SETA > Yorum |
Müesses Nizamın Korkusu Donald John Trump

Müesses Nizamın Korkusu Donald John Trump

Yemin töreninin yapıldığı gün, aynı zamanda Martin Luther King Günü'ne denk geldi. Bu vesileyle Trump, Martin Luther King'in ünlü "I Have A Dream" (Bir Hayalim Var) konuşmasına atıfta bulundu. Trump, 2016'dan beri kullandığı "Make America Great Again" (Amerika'yı Yeniden Büyük Yap) sloganını Martin Luther King'in "dream" (hayal) kavramıyla açıkladı ve Tanrı tarafından kendisine bu hayali gerçekleştirme görevi verildiğini belirtti. Pensilvanya'nın Butler kentindeki suikast girişimini bu görüşünü destekleyen bir örnek olarak sundu. 2016'daki konuşmasındaki karamsar dilden uzak olsa da, Amerika'nın kötü yönetildiğini ve kendi döneminde ABD'nin her alanda öncelikli olacağını vurguladı.

Grover Cleveland'tan (1885-1889 ve 1893-1897) bu yana ilk kez bir ABD başkanı bir dönem arayla tekrar başkanlık görevini üstlendi. Aynı zamanda 20 Ocak 1985'ten sonra ilk defa ABD Başkanlık Yemin Töreni kapalı bir ortamda gerçekleştirildi. Donald John Trump, ABD tarihinde nadir gerçekleşen bu tarz olaylar eşliğinde 20 Ocak 2025 tarihinde görevine başladı.

ABD'de yeni seçilen başkanın yaptığı ilk konuşma "Inaugural Address" (Başkanlık Yemin Konuşması) olarak biliniyor. Bu konuşma başkanın göreve başlamasının ardından halkına hitap ettiği ve ülkenin mevcut durumu hakkında değerlendirmelerde bulunduğu önemli bir anıdır. Başkan, bu fırsatı kullanarak yeni dönemdeki hedeflerini açıklar. Ulusal birlik, barış ve özgürlük gibi evrensel değerlere dair mesajlar vermekle birlikte politikalarını, vizyonunu ve önceliklerini dile getirir. Bu yüzden Başkanlık Yemin Konuşması yalnızca ABD'de değil, dünya genelinde büyük bir ilgiyle izlenir. 5 Kasım 2024 tarihindeki seçimlerde Trump'ın ABD başkanı seçilmesi sonucunda söz konusu yemin konuşması çok daha ilgi çekici hale gelmişti. Trump, 20 Ocak 2025'teki yemin konuşmasında ikinci döneminin nasıl şekilleneceği hakkında önemli ipuçları vermesi nedeniyle dikkat çekici bir performans sergiledi.

Yemin töreninin yapıldığı gün, aynı zamanda Martin Luther King Günü'ne denk geldi. Bu vesileyle Trump, Martin Luther King'in ünlü "I Have A Dream" (Bir Hayalim Var) konuşmasına atıfta bulundu. Trump, 2016'dan beri kullandığı "Make America Great Again" (Amerika'yı Yeniden Büyük Yap) sloganını Martin Luther King'in "dream" (hayal) kavramıyla açıkladı ve Tanrı tarafından kendisine bu hayali gerçekleştirme görevi verildiğini belirtti. Pensilvanya'nın Butler kentindeki suikast girişimini bu görüşünü destekleyen bir örnek olarak sundu. 2016'daki konuşmasındaki karamsar dilden uzak olsa da, Amerika'nın kötü yönetildiğini ve kendi döneminde ABD'nin her alanda öncelikli olacağını vurguladı.

Trump, 2016'da başlattığı "Meksika'da Kal" programını devam ettireceğini ve ABD güney sınırına asker göndereceğini açıkladı. Ayrıca törenden hemen sonra imzaladığı kararnamelerle uyuşturucu kartellerini terör örgütü olarak tanıyıp Meksika sınırını acil durum bölgesi ilan etti. Bu kararnamelerle ABD, Paris İklim Anlaşması ve Dünya Sağlık Örgütü'nden de çıktı. Trump, konuşmasında COVID-19 aşılarını reddettikleri için ordudan atılan askerlerin görevlerine iade edileceğini açıkladı.

Trump, ayrıca önceki dönemlerin aksine yalnızca erkek ve kadın cinsiyetlerini kabul edeceğini söyledi. Ayrıca Meksika Körfezi'nin ismini Amerika Körfezi olarak değiştirmeyi ve Panama Kanalı'nın ABD'ye ait olması gerektiğini öne sürdü. Ancak Trump'ın konuşmasının hemen akabinde Panama Hükümeti, kanalın kendilerine ait olduğunu belirterek Trump'a karşı çıktı.

Trump hem kampanya sürecindeki vaatlerinden hem de Başkanlık Yemin Konuşmasından anlaşıldığı gibi ABD'nin cari açığını çözmeye odaklanacak ve bu amaçla merkantilist politikalara yönelecektir. Bu konuda adeta bir tüccar gibi maksimum kâr elde etmenin peşindedir. Trump bu doğrultuda, ABD'nin Avrupa Birliği (AB) ve Körfez ülkelerine ücretsiz bir şekilde güvenlik hizmeti sunmayacağını ifade etti. AB'nin ihtiyacı olan birçok malı kendisine sağlanan güvenlik hizmetinin karşılığı olarak ABD'den almasını istedi. Trump, daha basit bir ifadeyle "kazan-kazan" ilişkisi doğrultusunda hareket edeceğini dile getirdi. Konuşması sırasında 12 trilyon dolarlık sermaye sahibi büyük şirketlerin CEO'ları törende yer alıyordu. Bu yüzden Elon Musk gibi CEO'lar, Trump'ın bu politikasını gerçekleştirme konusunda yumuşak güç işlevi üstleneceklerdir.

