SETA uzmanları, Pozitif Fuarcılık ve Basın Yayın Birliğince düzenlenen, Anadolu Ajansı'nın global iletişim ortağı olduğu CNR 5. Uluslararası Kitap Fuarı çerçevesinde gerçekleştirilen, "2019'a doğru Türkiye" başlıklı panelde, Türkiye’nin yeni vizyonları ve hedefleri konusunda değerlendirmelerde bulundu.
SETA Genel Direktörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, 2019 seçimlerine vurgu yaparak, ‘’Önümüzde kritik 1 buçuk yıl var. Bu süreç Türkiye’nin önümüzdeki 50 yılını şekillendirecek. ‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ seçimleri gelecekle ilgili temel kararların alındığı ve hayata geçirildiği bir dönem olacak.’’ dedi.
Türkiye’nin seçimlerle birlikte iç ve dış politikasının yeniden şekilleneceğini vurgulayan Duran, şunları kaydetti:
‘’AK Parti iktidarında 15 yıldır yaşadığımız dönüşümün daha da hızlanmasına şahit olacağız. Türkiye’nin de içinde olduğu bölgenin hızlı bir değişimden geçiyor olması dünyanın da yeni bir belirsizlik çağına gidiyor olması anlamına geliyor. Ayni bu durum dünyanın bir belirsizlik çağına gidiyor olmasıyla da yakından alakalı. 2013’ten beri yaşadığımız türbülans devam eder mi, nasıl eder, bizi neler bekliyor, bu konuda yoğunlaşmamız gerek. Orta Doğu, vekalet savaşları arenasına dönüştü. ABD ve Rusya’nın yanı sıra, 'Körfezin 2 sultanı' olarak nitelenen Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'ın da bölgeye ciddi müdahaleleri var."
Duran, Körfezin 2 hırslı veliahtı Suudi Arabistan ve BAE’nin bölgeyi yeniden dizayn etme amacı güttüğüne dikkati çekerek, şöyle devam etti:
‘’İran’a karşı bütün bölgeyi toparlamak istiyorlar. Ancak Türkiye burada oyunları bozuyor. Çünkü Türkiye, bölgede böyle bir kutuplaşmayı istemiyor. Bunun ancak İsrail’in menfaatlerine yarayacağını düşünüyor ve böyle bir şey olduğu takdirde hem İran’ın hem de Suudi Arabistan’ın zayıflayacağını ve bunun da bölge için tehlikeli olacağı kanaatinde. Bu nedenle Türkiye, kendisi bir kutup oluşturmaya çalışıyor. ‘’
Türkiye’nin bölge ile ilgili duruşunu, Türkiye’yi İran’ın karşısında konumlandırmak isteyen Suud Arabistan, İsrail, Amerika ve BAE cephesinin işine gelmediğini savunan Duran, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Dolayısıyla ülkemizde hem içeride hem de etrafımızda oluşturulan türbülansın devam edeceğini varsaymamız lazım. Çünkü Türkiye, yepyeni bir dengeyi oluşturmaya çalışıyor. Afrin operasyonunda Türkiye’den beklenenden çok daha hızlı bir başarı elde edildi. Bunun Suriye’deki denklemi değiştirdiği ortada. Türkiye, Amerika ile Rusya arasında oluşacak bir denklemle Suriye’nin geleceğinin şekillenmesine ‘hayır’ dedi. Ve Afrin, başarısıyla da aslında YPG’nin bir toprak kontrolünü ortadan kaldıracağının ilk işaretini vermiş oldu. Suriye ve Irak’ta bunun devamı gelecek. İdlib, Münbiç, Fırat’ın doğusu, Sincar, tüm bu bölgelerin Suriye ve Irak’ın bölünmesini engelleyecek."
Prof. Dr. Duran, Türkiye’nin Orta Doğu denkleminde daha aktif olacağına işaret ederek, "Bu nedenle, 2019’a giderken Türkiye Afrin operasyonu ile kendisini sınırlı tutmayıp daha yeni operasyonlar yapacak. Ve bunun da açtığı siyasi alan Türkiye’nin güçlenmesini sağlayacak. Etrafımızdaki bölgenin bu şekilde şekillendiğini kısaca özetlersem, iç siyaset açısından baktığımızda, 'Cumhur İttifakı'nın çok önemli bir istikrar getirdiğini ve AK Parti iktidarının önünde bir geniş alan açıldığını söylemeliyim.’’
''Türkiye 2019’a giderken hedefi istikrar''
SETA İstanbul Genel Koordinatörü Prof. Dr. Fahrettin Altun ise Türkiye için tarihin, 20. yüzyılda hiç akmadığı kadar hızlı aktığını ve bunun da Türkiye'nin daha önce hiç olmadığı kadar haklı ve öznel olmasından kaynaklandığını belirtti.
