Geride bıraktığımız hafta, yerli otomobile ilişkin görüntülerin gündeme düşmesiyle birlikte çeşitli tartışmalara sahne oldu. Kapsayıcı, milli bir sahiplenme duygusunu öncelemek yerine bilinçli / bilinçsiz yapılan saldırılar, hiç de kolay elde edilmeyen bir heyecanı yine doğar doğmaz baltaladı. Oysa Türkiyemizin zor zamanlardan geçtiği, saldırılara maruz kaldığı şu dönemde art niyetli yaklaşımları kulak ardı edip rasyonel, önyargısız düşünmeyi başarmak ve sevinçte de acıda da birlik olmak tek çaremiz.
Toplumumuzun geleceği için olmazsa olmaz bu gereksinimin altını özellikle çizerek, yerli otomobil projesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Geçtiğimiz yıllarda TÜBİTAK’taki görevim esnasında çalışmaların gelişimine şahit olan biri olarak da, projenin ilerliyor olduğunu görmekten ayrı bir mutluluk duyuyorum.
Bu bağlamda, prototip görüntülerinin ardından gelen eleştirilerin, dünya çapında yaygın bir uygulama olan platform paylaşımı gerçeğinden kopuk ya da bihaber bir şekilde ortaya atıldığını da yeniden hatırlatmak isterim. Fikri mülkiyet hakları Türkiye’ye ait olacak olan yerli otomobil, projeye öncülük eden TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nin (MAM) sahip olduğu teknolojik bilgi ve yeteneklerle, söz konusu platform üzerinde inşa edilecek.
Ve planlandığı üzere ilerlendiği takdirde, 2019 yılı sonunda Türkiye, yüzde 90 civarında ağırlıklı bir kısmı kendi topraklarında üretilen özgün tasarım ve teknolojilere sahip bir yerli otomobile kavuşmuş olacak.
TÜBİTAK MAM, güç elektroniği ve kontrol teknolojileri ile ileri enerji teknolojileri alanlarında öne çıkan kıymetli bir ekiple çalışmalarını yıllardır sürdürmekte. İşte yerli otomobil gibi milli kimliğe sahip önemli projelerde de, biriktirdiği bu ilgili kabiliyetleri kullanıyor / kullanacak. Bakın; geçtiğimiz günlerde nihayete eren ancak nedense gündemde hak ettiği yeri bulamayan “Milli Elektrikli Lokomotif” projesi de, yine MAM’daki söz konusu insan kaynağı ve altyapı değerimizin bir göstergesi niteliğinde.
Kısaca bahsetmek gerekirse; ülkemizin raylı sistem araçları sanayindeki konumuna yepyeni bir anlam katan milli elektrikli lokomotif E1000, baştan aşağı yerli olmasıyla gurur veriyor. Projede, yüksek teknolojik değere sahip CER konvertörü ve kontrol ünitesi ile merkezi kontrol ünitesi dâhil çok sayıda kritik bileşene imza atan TÜBİTAK MAM ekibinin çalışmaları, TÜLOMSAŞ ve TCDD’nin de verdiği katkılarla milli bir mühendislik zaferine imza atmış oldu. Ortaya çıkan kazanımlar, şimdi yeni raylı projelerin hayata gelmesinde ya da ilerlemesinde de katalizör rol oynayacak.
Öte yandan, milli elektrikli lokomotifin raylara merhaba dediği Eskişehir’in, ilk yerli otomobil başarımız ve hüsranımız Devrim’in de vatanı olduğunu hatırlıyoruz. Bu bağlamda umuyorum ki; bir zamanlar esef verici bir şekilde kırılan hayallerimizi, yeni devrimimiz “yerli otomobil” projesi ile bu kez gerçeğe dönüştürebiliriz.
Bunu başarabilmenin en evvel şartı ise, yollarında yerli teknolojilerle “ilerleyecek” bir Türkiye hayalini hep birlikte kurup sahiplenmek… Zira ilerleme hızımız, vizyon ve güç birliği ile hareket etme yeteneğimize hayati bir düzeyde bağlı olacak.
[Dünya, 19 Ekim 2015]