Trump’ın seçim zaferinin ilk haftasında kabinesinde yer alacağını açıkladığı isimler, icraat önceliğinin sınır güvenliği ve göçmenlik meselesi olduğuna işaret ediyor. Bakan atamalarında Senato onay sürecini hızlandırmak isteyen Trump’ın dış politika takımının tamamı henüz netleşmiş değil ancak Niki Haley ve Mike Pompeo’yu düşünmediğini ilan etmesi ilk başkanlık dönemini tekrar etmek istemediğini gösteriyor. Trump’ın ilk başkanlığında ona kendi gündemlerini kabul ettirmeye çalışan ve başkanlıkta gözü olduğu için de daha bağımsız bir çizgi izleyen bu isimler yerine kendine tamamen sadık ve dediğini yapacak figürlere kabinede yer vereceği anlaşılıyor. Trump’ın ilk döneminde ‘odadaki yetişkinler’ tabir edilen bakan ve danışmanların Trumpçı politikaları ya törpüleme ya da kendi ajandalarıyla yönetme çabalarına bu sefer tahammülü yok. Gerek Kongre’deki Cumhuriyetçi çoğunluk gerek kamuoyu muhalefetinin daha zayıf olacak olması Trump’ın istediklerini yaptırabileceği bir ortam sunuyor. Bu durumun Trump’ın Türkiye politikası açısından da önemli sonuçlar doğurması beklenebilir.
SURİYE
Trump’ın ilk döneminde dış politika hamlelerinde kabine üyeleri, Kongre, medya ve ordudan geniş çaplı bir direnişle karşılaştığını hatırlamak gerekiyor. Washington’ın nasıl işlediğine yabancı olan Trump, Cumhuriyetçi Parti’yi de kendi istediği şekilde dönüştürmeyi henüz başaramadığı bir dönemde başkan olmuştu. Özellikle Rusya’nın seçimlere müdahalesi tartışması ve Trump’ın Putin’i eleştirmekten kaçınması, müesses nizamın kurumlarının direnişine yol açmıştı. Kongre’nin yoğun bir dış politika aktivizmine girişmesi, Rusya’yla iyi ilişkiler isteyen Trump’ın hareket alanını daraltmıştı. Kongre’nin bu amaçla geçirdiği Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlarla Mücadele (CAATSA) yasası S-400 alımı sonrasında ilk kez Türkiye’ye karşı uygulanmıştı. Kongre ve Pentagon’un baskısıyla F-35 programından çıkarılan Türkiye’ye karşı dönemin Dışişleri Bakanı Pompeo imzasıyla sınırlı da olsa bazı yaptırımlar açıklamıştı. Trump, Türkiye’nin pozisyonunu haklı bulduğunu söylemekten çekinmemiş ancak Kongre ve güvenlik bürokrasisinin baskısına diren(e)memişti.
O dönemde Suriye’den çekilmek istediğini açıklayan Trump bu konuda da benzer dinamikler dolayısıyla muvaffak olamadı. Türkiye’nin Rakka’nın DEAŞ’tan kurtarılması operasyonunu birlikte yapma teklifine CENTCOM set çekince, Trump YPG’ye yardımı tekrar onaylayarak Deaş’ı yok etme vaadini önceledi. Buna rağmen Suriye’den çekilme kararını Twitter’dan açıklayan Trump’a kamuoyu tepkisi çok büyük olmuştu. Amerikan ordusuyla ‘omuz omuza savaşan Kürtlerin’ Türkiye’nin insafına terk edildiği propagandasının çok güçlü işlenmesi, Trump’a geri adım attırdı. Deaş’la mücadele sona erdiğinde ise Trump Suriye’nin kuzeyinin Rusya ve İran’a bırakılmaması konusunda ikna edildi. Esed rejiminin İdlib’e harekât düzenlemesine karşı mesajıyla Türkiye lehine adım atan Trump, kimyasal silah kullanmasına da Şam’a füze saldırılarıyla cevap vermişti. Suriye’nin kuzeyinde Amerikan birliklerine fazlaca yaklaşan Rus paralı askerlerini de vurmaktan çekinmeyen Trump, bir türlü Suriye’den çıkma hedefini gerçekleştiremedi.