Türkiye'nin ürettiği siyasetle artık bir özneye dönüştüğünü ifade eden Altun, ''Türkiye, attığı adımlarla bölgesel ve küresel siyasete doğrudan etki ediyor. Türkiye'nin özne olması son dönemlerde karşılaştığı yıpratma savaşının da sebebini oluşturuyor. Çünkü Türkiye bölgesel bir güç olarak, uluslararası ilişkiler alanına çıktığı andan itibaren çevrelenmeye, maniple edilmeye çalışılan bir ülke oldu. Biz bunun etkilerini özellikle 2013 yılından itibaren görüyoruz. Gerçekten yoğun bir yıpratma savaşıyla karşı karşıya kaldığımız bir savaş fakat bir taraftan da bu 5 yıllık süreç, bir yandan bu yıpratma savaşı ile mücadele ederken bir yandan da bir ajandayla bir inşa çabasını da sürdürüyoruz.'' diye konuştu.
Türkiye'nin önünde iki temel yol olduğunu kaydeden Altun, şunları söyledi:
''Bunlar birbirinden ayrılmaması gereken biri mücadele diğeri inşa yoludur. 2019'a giderken mücadele yolu hiç kuşkusuz terörle mücadele alanı. PKK, FETÖ ve onların şubesi konumdaki aktörlerdir. Terörle mücadele bağlamında şu anda Türkiye en somut adımı bugün itibari ile Afrin'deki zaferidir. Afrin, Türkiye'nin yeni dönem terörle mücadelesinin tecessüs etmiş halidir. Yeni dönemde Türkiye kendi sahasında değil, ön alıcı bir yaklaşımla kendi sınırları dışında yok ederek, terörle mücadele edeceğini var saydı. Ve bu varsayım çerçevesinde hareket etti. Buna yeni güvenlik konsepti diyoruz. Ve bu çerçevede Türkiye, sınır ötesi harekatlara başladı. Fırat Kalkanı ile DEAŞ'a, Zeytin Dalı PKK'ya doğrudan yöneldi. Ve çok önemli başarılar elde etti.''
Altun, Türkiye'nin sadece Afrin zaferi ile bir başarı elde etmediğini, ayrıca bir süredir unsuru olduğu Suriye sahasının da güçlü bir aktörü haline geldiğini aktararak, Türkiye'nin bölgesel gücünü pekiştirmesinin yanı sıra, yeni terörle mücadele konseptini de ortaya koyduğunu vurguladı.
Bu yeni güvenlik konseptinin, sınır dışı istihbarat toplama ve operasyon yapma başarılarının yanı sıra, milli ve yerli savunma sanayisinin gelişmişliğini de gözler önüne serdiğini aktaran Prof. Dr. Altun, sözlerine şöyle devam etti:
''Yeni güvenlik konsepti, Türkiye'nin savunmada değil aktif olarak sahada bulunduğunun göstergesidir. Sorunu kaynağında kurutma siyasetinin ürünüdür. Fakat Türkiye'nin 2019'a girerken bir mücadelesi daha var, o da siyasal istikrarı sağlamak. 16 Nisan'da adımı atılan siyasal dönüşümü kurumsallaştırmayı taçlandırmak ve 2019'a girerken Türkiye'yi siyasal istikrar içerisinde daha ileriye taşımak. Bu noktada 2019 seçimleri, Türkiye açısından en önemli meselelerden biridir.''
Altun, 2019 seçimlerine girerken Türkiye'nin siyasal alanda da bir inşa süreci yaşadığına dikkati çekerek, şunları söyledi:
''Bu inşanın gerektirdiği bazı hususlar var. Bunlar kurumsallaşmaya, normalleşmeye yönelik adımlardır. Her şeyden önce Türkiye yeni siyasal sistemine uyum yasalarını çıkartarak alt yapıyı oluşturmalı. Diğer taraftan da ekonomik büyümeyi sürdürmeli. Bütün bunlar birlikte yürütüldüğü takdirde, Türkiye büyüme ve özgürleşme mücadelesini sürdürebilir. Bu belirsizlikler çağı diye adlandırdığımız çağda hiç de kolay bir şey değildir. Bu çok zor ve Türkiye'yi her gün yeni okumalarla karşı karşıya bırakan bir süreçtir. Türkiye iddialarından vazgeçse ve kendi içine kapansa bu Türkiye'nin bekası açısından büyük risk teşkil eder. O nedenle Türkiye, ancak büyüyerek yaşayabileceğini varsaydığından bu adımları atıyor. Bu yüzden daha aktif politika izliyor ve bunları yaparken de meşru araçları kullanıyor.
