9 Ocak'ta başlayan ve bir hafta sürecek olan Güney Sudan’daki referandum, Sudan’ın 1956'da bağımsızlığını kazanması kadar tarihi bir gelişmedir.
9 Ocak günü başlayan ve yaklaşık bir hafta sürecek olan Güney Sudan’daki referandum, Sudan’ın 1956 yılında bağımsızlığını kazanması kadar önemli tarihi bir gelişme olarak görülmelidir. Referandum sonucunda Güney Sudan muhtemelen ayrı bir devlet olarak ortaya çıkacaktır. Bu durum doğuracağı siyasal sonuçlar açısından yeni bir sürecin başlangıcıdır. Bu çerçeveden bakıldığında söz konusu referandum sıradan bir oylama olmayıp Sudan ve bulunduğu bölgenin kaderini yeniden şekillendirecek kadar önemlidir.
Afrika’daki en geniş topraklara sahip devlet olan Sudan, bölgenin en uzun suren iç savaşa sahne olmuş ülkesidir. 1956 yılındaki bağımsızlıktan 1972’de Güney Sudan bölgesine verilen kısmi otonomiye kadar süren ilk iç savaş, kısa bir durgunluktan sonra, 1983 yılından yeniden başlamış ve 2005 yılında yapılan ve referandumun da önünü açan kapsamlı bir anlaşmanın imzalanmasına kadar devam etmiştir. 2005 sonrasında güneyin referandum hazırlıklarına, kuzeyin ise Darfur sorununa kilitlenmesi nedeniyle yaşanan göreceli istikrar bu referandum sonuçları ile yeniden tartışmaya açılacaktır.
Bugünkü haliyle Güney Sudan, Batı Ekvatorya bölgesi hariç, dünyanın en fakir bölgelerinden birisi olarak addedilmektedir. Bu durum hem referandum sonucu kazanılacak bir siyasi bağımsızlık durumunu hem de bölgenin geleceğini kaynakların paylaşımı açısından şekillendirecektir. Temel gıda maddeleri, sağlık ve su eksikliği birçok yardım kuruluşunu şimdiden alarma geçirmiş durumda olup referandum sonucu yeni çatışmaların yaşanması halinde ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalınması muhtemeldir. Temel ihtiyaç malzemelerinin eksikliğinin burada doğacak yeni bir iç savaş ve otorite eksikliğiyle birleşmesi durumunda Güney Sudan’ın ikinci bir Somali olması hiç de uzak bir ihtimal olarak görülmelidir.
Bu referandum sonuçlarının iki temel sonucu olacaktır. Bölgesel açıdan bakıldığında en temel etkisi Afrika’daki sınır tartışmalarını yeniden başlatacak olması ve benzer sorunlara sahip bazı devletlerde bölünme ve bağımsızlık taleplerini tetikleme ihtimalidir. Bu durum şimdiden Afrika’daki birçok devleti ve hatta Afrika Birliğini endişelendirmektedir. Bu açıdan uzun vadede referandumun asıl yansımaları, yıllardır bağımsızlığının tanınmasını isteyen Batı Sahralılar, Kongo’nun geleceği ve hatta bugünlerde tekrar gün yüzüne çıkan fakat aslında Fildişi Sahilleri’nde yıllardır süren dini temelli Kuzey-Güney çatışması üzerinde olacaktır. Yer yer çatışmaların yaşandığı ve temelde din temelli bir ayrışmanın var olmasına karşın Kuzey-Güney birlikteliğini koruyan Nijerya’da bile bu referandumun uzun vadeli etkileri hissedilecektir. Daha dar anlamda referandum, Doğu Afrika ve Kuzey Afrika’daki güç dengesini yeniden düzenleyecek ve bölgesel aktörler pozisyonlarını yeni oluşan duruma göre yeniden belirleyecektir.
Uluslararası toplum açısından ise bu referandum sonuçları çok ciddi bir test olacaktır. Batılı devletler Afrika kıtasında birçok kez kendi çıkarlarına uygun olarak bölünme dâhil birçok radikal eylemin uygulanmaya konmasında temel rol oynarken, maalesef aynı aktifliği bölgenin yeniden yapılanması sürecinde hiç göstermemişler ya da bu konuda seçici davranmışlar ve asıl sorumluluğu hep Afrika ülkelerine bırakmışlardır. Zaten birçok sorunla boğuşan Afrika ülkeleri ise bu tür sorunlarla