Soçi görüşmesinin yankıları devam ediyor. Tahıl koridorunun açılması konusunda Türkiye'yi övgüye layık bulan Batı medyası, Soçi görüşmesindeki Türkiye- Rusya yakınlaşması fotoğrafından rahatsız. Financial Times, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın risk aldığını belirterek ABD'nin "ikincil yaptırımları riski" tehdidine yöneldi bile. Avrupa medyası da Erdoğan'ın savaşın iki tarafı ile yürüttüğü diplomasiyi hayranlıkla karışık duygularla ele alıyor. Ancak Türkiye'nin jeopolitik önemini kullanarak AB'nin Rusya'ya yönelik yaptırımlarının yarattığı boşluğu doldurmakta "fırsatçılık" gösterdiğini iddia etmekten geri kalmıyor. Bütün bu değerlendirmelerin büyük bir kısmı propaganda mahiyeti taşıyor. Diğer bir kısmı ise Türkiye'nin Rusya politikasını doğru analiz etmemekle malul.
***
Her şeyden önce Türkiye'nin hem Rusya hem de Ukrayna ile görüşebilen noktada kalması tüm dünya, Batı ittifakı ve elbette ülkemiz için çok değerli. Ukrayna Savaşı'ndan sonra bazı Avrupa liderlerinin Putin ile müzakere etmeyi başaramamasına karşılık Erdoğan'ın önce iki tarafın dışişleri bakanlarını buluşturabilmesi ve sonra tahıl sevkiyatını başlatması önemli başarılar. İki tarafla görüşebilmek Türkiye'nin yükünü artırdığı gibi bazı fırsatlar da sunuyor. Kovid salgını sonrası lojistik açıdan değeri tekrar görülen Türkiye'ye hem Avrupa'dan hem Körfez'den hem de Rusya'dan yeni yatırımların ve ticari ilginin yönelmesi sürpriz değil. Tahıl sevkiyatında görüldüğü üzere bu stratejik rol Türkiye'ye sorumluluklar da yüklüyor. Karadeniz'in önemli ülkelerinden birisi ve Boğazların hâkimi olarak Türkiye savaşın derinleşmesini değil ateşkes ve barışın gelmesini istiyor. Bunun için de kendine özgü bir aktif tarafsızlık politikası uyguluyor. Moskova'nın eleştirilerine rağmen Ukrayna'ya SİHA veren Türkiye, aynı zamanda ABD ve AB'nin Rusya yaptırımlarını uygulamıyor, diğer birçok dünya ülkesi gibi. Soçi zirvesinde Türkiye ve Rusya arasında derinleştirilen ekonomik- ticari ilişkiler de Batı yaptırımlarını etkisiz kılma niyeti taşımıyor. Ankara bu konuda gerekli dengeyi koruyor.***
Türkiye, altı ayını dolduran Ukrayna Savaşı'nın olumsuz etkilerini hisseden ülkelerin başında geliyor. Sadece enerji fiyatlarının artışı bile Türk bütçesinin yükünü hayli artırdı. İnsani hususlar dahil bu bile Ankara'nın savaşın bir an önce durmasını istemesini ve diplomasiyi hareketlendirmesini anlatıyor. Bu arada "jeopolitik önemini kullanmak" şeklindeki eleştiri de hayli gülünç. Jeopolitik konumunuz birçok krizle sizi yüzleştirdiğinde coğrafya kader. Bu krizleri yöneterek etki ürettiğinizde "fırsatçılık" öyle mi? Türkiye, jeopolitik konumundan dolayı birçok krizin olumsuz tesirlerinden kaçınamıyor. Dahası bu krizlerde müttefiklerinden yeterli desteği hiçbir zaman görmüyor. Irak ve Suriye iç savaşları buna örnekler. Suriye'ye yerleşen Rusya karşısında Türkiye hangi Batılı müttefikinden destek gördü? Bazı Batı başkentlerinin alelacele Patriotları toparlayıp götürmesi hâlâ hatırlarda. Terörle mücadele ve sığınmacılar konuları daha vahim. Avrupa'nın Suriyeli sığınmacılar konusunda verdiği destek Türkiye'nin yükü yanında cılız kalır. Erdoğan, Suriyelilere destek için (BM Genel Kurulu dahil) her yeri harekete geçirmeye çalıştı. Sonuç ortada... Dar çıkarların fırsatçı, aymaz dünyası mı diyelim?***
Ukrayna Savaşı sırasında Türkiye'nin Rusya ile ilişkisini sorunsallaştırmak Avrupa'nın da lehine değil. Erdoğan'ın bu savaşın her aşamasında barışa ulaşmada olumlu rol alabilecek tek NATO lideri olduğu unutulmamalı. Rusya'ya uygulanan yaptırımların istenen etkiyi oluşturmadığı hatta Avrupa ekonomisini vurduğu artık daha çok yazılıp çiziliyor. Enerji yaptırım silahı, Rusya'dan çok Avrupa'yı zorluyor. Moskova, enerjiyi daha ucuza satabilecek çok sayıda ülke bulabiliyor. Yunanistan'ın aşırı talepleri yüzünden AB-Türkiye ilişkilerini kilitleyenlerin dönüp kendilerine bakmaları lazım. ABD ve AB'nin yeni yaptırım risklerinden bahsetmek yerine (2023 seçimlerine dair hesap yapmaksızın) Türkiye ile ilişkileri derinleştirmeyi seçmesi daha isabetli olur.[Sabah, 12 Ağustos 2022].