Bugünlerde nereye baksanız karşınıza bir üniversite reklamı çıkıyor. Büyük çoğunluğu da genellikle “vakıf üniversitelerine” ait.
Reklamların bu dönemde niçin yoğunlaştığı malum. Çünkü üniversiteye başlayacak öğrencilerin tercih dönemi devam ediyor.
Bu üniversite reklamlarının büyük çoğunluğu öğrenciye “tüketici” olarak yaklaşıyor. Öğrenciyi üniversiteye “kâr” getirecek bir “müşteri” olarak gördüğü için de reklamlar, kütüphanedeki kitap sayısı, abone olunan online veri tabanlarının genişliği, laboratuvarların yeterliliği, üniversitede öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı, akademisyenlerin yetkinliği ve yeterliliği, üniversiteden mezun olanların mezun olduğu alanda iş bulma oranı ya da üniversitenin uluslararası iş birlikleri gibi konulara odaklanmıyor.
Bu tip reklamlarda, doğrudan öğrencinin eğitim kalitesini ilgilendiren konular yerine daha çok, yüzme havuzu, kampüsün genişliği, şehir içindeyse ulaşım kolaylığı, binaların yeniliği, ya da tatil köyü reklamı gibi hususları içeren konular öne çıkarılıyor.
Bazıları fiyakalı, zamanın ruhuna uygun ve moda konuları tercih ediyor. Endüstri bilmem kaç sıfırdan bahsediyor. Ama internet sitesine girildiğinde ders programları ya da ders yeterliliklerine bile ulaşılmıyor. Ya da excel dosyası formatında ders programları karşınıza çıkabiliyor.
Dolayısıyla tercih yapacak öğrencilerin tercih yaparken en son dikkate alacakları konulardan biri üniversitenin yaptığı reklamlar olmalıdır.
Kuşkusuz üniversiteler, kendilerini tanıtabilmek için reklama da ihtiyaç duyar. Bu bağlamda her reklam veren üniversitenin de kötü olduğu anlamı çıkmasın bu yazdıklarımdan.
Ancak üniversite tercihinde bulunacak her öğrenci en azından kendi hayatını önemli oranda etkileyecek bu sürecin karar aşamasında seçeceği üniversiteyi, mesleği, bölümü çok yönlü araştırması gerekmektedir.
Genel olarak üniversitelerin ya da üniversitelerin bazı bölümlerinin öne çıkan özellikleri üstünlükleri vardır. Ama bir üniversitenin kalitesini belirleyen genel geçer hususlar da vardır.
Tercih yapacak öğrenciler internet üzerinden bu hususlarla ilgili detaylı bir araştırma yapması durumunda, üniversitelerle ilgili zihninde bir kanaat oluşabilir.
Üniversitenin uluslararasılaşması (işbirliği içinde olduğu farklı ülkelerdeki üniversitelerin sayısı, öğrenci değişim kapasitesi vb.) yabancı dil öğretme yetkinliği, kütüphanesinin yayın sayısı bakımından büyüklüğü, üniversitenin bölümlerinin uluslararası akreditasyonu, sanayi-üniversite iş birliği kapasitesi, öğretim üyesi başına düşen öğrenci ve bilimsel yayın sayısı, öğretim üyelerinin niteliği, programlar arası esneklik, e-Üniversite uygulamaları, öğrencilerin mezun olduğu ya da benzer alanlarda iş bulma oranları, aşağı yukarı bir üniversitenin kalitesi hakkında bilgi verir.
Öncelikle Türkiye’de üniversiteler belirli “kümeler” etrafında sınıflandırılabilir. Yani üniversiteler kalite bakımından hangi kümenin içine girdiği aşağı yukarı bellidir. Bu kümelerin de kalitesi birbirine yakındır.
Öğrencilerin tercih yaparken önceliği hangi konuya vereceği ile ilgili tartışmalardan biri, bölüm mü yoksa üniversiteyi mi önceleyeceği meselesidir.
Örneğin kalite bakımından orta düzeydeki bir üniversitenin belirli bir bölümü, daha üst sınıfta bulunan bir üniversitedeki aynı bölümden daha kaliteli olabilir.
Dolayısıyla da öğrenci bu tip ayrımlara tercihinde dikkat etmelidir.
Bazı üniversiteler son yıllarda öğrenci çekebilmek amacıyla “moda” ve “trend” olan bölümleri arka arkaya açtı. Ve üniversitesinin reklamını yaparken de bu tip moda bölümleri öne çıkarmakta. Hâlbuki bu tip moda bölümlerin çoğunda yeterli akademisyen ve altyapı yok. Çünkü bunlar yeni bölümler.
Dolayısıyla da yeterince araştırma yapmadan seçilen moda bölümlerden öğrenciler mezun olduğunda yeterlilik bakımından ellerinde sadece “diplomaları” olacak. O bölümün gerektirdiği esas yeterlilik düzeyini sağlamayacak.
Sonuç olarak, öğrenciler üniversite tercihi yaparken, “oturduğum şehre yakındı”, “reklamları iyiydi", “ailem öyle istemişti”, “öğretmenim önerdi”, “ulaşımı kolaydı”, “yeni trendlere uygun bölümleri vardı”, “kampüsü tarihî bir binadaydı”, “yeşillikler içindeydi” ve “arkadaşım o bölümü seçmişti” gibi yaklaşımlarla karar vermemelidir.
Kararından önce çok yönlü araştırmalıdır.
[Türkiye, 11 Ağustos 2018].