İktidarın zor bir imtihan sahası olduğunu hepimiz söyleriz.
Bütün modernleşme hikayemize rağmen, içinde teneffüs etmeye devam ettiğimiz kültür de bize "mülk sahibi" olmanın korkutucu bir şey olduğunu hatırlatır.
Mülk sahibi olmak ya da toplumsal prestij, servet veyahut siyasal imkan sahibi olmak, çetin bir imtihanla karşı karşıya kalmak anlamına gelir.
Zira güç, adaletli olmayı, sorumlu davranmayı gerektirir.
Herkesten çok daha fazla.
Güç sahibi, adalet çizgisinin dışına çıktığı vakit sadece insanı değil, toplumu, kültürü ve tarihi de incitir.
Acıtır.
ESKİ İKTİDAR KOALİSYONU
Modern Türkiye tarihi acılarla dolu bir tarih.
Bu tarihin en Kemalist, en resmi, en ruhsuz, en yanlı anlatımlarına muhatap olanlar bile onun içinde ne çok acıların gizli olduğunu bilir.
Belki de o acılarla hala yeterince yüzleşilemediği için her bir toplumsal aktör kendi acısı üzerinden bu tarihi okur.
Fakat ne olursa olsun bütün aktörler için Türkiye tarihi acılı bir tarih.
Hiç kuşkusuz bu acılı tarihin oluşmasında en büyük pay iktidar sahiplerinde.
Siyasal imkana, ekonomik güce, toplumsal prestije ve kitle iletişim hakkına sahip olanlarda.
Bir başka deyişle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri kendisini büyütme çabası içerisinde olan iktidar koalisyonunda.
Bu koalisyon, esasında Kemalist Türkiye'nin müesses nizamı.
Çeşitli badireler atlata atlata 2000'lere kadar gelen bir nizam.
Bu koalisyon son büyük hamlesini 28 Şubat döneminde yaptı.
Esasında 2000'lerin Türkiyesi, bu koalisyonun dağılma sürecine karşılık geliyor.
Eski iktidar yapısı tasfiye ediliyor.
Acılar yaratmış o iktidar yapısı iyi ki de tasfiye ediliyor.
Ve evet, kim ne derse desin yeni bir toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel gerçeklik alanı inşa ediliyor.
YENİ TÜRKİYE, YENİ İMTİHAN SAHASI
Yeni Türkiye, yeni bir imtihan sahası açıyor önümüze.
Önce iktidar sahipleri için.
Sadece siyasal imkan sahipleri için değil, toplumsal prestije, ekonomik güce ve kitle iletişim hakkına sahip olanlar için.
Bir yandan yeni bir düzen kurabilmek gibi bir mesele var önlerinde.
Diğer yandan adalet çizgisine sadık kalmak gibi çetin bir mesele.
Ne var ki iktidarı sadece güç sahibinin imtihanı olarak görmek de hak değil.
İktidar, onu ele geçirmek ve ondan pay almak isyenler için de bir imtihan sahasıdır.
Hatta onun etkilerine maruz kalanlar için de.
Bu yönüyle adalet, sadece iktidar sahibinin değil, onun bütün muhataplarının da ölçüsü olmak durumunda.
"İktidar eleştirisi" adı altında sadece "siyasal imkan sahipleri"ni karşısına alan ve eleştiri adına her türlü manipülasyonu meşru gören "gizli siyasetçiler" de adalet imtihanının muhatabı.
Yahut sadece siyasal imkan sahiplerine saldırıp, kendi epistemik cemaatlerinin oluşturduğu hegemonya karşısında sessiz kalan entelektüelleri bu imtihandan kim masun kılabilir?
Listeyi uzatmak mümkün.
Zor bir imtihanla yüz yüze olduğumuz açık.
Ne var ki başta iktidar sahipleri olmak üzere hiçbir aktörün bu imtihandan kaçmak gibi bir lüksü yok.
Hele ki siyaseti yeniden tanımlama iddiasıyla siyasete girenlerin hiç yok.
[Akşam, 8 Haziran 2014]