIA'in bir tarafa Pentagon'un bir tarafa Dışişlerinin bir başka tarafa çektiğini de. Başkan ile Dışişleri Bakanı'nın Twitter'dan birbirlerine IQ testi önerdiği günlere geldi koca ABD. Ama bize ne. Bu dağınıklığın maliyetini niye biz üstlenelim. Bu boşluktan doğan McGurk'ler, John Bass'lar, Vottel'lerin sorumsuz heveskarlıkları ile boğuşup ABD'yi mazur mu göreceğiz? "Olur öyle şeyler; PKK'yı destekliyorlar, FETÖ'ye de sahip çıkıyorlar ama gün gelir hatalarını anlarlar. Biz bu geçici dağınıklığı hoş görüp sabredelim" mi diyeceğiz. Hayır.

Eğer hala ABD içinde bir yerlerde akl-ı selim kaldıysa Cumhurbaşkanı'nın Perşembe günkü çıkışına kulak kabartırlar. Türkiye'de yükselen Amerikan karşıtlığının ne demek olduğu ve nereden kaynaklandığı üzerinde de düşünürler. Bu noktada Perşembe günü SETA'da gerçekleşen panelde Hasan Basri Yalçın'ın yaptığı hatırlatmayı aktarayım. Türkiye her biri doğrudan ülkeye saldıran terör örgütleri FETÖ, DEAŞ ve PKK ile savaş halinde. ABD FETÖ'cülerin sığınağına dönüşmüş durumda. PKK/YPG'ye verdiği silahları Türkiye'ye vermiyor. DEAŞ'a karşı verdiğimiz mücadelede yeterli desteği vermedi. Verdiği desteği de büyükelçinin ağzından bir tehdit diline dönüştürüyor. Bu durumda Amerikan karşıtlığının yükselmesi anormal mi?

Üstüne şunu ekleyelim. John Bass, Türkiye ile sorunlu olmadıklarını ama hükümetin uygulamalarından muzdarip olduklarını defalarca dile getirme ihtiyacı hissetti. Türkiye'nin %70'ini gözden çıkarmayacaklarına göre yükselen bu Amerikan karşıtlığına kulak kesilsinler. Bu atmosferi nasıl oluşturdukları sorusunu sorarak başlayabilirler mesela. Tutarlı bir şekilde düşünebilirlerse, bu şekilde devam ettikleri takdirde Cumhurbaşkanı'nın bile bu karşıtlığın önüne geçemeyeceği sonucuna varacaklar.

O halde FETÖ ve PKK konusunda Türkiye'nin endişelerini giderecek adımları atmak kendileri için iyi bir başlangıç olacaktır. Aksi takdirde %70'in, başlıktaki soruyu sorma hakkı doğacaktır.

[Fikriyat, 13 Ekim 2017].