Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Dürümlü’de PKK’nın bomba taşıdığı kamyonun patlaması sonucu ölen 16 köylünün cenazesi toprağa verildi. Aslında toprağa verilen 60 kg ağırlığındaki doku parçalarıydı. Cenazelerin kimliği ancak DNA testiyle tespit edilebildi. Patlama sonucu 35 metre çapında 5 metre derinliğinde bir çukur oluştu. Tabii ki kapıldıkları Erdoğan karşıtlığından gözleri kör olan duyarlı(!) kesimler PKK’nın bu eylemine karşı da kayda değer bir eleştiri getirmediler. Benzer biçimde PKK’nın çözüm sürecini bozup, şehirleri savaş alanına çevirip, binlerce insanı göç etmek zorunda bırakmasına ses çıkarmadıkları gibi.
PKK’nın demokratik özerklik ilan ederek Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı şehirleri yaşanmaz hale getirmesi yeni bir haber değil. Şiddetle aralarına mesafe koyamayan hatta bundan siyasi bir rant elde etmek isteyenlerin tavırları da. Bu ortamda yeni çıkan bir kitap dikkat çekiyor. PKK: Dağlardan inmek başlıklı çeviri kitap geçtiğimiz ay İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. 2015’te İngilizce olarak raflarda yerini alan eserin orijinal ismi The PKK: Coming Down /rom the Mountains.
Yazarın daha önce yayımlanmış kitabının güncellenmiş ve genişletilmiş versiyonu olan bu eserde ilk olarak kapakta kullanılan siluet dikkat çekiyor. PKK ile ilgili ya da çatışma haberlerinin hemen hepsinde kullanılan bu siluet daha önce farklı kitap kapaklarında da kullanılmıştı. Siluettekiler silahlarını alıp gidiyorlar mı yoksa dönüyorlar mı bilinmez ama yeni çıkan bir kitabın kapağında daha
önce sıklıkla kullanılan bir görselin yer alması bir eksiklik olmuş (aynı siluetin kullanıldığı bazı kitaplar: Muş’ta Meryem Olmak, Sevr’in İntikamı PKK).
Kitabın içeriğine baktığımızda muhtemelen farklı zamanlarda yazılmış makalelerin derlemesiyle karşılaşıyoruz. Kitap hemen hemen bütünüyle terör örgütü PKK merkezli bir yerden ilk kuruluşundan bugüne örgütü anlatıyor. Olayların anlatılış biçimi bir kenara Abdullah Öcalan’dan “serok” şeklinde bahsetmesinden PKK’yı yumuşak sesli okunacak (PKK’nin) şekilde yazmasına kadar şeklen de bunu hissettiriyor. Bu, hem yayınevinin hem de yazarın bilinçli tercihi. Doğal olarak bu durumda arka kapaktaki ifadeyle “PKK’nın yapısı, kökenleri ve hedeflerinin yanı sıra ideolojik evrimini” izlediğimiz kitapta Abdullah Öcalan’ın lider kültünü nasıl oluşturduğunu, PKK içinde kendisine muhalefet edenleri nasıl sindirdiğini ve belki de daha önemlisi diğer Kürt grupları -yine sol ideolojileri benimsemiş olsalar bile- nasıl yok ettiğine rastlamıyoruz. Yine bu anlamda, Türkiye’deki Kürtlerin yarısıyla üçte biri arasındaki kısmının AK Parti’yi desteklemesinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan güvenin kitleleri çözüm sürecine ikna etmesinin kitapta kendine yer bulamaması şaşırtmıyor. Kitabın belki de en büyük talihsizliği, henüz PKK çözüm sürecini bozmadan hatta 6-8 Ekim olaylarından önce yazılmış olması. Dolayısıyla PKK’nın Suriye’deki varlığı, DAEŞ’le mücadelesi ve DAEŞ’ten öğrendikleri çok kısıtlı bir biçimde kitapta yer alıyor.
İntihar Eylemleriyle Özgürleştirmek
PKK: Dağlardan İnmek PKK’nın feminist bir parti haline geldiğinden bahsediyor. İlgili bölümde “babaları, erkek kardeşleri ve diğer erkek akrabaları tarafından (…) köle gibi davranılan” Kürt kadınlar PKK bünyesinde artık erkeklere bağımlı olmayacak, üretken bir rol oynayacak ve özgürce gelişecekti. İşin asıl ironik tarafı ise hemen hemen aynı sayfalarda 1992 sonlarından itibaren intihar eylemlerinin kadınlar tarafından örgütlendiğinin belirtilmesi. Öyle ki 20 Haziran 1995 ile 5 Temmuz 1999 arasında 15 intihar bombası eyleminin 14’ünü 27 yaşın altındaki kadınlar gerçekleştirdi. Dahası ilk intihar eylemcisi Zeynep Kınacı’ya (Zilan) sembolik bir anlam yüklenerek mitleştirildi.
Kitapta dikkat çeken bir ayrıntı da metinde zaman zaman İhsan Dağı, Gökhan Bacık, Emrullah Uslu ve Today’s Zaman gibi cemaat kaynaklarına referans verilmesine rağmen 17-25 Aralık sürecinin daha makul bir noktadan değerlendirilmesi.
Özellikle Paralel Yapının yurt dışındaki örgütlenmesi ve propaganda gücü düşünüldüğünde ve de kitabın İngilizcesinin erken bir dönemde çıkması göz önüne alındığında yazarın 17-25 Aralık darbe girişiminin büyük ölçüde farkında olmasının kitabın olumlu bir yönü olarak altı çizilmeli.
[Kriter, 1 Haziran 2016].