SETA > Yorum |

Seçim heyecanı sönük

22 Temmuz'da yapılacak genel seçimlere ilişkin gelişmeler kuşkusuz yakından takip ediliyor. Artık küreselleşen, iletişim ve medya araçlarının küçük bir köye çevirdiği dünyamızda bırakın ülke sınırları içinde ne olup bittiğini, binlerce kilometre uzaklıktaki ülke ve toplumlarda olan bitenleri de hemen öğreniyoruz. Ancak yaklaşan seçimler söz konusu olduğunda genelde seçim kampanyalarına özelde de parti mitinglere katılımın pek canlı olmadığını görüyoruz. Cumhuriyet mitingleri, cumhurbaşkanlığı seçimleri, 27 Nisan muhtırası ve Anayasa Mahkemesi kararı gölgesinde alınan erken seçim kararı sonrasında hızlı bir şekilde başlayan milletvekili aday adaylıkları, adayların kesinleşmesi ve seçim kampanyalarının başlaması süreçleri büyük bir heyecan uyandırmamış gibi görünüyor. Bu durumu sosyolojik olarak nasıl okuyabiliriz

22 Temmuz'da yapılacak genel seçimlere ilişkin gelişmeler kuşkusuz yakından takip ediliyor. Artık küreselleşen, iletişim ve medya araçlarının küçük bir köye çevirdiği dünyamızda bırakın ülke sınırları içinde ne olup bittiğini, binlerce kilometre uzaklıktaki ülke ve toplumlarda olan bitenleri de hemen öğreniyoruz. Ancak yaklaşan seçimler söz konusu olduğunda genelde seçim kampanyalarına özelde de parti mitinglere katılımın pek canlı olmadığını görüyoruz. Cumhuriyet mitingleri, cumhurbaşkanlığı seçimleri, 27 Nisan muhtırası ve Anayasa Mahkemesi kararı gölgesinde alınan erken seçim kararı sonrasında hızlı bir şekilde başlayan milletvekili aday adaylıkları, adayların kesinleşmesi ve seçim kampanyalarının başlaması süreçleri büyük bir heyecan uyandırmamış gibi görünüyor. Bu durumu sosyolojik olarak nasıl okuyabiliriz

Seçim sürecinin başlangıcından itibaren toplumu sosyolojik bir gözle inceleyenlerin ortak izlenimi şu: Her ne kadar seçimlere kısa bir süre kalmış olsa da, geçtiğimiz yıllara oranla daha düşük bir seçim heyecanı var. Televizyon ve gazete haberleri seçimle ilgili haberlere geniş yer veriyor ancak halkın arasına karışıp biraz daha yakından gözlem yaptığınızda eskilerine oranla mitinglere, seçim propagandalarına ve konvoylarına ilginin azaldığını hemen fark ediyorsunuz. Orta yaşın üstünde olanlar hatırlar, eskiden seçim mitinglerini onbinler izler hatta büyük kentlerdeki mitingleri yüzbinler doldururdu. Bu mitingler tam bir gövde gösterisi ve şölene dönüşürdü. Yurdun her yanından insanlar destekledikleri partilerin toplantılarına koşar, liderlerini dinler, slogan atmaktan sesleri kısılmış ve yorgun düşmüş vaziyette evlerine dönerlerdi. 22 Temmuz seçimlerinin arifesinde artık o eski kalabalıkları, eski heyecan ve tutkuyu görmek çok zor. Bunun tabii ki sosyolojik ve siyasi bazı nedenleri var. Sosyolojik bir gözle bakıldığında şöyle bir analiz yapmak mümkün: Heyecan kaybı ve düşüklüğünün en önemli nedenlerinden biri karizmatik liderliğin eskisi kadar güçlü olmayışı. Türkiye'deki mevcut siyasi parti liderlerinin mitinglerine katılım oranlarına bakıldığında bunu görmek mümkün. Bazı parti liderleri (DP) bin-iki bin kişiden oluşan seçmen kitlesini karşısında gördüğünde mutlu oluyor. Bazılarını (GP) ise ancak elli-yüz kişilik gruplar karşılıyor. Öte yandan AKP ve MHP liderleri daha karizmatik algılanıyor ve bu partilerin mitinglerine katılım oranı biraz da bu yüzden olsa gerek daha fazla. Bazı partiler ise (CHP) liderleri tabanla sıkıntılı da olsa birleşik solu temsil ettiği için hâlâ dikkat çeker kalabalıklar toplayabiliyor. Partilerin bölgesel destek oranlarına göre seçim kampanyalarının en etkilisi olan mitinglere katılım oranı da iniş çıkışlar gösteriyor. Her ne kadar seçimlere ilgi oranı hâlâ yüksek olsa da bunun çok heyecanlı bir ölçüde olmadığı söylenebilir. En önemli belirtilerden biri yukarıda da değindiğimiz gibi ama mitinglere katılımı konusunda pek fazla ilginin olmayışı. Karizmatik liderliğin toplumsal çekiciliğinin eskisi kadar güçlü olmayışı yanında, mitinglere ilgisizliğin bir başka nedeni de bazı partilerin tabanlarının ortak yönünün çok olması, mitinglerin politik ve ayrıştırıcı özelliği ile kendilerini ifade etme gereği duymamaları. Örneğin bazı bölgelerde (Adana, Kayseri, Niğde, Manisa vb.) AKP, MHP ve DP tabanları birbirine çok benziyor. Hem sosyoekonomik açıdan hem de hayat algıları ve yaşam biçimleri bakımından bu partilerin seçmen kitleleri arasında uçurum değil tam tersine yakınlık ve benzeşme var. İşte bu nedenle seçim mitinglerinin bir tür kimlik manifestosu olma özelliği yok artık. Mitinglere katılımı azaltan faktörlerden biri de bu olsa gerek.

