Türkiye ile Avrupa’nın önde gelen ülkeleri arasındaki ilişkiler son dönemde genellikle sorunlu bir şekilde gelişiyor. Özellikle Fransa ve Almanya ile ilişkilerin sorunlu olması meseleyi aynı zamanda AB ile Türkiye arasındaki sorun hâline getiriyor. Zira bu iki ülke AB’nin yönünü belirleyen ana aktörler.
Yunanistan gibi daha küçük AB ülkeleriyle yaşadığımız sorunlar ise daha eskiye dayanıyor. Ege’deki sorunlar, Kıbrıs meselesi, Batı Trakya’daki Türk azınlığa yönelik Atina’nın ayrımcı politikaları ve Türkiye’de Fener Rum Patrikhanesi etrafında yaşanan sorunlar iki ülkenin tarihteki kesişme noktalarıyla ilgili meseleler.
Bir tarafta ise artık AB üyesi olmayan ve son dönemde Türkiye ile ilişkilerini yeni bir düzleme oturtmak isteyen İngiltere var. 15 Temmuz darbe girişimi döneminden beri İngiltere’nin Türkiye ile ilişkiler konusunda Almanya, Fransa, Hollanda ve Avusturya gibi Avrupa ülkelerinden ayrıştığı görüldü.
İngiltere’nin, Türkiye’deki halkın seçtiği iktidarı kabullenen, ona yönelik darbe girişimlerini reddeden ve Türkiye’yi ekonomik ve güvenlik konularında ortak olarak görüp onunla “kazan-kazan” ilişkisi kurmaya yönelik bu tavrı Londra ile Ankara arasında daha sağlıklı bir ilişki kurulmasının kapılarını araladı.
Aslında her iki ülkenin de bu iş birliğine ihtiyacı vardı. AB’den ayrılma sürecine giren İngiltere’nin Brexit’in getireceği ekonomik zararları telafi edeceği yeni ortaklıklara ihtiyacı varken ABD, Almanya ve Fransa gibi Batılı ülkelerle sorunlar yaşayan Türkiye de Rusya gibi aktörlerle geliştirdiği iş birliğini dengeleyecek Batılı aktörlere ihtiyaç duyuyordu.
Almanya ve Fransa ile Türkiye’nin rasyonel bir ilişki geliştirmesi mümkün olmadı. Gerek Paris gerekse Berlin, Türkiye’yi iş birliği yapılabilecek eşit bir ortak olarak görmek yerine, gerekli gördüklerinde iç ve dış politikasına müdahale edebilecekleri ve Avrupa çizgisinden çıkmayan bir ülke olarak görmek istediler.
Her iki ülkedeki AK Parti ve Erdoğan karşıtı diaspora ve PKK sempatizanları Almanya ve Fransa’nın Türkiye politikasını sürekli olarak rasyonel çizginin dışına ittiler. Bu diasporanın olumsuz etkisi ve Ankara üzerindeki müdahale ve manipülasyon imkânlarının azalması bu iki ülke yönetimlerini giderek daha fazla hırçınlaştırdı.
Bunun yanında Türkiye’nin artan askerî ve ekonomik kapasitesiyle başta Libya olmak üzere, birçok Orta Doğu ve Balkanlar meselesinde Fransa ve Almanya ile çıkar çatışması yaşaması da Berlin ve Paris’i öfkelendiren başka bir faktör oldu…
İsrail’in saldırgan politikaları karşısında Türkiye’nin sert eleştirileri Almanya ve Fransa’yı rahatsız ederken, Suriye’ye müdahalede bulunarak Batı’nın ciddi yatırımlar yaptığı PKK/YPG’ye bu ülkede hayat hakkı tanımaması da Ankara ile Berlin ve Paris’in arasını açan diğer hususlar oldu.
Almanya ve Fransa’nın da İngiltere gibi, Türkiye’nin içişlerine müdahale etmekten vazgeçip Ankara’yı eşit bir ortak olarak kabul etmesi hem Türkiye’nin bu ülkelerle bütün tarafların kazandığı sağlıklı bir ilişki kurmasının kapısını aralayacak hem de Türkiye-AB ilişkilerini de doğru bir düzleme oturtacaktır…
[Türkiye, 8 Temmuz 2020].