Afrin harekatı ve zaferi, Türkiye'nin yeni bir lige taşındığının göstergesidir. Türkiye tehdit algıladığında sert gücünü kullanabilir. Bütün baskılara rağmen atması gereken adımları atabilen bir aktör olarak şu anda tescillenmiş durumda. Ve bu da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyası vizyonunun ve bu vizyonu hayata geçirirken attığı başarılı adımların bir sonucudur. Erdoğan'ın siyasi biyografisi Türkiye'yi yeni bir lige taşımıştır, Türkiye'nin özgürleşmesine ve büyümesine hizmet etmiştir.''
’Operasyonlarda toplumsal mutabakat yüksek’
SETA Toplum ve Medya Araştırmaları Direktörü Dr. İsmail Çağlar da Türkiye'de yaşanan dönüşümler sonrasında, 2019 Türkiye'sinde Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarının önemli bir noktada olduğunun altını çizerek, şunları ifade etti:
"Türkiye'nin gerçekleştirdiği operasyonları değerlendirirken, toplumsal mutabakatın yüksek olduğunu söylüyoruz. Bu desteklerin en önemli yanı ise Zeytin Dalı Harekatı'nın PKK'ya ve onun Suriye uzantısına yapılmış olması. Türkiye'de eşit derecede destek alması olduğunu görüyoruz. Arka planında ise ıskalamamamız gereken ve dönüşümlere paralel olarak ilerleyen şey de Türkiye'nin siyasal varlığının da dönüşmüş olmasıdır." diye konuştu.
Çağlar, hikayenin diğer tarafında farklı bir gerçeklik oluğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
"Suriye'ye baktığında tırnak içerisinde Orta Doğu bataklığı görmeyen, girildiği zaman bizi de Suriyeleştirecek bataklık görmeyen fakat oraya baktığı zaman bir imkan alanı toplumsal ve siyasi öznenin de bataklıktan bir imkan alanı olarak gören bakışın da dönüştüğünden bahsetmemiz gerekiyor. 2002'den 2019'a giden dönüşümüne baktığımız zaman, ekonomideki rakamların değişiminden, göstergelerden, yatırımlardan, Türkiye'nin içine girdiği türbülanslardan, müdahale çabalarından ve girişimlerinden, Türkiye'de Suriye'nin siyaseti nasıl değiştirdiğinden ve 15 Temmuz darbe girişiminden bahsedebiliyoruz. Bunların hepsi, görece olarak kolay izlenebilir, bahsedilebilir ve analiz edilebilir olan değişimler ama bunlara paralel olarak, olayların arka planında yaşadığımız toplumsal değişimleri, Türkiye'yi nasıl konumlandırdığımızı, çıkarları ve risklerin nerede başlayıp nerede sona erdiğiyle alakalı zihinsel dönüşümün toplumsal yansımalarını yeterinde konuşmuyor ve üzerinde durmuyoruz."''Türkiye vesayet odaklarını teker teker tasfiye etti''
SETA Avrupa Araştırmaları Direktörü Yrd. Doç. Dr. Enes Bayraklı ise Türkiye'de yaşanan dönüşümün yurt dışı ilişkilerini anlattığı konuşmasında, "Türkiye'de vesayet odakları vardı ve bunlar teker teker tasfiye edildi. Serbest seçimler, özellikle 1960 darbesinden sonra kademelendirilmiş bir vesayet sistemi Türkiye'de inşa edilmişti yani sistem pek çok sigortaya sahipti bu nedenle de devlet işleyemez hala geliyordu." dedi.
Türkiye'nin vesayet odaklarından kurtulmaya başladıkça başarısının arttığını vurgulayan Bayraklı, şunları kaydetti:
"Türkiye'de yer alan ve milletin içine sızdırılmış ve zamanla ele geçirilmiş olan farklı odaklar kullanılmaya başlandı. Bunların en önemlileri ise Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) oldu ve bu anlamda 15 Temmuz'da milletin gösterdiği tepki de bir milattır. Hem FETÖ'nün hem de Apo'nun fedaileri bunlar aynı gözü karalık, adanmışlık ve fedailikle hareket eden radikal hareketlerdir. Dolayısıyla aynı hayal dünyasında, yaratılmış bir gerçeklik içerisinde yaşıyorlar. Gerçeklikten de kopmuş olduklarını gördüğümüz bu iki örgütün mensuplarının, bugün Afrin operasyonuna verdikleri tepkilere bakarsanız tıpkı 15 Temmuz'da büyük darbeyi yedikten sonraki FETÖ'cülerin verdiği tepkilerle neredeyse aynı olduğunu görebiliyoruz."[AA, 18 Mart 2018]