İkinci döneminde Suriye’den çekilme konusunda son derece kararlı görünen Trump’a direnilmesi pek mümkün görünmüyor ancak en azından onu ikna etmeye çalışacaklardır. Seçim zaferiyle birlikte Kongre’deki Cumhuriyetçi çoğunluk ve Trump’ın tekrar seçim kaygısı olmaması kamuoyu baskısını da azaltacaktır. Trump’ın CENTCOM veya İsrail’den gelecek Suriye’nin İran ve Rusya’ya bırakılmaması yönündeki muhtemel tavsiyesini ne kadar dinleyeceğini göreceğiz ancak çekilmekte ısrar ederse istediği olacaktır. O aşamada Türkiye’yle yakın bir koordinasyon arayışı içinde olması Türk-Amerikan ilişkilerindeki en önemli sorunlardan birini ortadan kaldırarak ikili ilişkiyi güçlendirebilir.
UKRAYNA
Kampanya döneminde Ukrayna savaşını bitirme sözü veren Trump’ın planının bazı detayları basına yansıdı. Ukrayna’nın NATO üyeliğinden 20 seneliğine vazgeçmesi ve Rusya’nın kazanımlarını koruması savaşın dondurulmuş bir çatışmaya dönüşmesi anlamına gelebilir. Rusya’nın işgal girişiminin hemen sonrasında müzakerelerde kritik rol oynayan Türkiye, Trump’ın savaşı sonlandırma çabalarında arabulucu rol oynayabilir. Ayrıca Trump’ın Ukrayna’ya yardımı kesmek istemesi, NATO’nun Ukrayna politikasının yeniden düşünülmesine yol açacağı için Türkiye’nin bu konudaki pozisyonu da önemli etki yapacaktır. Biden’ın Ukrayna galip gelene kadar yardım politikasının sonu geldiğini söyleyebiliriz ve Amerikan yardımı olmaksızın Avrupa’nın kendi başına bu savaşı sürdürmesi mümkün olmayacaktır. Bu süreçte Washington’la Ankara’nın yakın koordinasyonu Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dinamik başlatabilir.
FİLİSTİN
İkili ilişkilerde Filistin meselesinin en sorunlu alanlardan biri olması şaşırtıcı olmayacaktır. Netanyahu hükümetinin Gazze’den çekilmeyeceği ve Batı Şeria’yı da ilhak etmek istediği biliniyor. Trump’ın ilk döneminde tarihin en İsrail yanlısı Amerikan başkanlarından biri olması, önümüzdeki dönemde de İsrail’e güçlü desteğinin devam edeceğine işaret ediyor. Ancak Suudilerin İsrail normalleşmesi karşılığında Filistin devletinde ısrar etmesi, Filistin meselesini çözen başkan olarak tarihe geçmek isteyen Trump’ın üzerinde farklı bir etki yaratabilir. Netanyahu’ya baskı yapmaktan çekinmeyecek bir Trump’ın beklenmedik dinamikler yaratması mümkün. Bununla birlikte İsrail’e desteğinin Filistinlilerin durumunu daha da kötüleştirmesi durumunda Türkiye’yle görüş ayrılığının derinleştiği ve tansiyonun arttığı bir denklem oluşabilir. İsrail’in ABD’yi İran’a saldırtma çabasına direnecek olan Trump İran’ın alacağı tavra göre ilk aşamada sertleşebilir. Bunun bölgede tansiyonu artırması Türkiye’yle ilişkilerde de istikrarsızlık etkisi yapabilir.
LİDERLİK DİPLOMASİSİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la kişisel ilişkisinden övgüyle bahseden Trump’ın öngörülemezliğinin risk yaratması mümkün ancak iki liderin birbiriyle daha önce çalışmış olması ikili ilişkilerde istikrar yaratıcı bir etken olacaktır. Kurumsal ilişkileri önceleyen Biden yönetiminden farklı olarak Trump döneminde liderlik diplomasisinin daha fazla öne çıkacağını söyleyebiliriz. Türkiye’nin kaygılarını ve önerilerini dinlemeye çok daha açık bir Amerikan başkanı geliyor ancak Trump’ın bölgesel politikaları ve NATO ittifakıyla ilgili alacağı tavırların yeni ayrışma alanları yaratması şaşırtıcı olmayacaktır. Savunma ilişkileri gibi ikili meselelerde çok daha hızlı ilerleme kaydedilmesi ve bölgesel meselelerde de liderlerin sık görüştüğü daha yakın bir koordinasyon dönemi görebiliriz. Bu da Türk-Amerikan ilişkilerinin özellikle sorunlu alanlarında çözüm için somut adımların hızlı atıldığı bir dinamik yaratabilir. Gene de bölgesel dengelerin yaratacağı istikrarsızlık ve sürprizler, Türk-Amerikan ilişkilerini zaman zaman sınayan gelişmelere yol açabilir.
[Yeni Şafak, 13 Kasım 2024]