Trump, müesses nizamın ABD'nin önderliğinde kurulduğunu ve bu yüzden düzenin en önemli gücünün ABD olması gerektiğini vurguladı. Diğer ülkelerin de bu durumu kabul ederek hareket etmeleri gerektiğini ifade etti. Küresel düzende Atlantik'in gerileyen bir konumda olduğunu fark eden Trump, anlaşılan bu gerilemeyi engellemek için sert bir tavır alacak.

Trump ilginç olarak bir yandan Çin'in küresel etkisinin ABD'nin önüne geçmesini engellemeyi amaçladığını ve Çin'e karşı yaptırımlar uygulamak için adımlar atacağını belirtirken öbür yandan 1874 yılından bu yana bir ilki gerçekleştirerek Çin Devlet Başkanı'nı yemin törenine davet etti. Çin de bu davete karşılık vererek daha önce büyükelçilik düzeyinde yemin törenlerine katılırken, bu kez törene Devlet Başkan Yardımcısı Han Cıng'ı gönderdi. Bu açıdan bakıldığında Trump, önceden düşünülenin aksine tek bir boyutlu bir dış politika takip etmeyecek gibi gözüküyor.

ABD, dış politikasını güvenlik odaklı kurguladığı için bu politikalar üzerinde Pentagon'un da etkisi oldukça büyüktür. 2019 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la yaptığı telefon görüşmesinin ardından Trump, ABD askerlerinin Suriye'nin kuzeyinden çekileceğini açıklamış ancak sadece 24 saat sonra bu karardan geri adım atarak Suriye'den çekilmeyi iptal etmişti. Trump'ın fikrini değiştirmesinin nedeni olarak Pentagon'un devreye girmesi gösterilmişti. Bu tarz konularda Başkanlığının ilk döneminde Pentagon'la zaman zaman zıtlaşan Trump, ikinci döneminde birlikte hareket edeceklerinin sinyalini verdi ve ordunun yalnızca yurtdışında değil, yurtiçinde de ABD güvenliğini sağlayacağını ifade etti.

Trump konuşmasında hem ABD içindeki bürokratik oligarşiyi hem de küreselci güçleri eleştirerek bu kesimlerin ABD'nin çıkarlarına karşı hareket ettiklerini söyledi. Bir yanıyla Trump, bu söylemlerinden dolayı seçimi kazandı. Trump, özellikle işçi sınıfına hitap eden vaatleri bu konuda önemli roller oynadı. Seçim döneminde Demokrat Parti daha çok şehirdeki insanların sorunlara odaklanırken Trump, işçi haklarına ve onların yaşam kalitesine, Amerikalıların günlük hayatta karşılaştıkları sorunlara ve daha somut önerilere, savaşları durduracağına vurgu yaptı. Bu nedenle hem ABD içindeki müesses nizam hem de uluslararası müesses nizam, Trump'ı sürekli olarak "öcü" gibi gösterme çabası içerisine girdi.

Trump'ın kabinesine bakıldığında ise başka çıkarımlar yapmak mümkün. Kabine genel olarak, İsrail yanlısı ve İran karşıtı kişilerden oluşuyor. Bu nedenle kabine üyelerinin genellikle İsrail'in çıkarlarına uygun politikalara yönelmesi beklenebilir. Ayrıca İsrail'in Filistin'de uyguladığı soykırım nedeniyle bozulmuş olan İbrahim Anlaşmalarını yeniden sağlamaya çalışacak ancak bu süreç ilk seferki kadar kolay olmayacaktır.

Yine İran'la ilgili konularda benzer bir senaryo beklenebilir. Trump'ın yeni kabinesi İran'la ilişkilerde daha sert politikalara yönelik bir mesaj içermektedir. Öte yandan Trump, ülkelere müdahale etmekten kaçınacağını söylemektedir. Bu nedenle Trump'ın, dış politika konusunda nasıl hareket edeceği belirsizliğini korumaktadır.

Trump, belirsiz liderlik tarzı ve konuşmasında da öne çıkan sert tavırlarıyla müesses nizamı tehdit etmekte ve bu durum müesses nizamın onu bir tehlike olarak görmesine yol açmaktadır. Bu yüzden hem uluslararası müesses nizam hem de ABD içindeki müesses nizam, İsrail'in Gazze'de yaptığı soykırıma her türlü desteği veren ve kendi akrabalarına af çıkaran Biden'ı "kurumsallaşma" adı altında desteklerken, Trump'ı demokrasi ve özgürlükler karşıtı olarak sundu. Halbuki müesses nizamın Trump'a duyduğu nefretin kaynağı demokrasi, insan hakları veya kurumsallaşma değil, tamamen oportünist kaygılardır. Müesses nizam, ne yapacağı kestirilmeyen ve kendi için problem oluşturacağı düşündüğü liderlere cephe alma yolunu seçmekten imtina etmez. Bu açıdan ikinci Trump döneminde de ulusal ve uluslararası beklenmedik gelişmeler kimseyi şaşırtmayacaktır.

[Sabah, 25 Ocak 2025]