Dün iki haber yansıdı medyaya. Birincisi, Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin FETÖ/PYD üyesi olduğu iddia edilen bir zanlı hakkında hazırlanan iddianameyi, "böyle bir örgüt yok ki" mealinde gerekçelerle reddettiği haberi.
Evet, Türkiye uçurumdan döndü. FETÖ adlı terör örgütü bu ülkenin kalbine bıçak saplamaya kalktı. Bütün Türkiye halkı, bu terör örgütünü, kalleş liderini, zehirli ideolojisini, sapkın teolojisini gördü, tanıdı. Yıllardır devlete sızan bu örgütün ne denli tehlikeli bir ur olduğuna şahitlik etti.
Dünya kamuoyu, Avrupa'dan ABD'ye bu yapının cürümlerini itiraf etme noktasına geldi.
Şu anda bu pisliği nasıl temizleyeceklerine, kendilerini bu işten nasıl sıyıracaklarına kafa yoruyorlar. Bu ortamda, bir mahkeme "örgütün kurucuları, amacı, stratejisi ve eylemlerinin neler olduğuna dair bir bilgi" yok diyor. Mahkeme onunla da yetinmiyor.
Gidin bize, FETÖ diye bir terör örgütü olduğuna dair "Bakanlar Kurulu'ndan" ve hatta "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi"nden imzalı, mühürlü kâğıt getirin diyor! Sanki BMGK bu konunun muhatabı.
Hem sanki muhatabı olsa bir karar alabilecek. Ayrıca siz bu ülkenin mahkemesi değil misiniz? Savcının ve hâkimin yetkisinde olan bir hususu BMKG'nin üzerine atınca sorun çözülüyor mu?
Hayır, çözülmüyor, aksine o varlığına inanmadığınız terör örgütünün ekmeğine yağ sürülüyor. Birinci haber buydu ve eminim bu haber en çok da HSYK'nın dikkatini çekmiştir.
Bir diğer haberse Ceyhan Torlak'ın imzasını taşıyan ve dün SABAH'ın manşetten verdiği bir özel haber. Haberin başlığı kan donduran cinsten: "Gar Katliamını FETÖ Biliyordu".
Haberin kaynağı, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'na ifade veren bir FETÖ itirafçısı.
İtiraflar dehşet verici. FETÖ'nün sadece PKK'yla değil, aynı zamanda DEAŞ'la da nasıl kanlı bir işbirliğine girdiği bu itiraflarda karşımıza çıkıyor.
İtirafçının ifadelerine bir bakın: "17-25 Aralık girişimi başarısız olunca yeni talimat geldi. İletişim için telefonlarımıza yüklediğimiz ByLock isimli programı kullanmaya başladık. Birbirimizle bu program üzerinden haberleşiyorduk. DEAŞ saldırısından bir gün önce ByLock üzerinden bilgi geldi. Mesajda 'yarın saldırı olacak, sokağa çıkmayın' deniyordu. Ankara'daki yakınlarıma haber verdim. O gün hiç dışarı çıkmadım."
Evet, yakın tarihimize, Gezi süreci ve sonrasında yaşananlara, 7 Haziran sonrasında yoğunlaşan terör saldırılarına bir de buradan bakalım. FETÖ'nün bizatihi içinde olduğu onlarca katliamla karşı karşıya kaldı Türkiye.
DEAŞ'ın gerçekleştirdiği Ankara Garı'ndaki katliam sonrasında HDP'nin bir yandan "oylarımız arttı" diye sevinirken, öte yandan "katil devlet" diye nasıl slogan attığını hatırlıyor musunuz? "Bize destek verenler öldürüldü" diye terör kurbanları arasında bile hiyerarşi kurmaya çalışan o HDP!
İşte o HDP bütün bu olanlardan sonra bile FETÖ ile işbirliğini sürdürdü. FETÖ'nün kapatılan medya organlarına gidip destek oldu.
FETÖ, göründüğünden çok daha büyük bir şer şebekesi. Bu nedenle FETÖ ile mücadelede bir an bile tereddüde kapılmamak, boşluk oluşmasına müsaade etmemek gerekiyor.
Bakın ne zaman ki bir "mağduriyet edebiyatı" baş gösterdi, o anda FETÖ'cüler yeniden sahneye çıktı. Elbette farklı libaslarla.
17-25 Aralık sürecinde yargıda kullandıkları ifade ve kalıpları bir kez daha tedavüle sokup, FETÖ ile mücadeleyi sakatlamaya çalışıyorlar. Bireysel mağduriyetler giderilsin ama Başbakan Binali Yıldırım'ın da ifade ettiği gibi "mağduriyet edebiyatı"na müsaade edilmesin. Her ne üzerinden olursa olsun, bu milletin FETÖ ile mücadelenin zaafa uğratılmasına bir daha asla tahammülü olamaz.
[Sabah, 5 Ekim 2016].