15 Temmuz 2016 Fettullahçı darbe girişiminin üzerinden tam beş yıl geçti. Geride kalan beş yıl içinde ise Türkiye kapsamlı bir dönüşüm yaşadı. Parlamenter sistemin değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçilmesi, güvenlik sektöründe yaşanan kurumsal değişim bağlamında sivil-askeri ilişkilerinin dönüşmesi, dış politikada hayata geçirilen yeni strateji ve terörle mücadelede kat edilen yol Türkiye'nin iç ve dış politikalarında yeni bir dönemin ortaya çıkmasını sağladı. Bu anlamda 15 Temmuz sonrası dönem Türkiye'nin 2002'den bugüne yaşadığı dönüşümle karşılaştırıldığın, kapsadığı konular ve ortaya çıkardığı etkiler bakımından Türkiye'nin bundan sonraki on yılını şekillendirecek bir zeminin de oluşmasına kaynaklık etmiştir. Ancak beş yılın ardından iki temel noktanın tartışılmasına ihtiyaç var. Bunlar biri 15 Temmuz darbe kalkışmasının ve buna karşı oluşan direncinin zemini, ikincisi ise 15 Temmuz anlatısının geleceğe aktarımı.
Bu zeminin anlatımı ne kadar doğru, aktarımı da ne kadar güçlü olursa Türkiye'nin önümüzdeki on yıllık dönemi de daha sağlam inşa edilebilmesi mümkün olabilir. Sadece iç siyasette yaşanan yeni rekabetin yönü açısından değil, aynı zamanda Türkiye'nin dış ve güvenlik politikalarının konsalidasyonu ve pandemi ile birlikte oluşan uluslararası sistem belirsizliğine adaptasyon açısından bu iki zemin hayati derecede önemlidir.
Peki 15 Temmuz'un hedefi ve buna karşı oluşan direncin gerçek zemini nasıl anlaşılmalıdır? 15 temmuz'un en önemli zeminlerinden birini, Türkiye'nin demokratik direnci oluşturmaktadır. Türkiye'nin demokratik direncinin darbe girişimini başarız kılacak şekilde işlemesinin ardında ise 2002 sonrası yaşanan siyasetin demokratikleşmesi, devlet-toplum ilişkisinin milletin merkezde olduğu bir zeminde yeniden konumlandırılması ve bürokratik vesayetin tasviye edilerek siyasetin milletin seçtiği siyasi iktidar tarafından tayin ve idare edilmesi yönünde çaba yatmaktadır. Her üç alanda darbe öncesinde ciddi ilerlelemeler sağlanmış olsa da bir bütün olarak Türkiye'nin bu iç hedefini darbe girişimi öncesi gerçekleştirdiğini söylemek mümkündür değildir. Zaten bu hedeflere ulaşılmış olsaydı darbeye neden olan zemin de ortadan kalkmış olurdu.
Bu haliyle ele alındığında darbe girişiminin hedefinde doğrudan milletin siyasetin ve devletin merkezinden uzaklaştırılması yer almıştır. Söz konusu hedef aynı zamanda, statükocu geridönüşcü güçler ile değişimci ilerlemeci güçler arasındanki mücadelede, demokratik güçlerin tasviye edilmesi olarak da izah edilebilir. Darbe girişimi ile birlikte kendini gösteren tasviye süreci, darbenin deri püskürtülmesi ile başarsız olmuş ve 15 Temmuz tam da Türkiye'nin demokratik direncini, milletin politik öznelliğini merkeze alarak sağlamlaştırmıştır. Milletin burada oynadığı rol, demokratik direncin hem merkezini oluşturmuş hem de Türkiye'nin geleceği açısından milleti yeniden bir sıçrama tahtasına dönüştürmüştür. Milletin zemin teşkil etmediği bir sıçrama tahtası bundan sonra ne mümkündür ne de bu zemine yaslanmayan böylesi bir siyasi strateji Türkiye'yi taşımaya muktedir olabilir.
İkinci önemli husus ise 15 Temmuz anlatısı merkeze alarak değerlendirilmelidir. Demokratik zeminin sağlamlaştırılması ancak ortak bir 15 Temmuz'un anlatısının oluşturulmasıyla mümkün olabilir. Bu anlamda 15 Temmuz'a yönelik iki temel "anlatının" olduğunu söyleyebiliriz.
Birincisi yukarıda ifade ettiğim demokratik güçler ekseninde ortaya koyulan ana temsildir. Bu temsil, 15 Temmuz'u bir bütün olarak devleti ve toplumu teslim almayı hedefine koymuş bir kalkışma olarak ele alırken, bunun karşısında kendisini konumlandıran temsil ise 15 Temmuz'u Kemalist rejimin tasviyesine yönelik bir girişim olarak ele almaktadır. Birinincisinin merkezinde demokratik Türkiye temsili hakimken, ikincisinin merkezinde statükocu aktörlerin yer aldığı bir söylem söz konusudur. Bu iki güç merkezi arasında bugün de devam eden ayrışma, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi üzerinden daha çık bir şekilde görülmektedir. Ancak bu temsildeki fark, 15 Temmuz'un geleceğe aktarımı açısından stratejik düzeyde bir siyasi pratik ayrışmasını ortaya çıkarmaktadır. Tıpkı 1960, 1971, 1980 ve 1998 darbelerini demokrasiden uzaklaşan bir geriye dönüş olarak almak yerine, darbeyi "haklı çıkarak" ölçüde öven söylem ve pratiklerde görüldüğü gibi, 15 Temmuz üzerinde de darbe övgüsü olmasa da bile yeni bir ayrışmanın olduğunu söylemek mümkündür. Darbe girişimini uzun süre bir "tiyatro" söylemi eksenine yerleştiren Kılıçdaroğlu tam da böylesi bir ayrım çizgisinin oluşmasına ve dolaşıma girmesini sağlamaktadır.
15 Temmuz'un aktarımında yaşanan bu "mücadele", darbe girişimini engelleyen zemini de zayıflatan en temel unsurlardan biri olarak görülebilir. Bu nedenle hem 15 Temmuz'un zeminini doğru bir tarihsel bağlama oturtarak anlatan ve geleceğe aktaran bir siyasal söylem ve pratik Türkiye'nin gelecek on yıllarının istikrarını sağlayabilir.
[Sabah, 10 Temmuz 2021].