Türkiye, 20. yüzyılın son 10 yılında kaybettiği zamanı telafi etmek için 21. yüzyılın ilk 10 yılında deyim yerindeyse var gücü ile koşmaya başladı. 2010 yılı, birçok açıdan hem içeride hem dışarıda bu çabanın ürünlerinin alınmaya başlandığı bir yıl oldu.
Referanduma sunulan ve kabul edilen anayasa paketi ile vesayet-demokrasi ilişkisinde, demokrasi ve milli irade lehine önemli kazanımlar elde edildi. Asker-siyaset ilişkisi, darbe planlarının yargıya taşınması ile yeni bir evreye girdi. Demokratik açılım süreci ile beraber, kamuoyu Kürt meselesini konuşmanın önündeki yasal ve fiili engelleri geride bırakarak, cesur bir tartışma sürecine girdi ve Kürt siyasetindeki aktörlerin çoğulculaşmasına şahit olundu. Dünya küresel ekonomik krizin yıkıcı sonuçlarıyla uğraşırken, Türkiye, geliştirdiği yapısal reformlar ve uyguladığı istikrarlı ekonomik politikalarla, dış ticaret çeşitlendirmesini de yedeğine alarak bu krizden en hızlı çıkış yapan ülkelerden biri olmayı başardı. İç politikada ve ekonomide yaşanan bu değişim ve ilerleme sürecine dış politikadaki aktivizm eşlik etti. Son yıllarda bölgesel ve küresel ölçekte rol oynama hedefi ile hareket eden Türkiye, 2010 yılında Ortadoğu’dan Balkanlara, Kafkasya’dan Afrika’ya hayata geçirdiği projeler, sorunların çözümüne sunduğu katkılar, ev sahipliği yaptığı toplantılar ile bu hedefin sadece sözde kalmadığını ortaya koydu. Tahran Deklarasyonundan, BMGK’daki İran’a yaptırım oylamasına kadar pek çok olayda Türkiye merkezli bir dış politika izleme kararlığını ortaya koyan Türk Dışişleri, Mavi Marmara ile iyice yükselen “eksen kayması” tartışmalarını NATO’nun yeni konseptine destek vererek cevapladı. 2010 yılı, Türkiye’nin yumuşak gücünü Afganistan, Irak, Pakistan, Bosna-Hersek gibi pek çok komşu ülkede başarılı şekilde kullandığı örneklere şahitlik etti. Başarılı diplomatik adımlar beraberinde gelişen ekonomik ilişkileri getirdi. İç politikadan dış politikaya uzanan bu değişim süreci, medyadan siyasal partilere, bütün toplumsal ve siyasal aktörlerde de karşılığını buldu ve onları da bir değişim ve yenilenme içine soktu.
SETA, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı olarak, bu süreç boyunca, zamanı kayıt altına almayı ihmal etmedik. Bu çerçevede tarihî günlere tanıklık ettiğimizi hatırda tutarak analiz, rapor, kitap formatında birçok basılı metnin yanı sıra; gazete yazıları, televizyon programları, saha araştırmaları, çalıştaylar, yurt dışında konferanslar, sempozyumlar ve toplantılar gerçekleştirdik. Türkiye’nin devlet ve millet olarak siyasal, toplumsal ve ekonomik etki(nlik)leri çeşitlendikçe, SETA’nın da ilgi ve faaliyet alanları genişliyor; iş yükü ve sorumlulukları artıyor. Neredeyse her aya 3 rapor, analiz ve pek çok makalenin düştüğü 2010 yılında hem entelektüel üretim, hem de faaliyet kalemi itibariyle önceki yıllara oranla gittikçe yükselen bir tempoda çalıştık. 2011’de ise bu yoğunluğun daha fazla olacağına dair işaretleri almaya başladık bile.
Bu anlayışla hazırlanan 2010 SETA Yıllığının ilgililere faydalı ve hayırlı olması dileğiyle…