 

Yıpranmış siyaset Türkiye artık eski Türkiye değil. Seçim haberleri seçmenin önüne canlı canlı geliyor her gün. Her televizyon kanalı ülkenin dört bir yanından seçim otobüsleri ve ekipleri ile süreci takip ediyor. Dolayısıyla seçmenler koltukları başında çaylarını yudumlarken haber almayı ve değerlendirme yapmayı tercih ediyor. Ayrıca Türkiye'de seçmen de eski seçmen değil. Daha eğitimli, bilgili, analitik düşünce yeteneği gelişmiş, karşılaştırmalar yapabilen ve mitinglerin sürükleyici heyecanı yerine daha rasyonel düşünen bir kitle. Bu rasyonellik liderlerin karizmatik özelliklerinden dolayı meydanlara koşarak onları dinlemek yerine daha sakin ortamlarda takibine neden oluyor. Burada unutulmaması gereken bir nokta daha var. Eskiden liderler, siyasal partiler ve hükümetler birer kurtarıcı olarak görülür, vatandaşlar kişisel ve kitlesel sorunlarının çözümü için geniş destekler verirdi. Şu günlerde ise siyaset kurumu biraz yıpranmışlık görüntüsü veriyor. Çağdaş demokrasilerde sivil siyasetin alternatifi olmamasına karşın, Türkiye'deki de facto durum başka aktörlerin siyaset üzerinde sınırlayıcı etkilerinin olduğunu gösteriyor. Kurumlar arası sürtüşme şeklinde yansıtılan süreç aslında sivil siyaseti sınırlamaya yarayan bir enstrüman olarak kullanılıyor. Buna ilaveten yüzde 10'luk seçim barajının mevcudiyeti ve bunun yarattığı temsil sorunu seçimlere olan ilgiyi azaltan bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Temsil edilemeyeceğini düşünen seçmen kitleleri de söz konusu kampanyalardan uzak durma eğiliminde ki, bunların genel seçmen nüfusu içindeki oranları küçümsenmeyecek ölçüde. Demokrasiye zarar veren bu gelişmeler ister istemez önceki yıllara oranla seçim kampanyalarına olan ilgiyi azaltıyor. Ancak buna paradoksal olarak gelişen bir başka durum var. O da seçmenler arasında bilinçli ve rasyonel kararlar verme eğiliminin giderek güçleniyor olması. Bu nedenle seçim meydanlarında söylenenlerden çok, yapılan icraatlar ve verilen sözlerin tutulup tutulmadığı belirleyici olacak. Günümüz seçmen kitlesinin büyük kısmı, miting meydanlarını doldurmayı ve siyasi nutuklar dinlemeyi değil, hayatlarının nasıl değiştiğini ve geleceklerinin nasıl şekilleneceğini gözönüne alarak oy verme eğiliminde. Ki bu da toplumda demokratik algı ve davranış biçimlerinin gelişmekte ve güçlenmekte olduğuna işaret ediyor. Dolayısıyla sosyolojik açıdan bakıldığında seçim meydanlarına ilginin az olması kaygılanacak bir durum olmaktan çok rasyonel ve bilinçli seçmen sayısının arttığı anlamına geliyor.

 

 

 

Radikal 2 -  01.07.2007